Nazar’a inanır mısınız?
top of page

Nazar’a inanır mısınız?




Şamanizm’den gelen bir gelenekmiş mavi boncuk takmak. Aslında çok da uyduruk bir şey değilmiş, bilimsel bir açıklaması varmış: ışık, mavi camın içinden geçerken daha yavaş yol aldığı için bir bakıma “göz değmesini” engelliyormuş. İlginç değil mi? Bizim buralarda, doğduğun andan itibaren tanışırsınız nazar boncuğuyla. Ya sağ omzuna bir çengelli iğne ile ya da yatağının başına bir çivi ile asılır mavi boncuğunuz. Sonrasında da bir inanç, belki bir Tanrı olgusu gibi, beyin tarafından açıklanamayan olaylara bir açıklama getirmek üzere takmaya devam edersiniz. Tıpkı insanın bir şeye niyetlendiğinde dua ederek, onun olması için uğraşması, başına kötü bir şey geldiğinde ise onu nazara yorması gibi…



Nazarlık, medeniyetin ilk dönemlerinden beri varlığını koruyor ve insanlığın kalıcı inançlarını yansıtıyor. Ben ise nazara pek inanmam, insanın arzu ettiği bir şeyin gerçekleşme sürecinde, sadece kendi korkularının, kaygılarının, edişe ve çekincelerinin kendisine bir engel teşkil ettiğini düşünürüm. Yani bir projem var ve en büyük dileğim bu projenin gerçekleşmesi, ama çevreme kesinlikle bu konuyu açmıyorum çünkü bana “göz değdireceklerinden” korkuyorum, diye düşünüyorsanız, sizinle aynı fikirde olmadığımı bilmenizi isterim. “Peki, öyleyse neden bileğinde her daim bir nazarlık taşıyorsun?” diye soracak olanlara cevabım hazır: “Alışkanlık işte.”


Benim bir planım, gerçekleşmesini istediği bir dileğim olduğunda, bunu en yakınlarımla paylaşmayı severim. Sanki arzularım düşüncelerden kelimelere dönüştüğünde gerçekleşme oranı artacakmış gibi gelir. Gaz halinden sıvıya dönüşerek zamanla katılaşması gibi. Soyuttan somuta bir tür aktarım… Hedefim ya da dileğimle ilgili hayal kurmayı severim ve onu bir başkasıyla paylaşmak beni o hayale bir adım daha yaklaştırır. Genellikle dileğimi gerçekleştirmek için bir atılımda bulunduğumda ise, sanki gerçekleşmiş gibi bir ruh haline girmeyi severim. Durduk yerde gülümserim, sevinirim, dileğim gerçekleştiği anda hissedeceğim duygulara önceden kapılırım. Bazılarınıza saçma gelebilir, ama böyle davranmak hedefime giden yolda bana yardımcı olur.


İşin aslı bu tekniği yıllarca önce okuduğum ve şimdilerde başucu kitabım haline gelen Aykut Oğut’un Evrenden Torpilim Var adlı kitabından öğrendim. Kural basit: Gülümse-Odaklan-Değiştir! İstediğiniz bir şeyin gerçekleşmesi ile gerçekleşmemesi arasındaki en önemli fark, gerçekleşme süreci içerisinde odağınız nerede? Daha hiçbir şey gerçekleşmeden olmuş gibi hissedebiliyor musunuz? Yoksa yolunuza devam ederken odağınız hâlâ gerçekleşmeyen hayalinizde mi? Ağır basan duygunuz hayalinizin gerçekleşmesi ihtimalinin sizde yarattığı heyecan mı yoksa gerçekleşmeme ihtimalinin yarattığı korku, üzüntü ve mutsuzluk mu? Bu durumu ancak siz kendiniz yaratabilirsiniz, dışarıdan biri değil. Mutluluğunuza göz dikmiş biri değil, kötü bakışlarıyla size yan bakan biri de değil. Sadece siz!


Demem o ki, insan her olayı, her ortamı kendine mıknatıs gibi çeker. Yani anlayacağınız, başkalarının nazarından korkma, ama nazarlıksız da kalma.


Yazıların sorumluluğu yazarlara aittir.




Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page