Kışkırtıcı bir sorudan, Herzl’ın düşüne bir gönderme…
top of page

Kışkırtıcı bir sorudan, Herzl’ın düşüne bir gönderme…





Bundan üç hafta önce Avusturya Parlamentosu’nun Palais Epstein salonlarında panelist olarak katıldığım bir kitap lansmanı etkinliği sırasında İsrael’de yaşadığım açıklanınca, tanıtım konuşmalarının ardından gelen tartışma bölümünde hiç beklemediğim bir soru ile karşılaştım: Hamas/Gazze savaşından sonra, Orta Doğu’daki olası gelişmeleri nasıl görüyordum..?


İçimden mırıldandığım kısa bir “ehemm” duraklamasını atlatarak, Almanların deyimiyle “öne doğru bir kaçış” yapmayı denedim. Bu çekinceli soruya vermem gereken zorunlu yanıta, bir yıl kadar önce bu portaldaki “Değinmeler” köşemde paylaştığım (https://www.turkisrael.org.il/single-post/asimptot-a-para-ile-ula%C5%9Fmak) “asimptot” benzetmemi kısaca anlatmakla başladım: “Bilindiği gibi matematik terimiyle asimptot, belirli bir A eğrisinin gittikçe yaklaştığı, ancak sonsuza kadar da olsa, hiç ulaşamadığı/kesişemediği bir B eksenine verilen isimdir. Bunun Orta Doğu’daki en belirgin örneği, özellikle 1948’den bugüne dek, İsrael ile ‘Filistinli’ diye anılmak istenen Arap halkının –iç içe olsun veya yan yana– karşılıklı huzur içinde yaşayamamaları olsa gerek...”


Bu giriş cümlelerini tek tek dile getirirken beynimde fırtınalar kopuyor, ateşler içinde kıvranırcasına şimdi neler söyleyebileceğimi kestirmeye çalışıyordum – ve birden, sanki içime doğmuş gibi, beni olduğunca sarsmış bu soruya kurtarıcı bir yanıt, başımın üzerinde sallanan Demokles Kılıcını ortadan kaldıracak bir “çözüm” geldi aklıma!


“Bakınız,” dedim, “Hamas cellatlarının bu insanlık dışı saldırısı, Orta Doğu’da sanki bir ‘milad’ yarattı. Yahudi tarihinde böylesi, Şoa’dan bugüne dek görülmemiş olduğu, herkesin dilindedir... Ve 7 Ekim 2023 tarihinden sonra bu yörede birçok köklü değişiklik olacağı kesindir; o talihsiz gün, bir dönüm noktasını simgeleyecektir! Her şeyden önce, Hamas yeryüzünden silinecektir – ve bu örnek, henüz var olan veya olası terör odaklarını caydıracak, eylemleriyle oluşumlarını uzun süre engelleyecektir. IDF’nin balyoz gibi hava ve kara harekâtları, İsrael’in ve de Yahudi halkının asla savunmasız olmadığını gösterecektir. Erkin Batılı güçlerin de desteği ile Erez’in güney, doğu ve kuzeyindeki ‘şer’ odakları bugün, yarın veya öbür gün teker teker dökülecektir…” Artık hızımı almıştım – ve şimdi, yanıtımın asıl doruk noktasına geldim: “Avusturya ve de Almanya halkları, geçmişteki günahlarını iyi biliyor ve kabulleniyorlar. Altı milyon Yahudi’nin kanları halen unutulmadı buralarda – ancak, daha da önemlisi, bu kurbanların tinlerinden (= ruhlarından) yepyeni bir devletin doğduğunu tüm dünya algıladı. Ve işte, aynı şekilde, Hamas’ın kıyıma uğrattıkları bin dört yüz talihsiz sivil, dört yüze varan asker ve kaçırılan, gelecekleri belirsiz iki yüz elli kadar masum rehinenin tinlerinden de yeni, barışa çok daha yakın bir Orta Doğu’nun gelişeceğine inanıyor, onu en azından tüm gücümle diliyorum…”


Hiç tasarlamadan içimden birden fışkırmış (Latin tanımıyla sanki “deus ex machina” biçimindeki) bu sözlerin ardından salonda kopan beklenmedik coşkulu alkış, ağırbaşlı bir kitap lansmanının çerçevesini aşmış gibiydi – beni de biraz utandırmadı desem, yalan söylemiş olurum…


Çoktandır yaşamadığım güzellikteki bu akşamın daha da olumlu bir devamı oldu, kitabın yazarı Reiner Möckelmann dostumla ailecek gittiğimiz Viyana’nın sevilen Japon Momoya lokantasında! Suşi ve şaşimilerimizi beklerken, Reiner’in “Peki, sözünü ettiğin bu ‘Orta Doğu Cenneti’ne nasıl ulaşılacak?” sorusunu çok daha kolayca yanıtlayabildim: “Tabii ki ‘iki devlet çözümü’yle…”


Yemek boyunca bu konu da masaya yatırıldığında, dostumun körüklediği ortak ‘öngörülerimizle’ bu konuya da amatörce bir “çözüm” bulduk! Efendim, savaş bittiğinde “Gazze Şeridi ne olacak?” sorusu ile Yehuda ve Şomron’daki yerleşimciler sorunu, sanki birbirlerini tamamlıyormuş gibi çözümlenecekti: Kimi çorak dağ ve tepelere yerleşmiş olanlar, çekici kıyı şeridine, keza Gazze halkı da 1967’de İsrael’e katılmış toprakları içeren genç Filistin Devleti’nde yeni yaşamlarına kavuşacak, Yeruşalayim ise her üç din mensuplarına açık bir tarihi (ve de “ikili” bir baş-)kent olacaktı… Hani, benzer bir “mübadele” bundan yüz yıl önce büyük Atatürk ve Yunanlıların efsanevi lideri Venizelos arasında da, “kötünün en iyisi” olarak kotarılmamış mıydı?


Ne dersiniz, masa başında Uzak Doğu çubuklarıyla yemek yenirken tasarlanan Orta Doğu’da bir Thomas More’un “Utopia”sı veya Theodor Herzl’in “Alt-Neuland”ı türündeki bu düşler, yakın bir gelecekte (benzer biçimde de olsa) gerçekleşebilecek mi? Keza, geniş ufuklu Herzl’ın dediği gibi “eğer istiyorsanız, bu bir masal olmaktan çıkar…” mı?!








Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page