Keşke Hay Eytan’ı dikkatle dinleselerdi!..
top of page

Keşke Hay Eytan’ı dikkatle dinleselerdi!..





Toprağa dikilmiş bir direk düşünün. Bir metre uzunluğunda. Sabah güneş doğduğunda, bu direğin gölgesi acaba kaç metreye kadar uzar? Ya öğlen saatinde boyu nedir? Kuzey yarıküresinde kış aylarında güneş, yaz aylarındakinden oldukça farklı bir yerden doğup batıyor. O halde bu gölgenin, mevsimler arasındaki farklı konumları nasıldır acaba?


Bu örneği vererek göstermek istediğim, söylenen aynı sözlerin değişik kulaklar tarafından duyulurken farklı ideolojiler ve beklentiler taşıyan kişilerde apayrı biçimde yansımalarıdır… Diğer bir deyiş ile: Bu sözler bir kere ağızdan çıktığında, onların algılanışı, yorumlanışı ve (özellikle bu baş döndürücü iletişim teknolojisi ile sosyal medya kirliliği ışığında) geniş kitlelere iletişimi farklı olacaktır – hele bu sözleri duyanlar, konuşan tarafın öncesiz karşıtlarıysa…


Bir adım daha ileriye gidecek olursak, bir kişinin ağzından çıkmış olan sözler beklentimizin dışındaysa, bazılarını acaba yanlış mı anladık/algıladık diye kuşku duyuyorsak, onları yeniden sorgulamamız gerekmez mi? Ve –en önemlisi– bu sözleri dile getirmiş insana bir kez daha kulak vermemiz iyi olmaz mıydı?


Üniversitedeki bir hocamız, bize “dinleme sanatı”nın ne denli önemli olduğunu uzun uzun anlatmıştı, çeşitli örnekler vererek… Demişti ki, “Bir kişiyi iyi ve dikkatle dinlemek, ona çabucak yanıt vermekten çok daha önemlidir!”


Amatörce parmak bastığım bu iki sosyo-psikolojik öğeden sonra, gelelim 12 Ekim akşamına:


“Sözcü TV”nin bir açık oturumunda, emekli Kurmay Albay Ünal Atabay’ın yanı sıra, aynı isimli gazetenin köşe yazarları Deniz Zeyrek ve İsmail Saymaz, edinebildikleri bilgileri ve deneyimleri elverdiği kadarıyla Gazze’deki İsrail-Hamas çatışmalarını yorumlamaya çalışıyor, uzmanlıkları dış siyaset olmamakla birlikte, çeşitli saptamalarda bulunuyor, İsrail’in Gazze’yi havadan bombalamasını ağır biçimde eleştiriyorlar...


Bir süre sonra programa konuk konuşmacı olarak davet edilen Tel Aviv Üniversitesi’nde dış politika araştırmacısı ve öğretim görevlisi olarak çalışan Dr. Hay Eytan Kohen Yanarocak’ın sözlerini defalarca kesen Zeyrek, kendisi örneğin İsrail’deki evinde bulunan sığınak odası zorunluluğuna değinirken, “Gazze’de bu imkân da yok!” gibi bir önesürümde bulunur – sanki, uluslararası kuruluşların o bölgeye yaptıkları cömert yardım paraların neredeyse tümünün salt silah ve yeraltı tünellerinin kazılması için kullanıldığını bilmiyormuş gibi!.. Hemen ardından yine Yanarocak’ın sözüne giren Saymaz, 1948’den bu yana İsrail’de yaşamakta olan Arap vatandaşlarını kastederek “Beraber yaşadığınız halkın kendi vatanını ona zindan etmek, acaba barbarlık sayılmaz mı?” diye çıkışır. – İzninizle, bu maksatlı ve yanlış saptamaya ben yanıt vereyim: İsrail’de üyesi olduğum Maccabi sağlık sigortasındaki birçok uzman doktorum, o halk kesimindendir – bundan öte, geçenlerde tahlil için kanımı alan baş örtülü Arap hemşire, Türkiyeli olduğumu öğrenince, bugüne dek “bu güzel memlekete” üç kez gittiğini anlatmıştı: İstanbul’a, Karadeniz’e ve Antalya’ya!


Konu ile ilgili bölümleri aşağıdaki videoda...



kelime kelime olarak izlenebilen bu karşılıklı söz düellolarında İsmail Saymaz’ın, Dr. Yanarocak’a yönelirken İsrael’in eylemlerini sıraladığında, kendisine sürekli olarak “siz” veya “işgalcisiniz” şeklinde hitap etmesi, bu açık oturumun gittikçe kişiselleşmesine yol açıyor, keza sürekli olarak sözünün kesilmesi üzerine genç akademisyen, oturum yöneticisine “beni konuşturmayacaksanız, programınıza gelmeyeyim” siteminde bulunuyor…


…ve bir gün sonra kimi Türk gazetelerin “İsrailli akademisyen Sözcü TV'de katliamı savundu” gibi abartılı manşetler atmasına yol açacak olan Yanarocak’ın konuşması şu şekilde tamamlanıyor: “Bu Hamas terör örgütü, Oslo anlaşmasını tanımıyor… İsrail’in varlık hakkını tanımıyor… Biz(im), bizi tanımayan bir entite[1] ile nasıl bir ilişki içerisinde olmamızı bekliyorsunuz, yani bize roket atanlara biz gül mü atalım? Bizim çocuğumuzu kesip biçeni biz kesip biçmeyelim mi? Ben anlamaya çalışıyorum…”


Bu tümcesi üzerine Dr. Yanarocak’ın programdan alınmasıyla sonuçlanan tatsız tartışmanın ve kendisinin Türk medyasında lanetlenmesinin ardından, şu toparlayıcı saptamalarda bulunmak isterim:


1) Kuşku yoktur ki özellikle Zeyrek ve Saymaz, tek taraflı haberciliğin ve buradan doğan bilgisizliğin yol açtığı önyargılarla girdikleri programda, “dinleme sanatının” da en uzak noktasındaydılar.

2) Bu bağlamda, İsrael’in öncesiz karşıtları olarak, Yanarocak’ın Hamas terör örgütünü kastederek söylediklerini “Kurulabilecek en insanlık dışı cümlelerden biridir. Bu bir savaş propagandasıdır” (İ.Saymaz) şeklinde saptırdılar.

3) Ayrıca kendisine çoğu kez “siz” olarak yönelmekle, onu katıksız bir İsrael taraftarı olarak damgaladılar.

4) Yanarocak konuşmaya başlar başlamaz sözünü sürekli olarak keserken, onu sanki gittikçe ısıttıkları bir su kazanında haşlayarak, dile getirmek istediklerinin biçemini denetlemesini engellediler.

5) Bu toplantıya “tarafsız” bir akademisyen olarak çağrılmış bulunan Dr. Yanarocak –sanırım aşırı derecede heyecanlanıp soğukkanlılığını yitirerek– bu niteminin dışına çıkma aymazlığında bulunmuş ve bir tuzağa düşmüş gibi, son söylediklerinin olumsuz biçimde değerlendirilmesine ve kamuoyuna o yorumlarla duyurulmasına ne yazık ki engel olamamıştır…


Hiç kuşku yoktur ki bu tatsız gelişmeden her birimiz için dersler çıkıyor!


***


Not: Sevgili Yanarocak Ailesini uzun yıllardır tanır, Hay Eytan kardeşimi ilk gençlik günlerinden bilir ve bir akademisyen olarak çok takdir ederim. Bu yazıyı kendisinin bilgisi dışında kaleme alıp, en üst düzeyde objektif kalmaya çalıştım…

[1] entite / entity (İngilizce) : varlık







Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page