top of page

Keşke Bir Bollywood Filmi Olsaydı




İsraelin inanılmaz ihmaller dizisi sonucu uğradığı 7 Ekim katliamı bir Bollywood filmine konu olsaydı  eğer, sonucu  baştan bilinse de çok ilgi çekerdi. (Eminim olayın filmi de çekilecek, kitabı da yazılacak, muhtemelen Ronen Bergman tarafından).

Bu  film senaryosunda  sonuç da çok kolaylaşırdı.

Zira  7 Ekim katliamı ve devamı, doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün, terörün en  vahşisiyle masum gençlerin, zalim ile mazlumun, ölümü kutsayanlarla, (yani şahadete susayan cihatçılarla) yaşamı kutsayanların savaşı.

Böylesine bir filmin sonunda kimin kazanacağı baştan bellidir. İyiler kazanır, kötüler kaybeder.

 

Ama ne yazık ki yaşadığımız gerçekler böyle bir film olmaktan çok uzak.

Ve yaşadığımız güncel gerçeklerde film senaryolarının tam tersine ne kadar kötü ne kadar gaddarsan, kazanma şansın da o oranda yüksek.

8 Ekim’den beri karar vericiler ülke tarihinin en  büyük  ikilemlerinden biriyle karşı karşıya.

Bir yanda devletin koruyamadığı ve Hamas terör örgütü tarafından kaçırılıp insanlık dışı şartlarda Gazze tünellerinde rehin tutulanların sağ olarak kurtarılıp evlerine kavuşturulmaları; ki bu devletin vatandaşına karşı en temel görevi.

Diğer yandan bunu yaparken ülkenin geleceğinin risk altına girmemesi.

İkilem bu.

Gerek Yahudilik gerekse de İsraelli yaşamı kutsar.

Öyle bir kutsar ki esir alınan bir askerin takasında binin üstünde azılı teröristi serbest bırakabilir. (Nitekim 7 Ekim’in bir numaralı sorumlusu Sinwar da bu takas sonucu hürriyetine kavuşanlardan)

Devletin bir  askeri için yaptığı fedakârlık takdire şayan, övgüye değer;

Öte yanda karar terör örgütünün ekmeğine bal sürer. Tam aradığı yaklaşımdır bu. Ve Hamasın esir/ rehine almak isteğini kamçılar.

 

Şu anda Gazze’de rehine olarak tutulanların yakınlarının yerinde olmayı hiç kimse rüyasında bile görmeyi istemez. Zavallılar cehennemi yaşıyorlar yüz günden fazladır.

Onların tarafını tutmamak için taş yürekli olmak gerekir.

Nitekim bu konuda büyük bir kesim İsraelli, rehinelerin kurtarılmasına öncelik verilmesi için büyük gayretler sarfediyor.

 

Politikacıları, popülistleri, hatta savaş kabinesindeki en yetkili kişilerden bazılarını  da arkalarına alarak, ratinge de gereken önemi vermeyi unutmayan ana akım  medyanın da desteğiyle ciddi bir kamuoyu oluşturuluyor ve karar vericilere, başta başbakan olmak üzere, büyük bir baskıda bulunuluyor.

Fiyatı ne olursa olsun, rehineleri kurtarın deniliyor.

Dava hem çok haklı hem popülist hem de medya  için bir rating pınarı.

 

Ne var ki karşı tarafta Hamas yöneticileri hem yeterince akılllı hem de çok gaddar.

İsrael’de rehinelerin kurtarılmasının önceliği dillendirildikçe Hamas da fiyatını arttırıyor.

 

İsrael ordusu  ise ciddi ilerlemeler kaydettiyse de yüz günden fazla  geçmesine rağmen Hamas’a fiyatı düşürtecek bir darbe indirebilmiş değil.

Tünellerdeki rehinelere  zarar verme olanağını sıfıra indirmek için ordu da bazı opsyonlarını kullanamıyor. (Tünellerdeki teröristleri su basarak veya başka bir şekilde imha etmek gibi)

 

Hamasın rehineleri iade etmek için istedikleri gayet açık, net ve kesin:

Savaşın sona erdirilmesi, Hamas Terör Örgütünün Gazze’yi yönetmeye devam etmesi ve son katliamı yapan caniler dahil hapishanelerdeki tüm teröristlerin serbest bırakılması.

Kısacası  7 Ekim’den öncesine dönülmesi, daha da kısacası İsrael’in bu savaşta yenildiğini kabul etmesi.

Bence İsrael bu şartları kabul ettiği anda varlığı tehlikeye giriyor.

Savaştaki tüm kazanımları sıfırlanıyor.

 

(Tabii bu uğurda yaşamlarını veren ikiyüzden fazla askerimizin ruhlarının  ve yakınlarının isyanını da saymıyorum bile)

(Salıverilecek  eli kanlı teröristlerin ilerki yıllarda tekrar rehine elde etmek için İsrael halkına vereceği kayıpları da saymıyorum.)

(Ülkenin kuzeyinde ve güneyinde evlerine dönemeyecek yüzbinin üzerinde İsraellinin dramından da söz açmıyorum.)

İsraelin maalesef Hamasın şartlarını yumuşatma olanağı yok.

 

Peki dış güçler yardımcı olamaz mı?

İsraelin en büyük destekçisi ABD gerçi silah ve para desteği sağlıyor ama Hamas’ı  -BELKİ- etkiliyebilecek Mısır ve Katar üzerinde yeterli baskıyı yapıp  yapmadığı bence meçhul.

Tabi  Biden yönetiminin şu anki hükümete ve özellikle bazı bakanlarına sıcak  bakmadığı muhakkak. Ayrıca bu hükümetin genel politikası, bazı bakanları, Batı Şeria’daki durum ve hele Gazze’de savaş sonrası yönetim planları için bir öneri getirmek istememesi İsrael’e ne ABD’de ne de dünya kamuoyunda puan kazandırtmıyor.

 

Gerek İsrael’in savaşın sonu ve sonrası için yeterince somut öneriler getirememesi, gerek haklı davasını dünyaya yeterince duyuramaması, gerek maalesef istemeden de olsa Gazze’de çok sivil kaybın yaşanması, gerekse de dünyanın Siyasal İslam terörünü hala kavrayamamış olması İsrael’in elini güçlendirmiyor.

ABD ve diğer Batılı  devletlerin  baskısı olmadan Müslüman Mısır ve Katar’ın da Hamas’a gereken baskıyı yapmayacakları ortada.

 

1979 yılında Humeyni’nin İran’dan ihracaatına başladığı İslam Devriminin bir  parçası olarak bir numaralı düşman ilan ettiği İsrael’i yok etmek istediği  açık bir gerçek. Bunu her forumda yıllardır açıkça belirtiyor İran liderleri.

İran’ın veya onun taşaronluğunu yapan uydularının, (ve en başta Hizbullahın), İsrael’in Hamas’a karşı savaşı kaybetmesi durumunda iştahlanıp İsrael’e saldıracakları kesin. Zamanı önceden bilinemese de saldırı kesin.

Bu muhtemelen İsraelin sonu olmaz, gerekirse İranı da yenecek gücü vardır bu ülkenin ama çok, çok ağır kayıplar verilir bu durumda, manen ve maddeten. Ülkenin bu zamanlarda en son istediği İran’la bir savaş olsa gerek..

Şu anki hükümet -veya herhangi bir hükümet- böyle bir riski göze alabilir mi?

Peki, rehineleri gözden çıkartabilir mi?

İyi ki karar vericilerin yerinde değilim.

Ya siz?

Kararı vermek ister miydiniz?



Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page