İki Ayrı Ülke; iki benzer gelecek mi?
top of page

İki Ayrı Ülke; iki benzer gelecek mi?




25 -30 yıl kadar önce bize Bodrum’u önce tanıtmışlar sonra sevdirip aşık etmişlerdi.

İki yakın arkadaşımızdan söz ediyorum. Özellikle kadın eşimin en yakın çocukluk arkadaşıydı. Dilerseniz isimleri Necla ve Ahmet olsun.

Kırktan fazla senedir ayrı ülkelerde yaşamamıza rağmen İstanbul veya Borum’a her gidişimizde, ne yapar eder, muhakkak görüşmeye çalışırdık.

Her ikisi de üniversite mezunu, donanımlı, sosyo ekonomik seviyeleri yüksek, laik, inanan ama dinsel baskıya baş kaldıran, sapına kadar vatansever, milliyetçi ve Atatürkçüydüler.

Beraberce yönettikleri, çoğu beyaz yaka yüzden fazla çalışanı olan bir üretici şirketin sahibiydiler. İşleri gayet iyiydi.


Üç dört sene kadar önceydi. Önce Ahmet, daha sonra da zaten uzun süredir rahatsız olan Necla aramızdan ayrıldılar. İşleri iki kızkardeşe kaldı. Uzun süredir zaten ebeveynleriyle beraber işin başındaydılar.

Geçen gün aldığım bir haber beni şoke etti. Kızkardeşlerden işin fiilen CEO’su durumundaki evli ve iki çocuklu kardeşi, adına Ayşe diyelim, herşeyi bırakıp ailece Kanadaya göç etmişti. Bu derece milliyetçi, vatansever bir anne babanın kızı, hiçbir şeyi eksik olmayan bu iş kadını nasıl olur da ülkesini terk etme kararı alabilmişti? Neden ticari de değildi.

Çok şaşırdım.

Çevirelim sayfayı.


Bizim “Büyükadadaki saatin altı” tabir ettiğimiz bir “arcaffe”si vardır Ramat Aviv Gimmel’in.

Arkadaşlarla sık sık orada oturur, ülke sorunlarını çözmeye çalışırız. (Memleketin şu anki durumuna bakılırsa pek de başarılı olduğumuz söylenemez!)

Geçenlerde yine böyle dört kişi oturmuş sohbet ediyorduk.

Kimilerine göre adli reform, kimilerine göreyse rejim değişikliği olarak tanımlanan ve aylardır halkı ikiye bölen oluşumdan söz açıldı. (Başka neyi konuşur olduk ki?)

Kişisel güvenliğin tabana yapışmasından, (özellikle Arap toplumunda),

okullara öğretmen, güvenlik güçlerine polis bulunamamasından,

inovasyondaki üstün başarısı dışında pek de fazla katma değeri olmayan start up ülkemizde yatırımların durmasından ve finans kaynaklarının dış ülkelere kaymasından,

OECD ülkeleri arasında nihayet şampiyonluğu yakalayabilmemizden, (pahalılık konusunda bir numarayız!),

onbinlerce, yüzbinlerce yurttaşın haftanın en az bir günü, kırka yakın haftadır, işi gücü bırakıp yargı reformu karşıtı protestolara devam etmesinden,(ve bu protestoların da milleti daha da fazla iki kutba ayırmasından),

askerlik veya mecburi hizmet görevlerine katılmayan ama buna karşılık gönüllü olarak yaptıkları savaş uçağı pilotlığuna mevcut şartlar altındadevam etmeme kararı alan bazı pilotlara, (yani demokratik değerlere karşı yapılan ve yapılması istenen düzenlemeleri red eden pilotlara) aşırı dincilerin sövüp saymalarından,

bir yandan aşırı dinci kesimin genel nüfustaki oranlarının giderek arttığı, diğer yandan temel eğitimlerinin kısılmasının ve üretici kesime katılmamalarının teşvik edildiği bir ortamda, oranları giderek azalan üretici seküler nüfusun 20-30 yıl sonra ülke ekonomisini omuzlarında taşıma yükünü kaldıramayacağından,

diktatörlüğe doğru kayan bir gidişattan duyulan rahatsızlıklardan,

milleti temsil etmesi gereken bazı milletvekillerinin seviyesizliğinden,

ve en önemlisi tarihinde ilk defa İsrael halkının bu derece iki kutba ayrılmasından

söz açıp sohbet uzadıkça, ve bu listenin sonunun bir türlü gelmiyeceğini anlayınca dörtlüdeki bir arkadaşımıza, ismi Şlomo olsun, şu soruyu sorup tatsız sohbetimizi noktalamaya karar verdim.


“Sen, ben bu yaşımızda başka bir ülkede yaşamayı muhakkak ki düşünemeyiz artık. Kırklı yaşlarındaki kızını ve oğlunu da bir yana bırakıyorum. Ama 12 ve 15 yaşlarındaki kız ve erkek torunların, durum böyle devam ederse, yirmili yaşlarına geldiklerinde acaba başka bir ülkede yaşama seçeneğini akıllarından geçirebilirler mi?”

Ya size de sorsaydım aynı soruyu ne olurdu cevabınız?





Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page