top of page

İstisnalı Eşitlik Tehlikedir


Bu Şabat okuyacağımız Ki Tisa peraşası, “mahatsit aşekel” (מחצית השקל - şekelin yarısı) olarak bilinen bir tür vergi emri ile başlar.


İsrael oğulları bireylerini miktarına göre sayacağın zaman, onları sayarken, her erkek, canı için bir bedel verecek ve bu şekilde onları sayarken bir salgın/tehlike olmayacak. Sayımdan geçen her kişi kutsal şekel değeri ile yarım şekel verecek. Şekel yirmi “gera”dır, şekelin yarısı Ad’ ya katkı olacak. Yirmi yaşından büyük sayılan her kişi Ad’ ya katkı verecek.


Canlarına bedel olan, Ad’ a verilen bu yarım şekelde zengin fazlalaştırmayacak, fakir azaltmayacak. İsrael’den bu bedel parasını alıp onu zaman çadırının yapımına vereceksin. Bu, Ad’ önünde İsrael için canlarına bedel olarak bir hatırlatma olacak. (Şemot 30, 12 - 16)


Şemot kitabının akışına göre, her ne kadar sadece zaman çadırı yani mişkan’ın kuruluşu ile ilgili olarak görülse de bu emir bilhassa Bet Amikdaş’ın var olduğu dönemlerde uygulanan bir çeşit vergiyi yansıtır. Hatta Mişna’da bu konu ile ilgili özel bir bölüm (מסכת שקלים – masehet şekalim) vardır. Buna göre her ergin erkek, her sene, yarım şekel ile katkıda bulunmak zorundadır. İbranice de katkıda bulunmak ve bağışta bulunmak fiilleri aynı kelime ile belirtildiğinden (תרומה), bu vergi mecburi olmasına rağmen bazı Tora tercümeleri bunu (yanlış olarak) bağış diye tercüme etmişlerdir. Bu vergi o denli zorunludur ki bunu zamanında ödemeyenin yarım şekel değerindeki bir eşyası ve hatta giydiği elbise bile haczedilebilirdi.


Yarım şekel 9 gram gümüş değerindedir. Dolayısı ile gümüşün piyasa değerine göre, yarım şekel olarak verilmesi gereken para miktarı seneden seneye değişebilir. Tora’daki diğer vergilerden değişik olarak Bet-Amikdaş zamanında Kohen ve Leviler de bu yarım şekeli vermekle yükümlü idiler.


Her sene toplanan bu paralar Bet-Amikdaş’da yapılan günlük kurbanlar, kodeş akodaşimdeki masaya konulan ekmek, bayram kurbanları ve diğer bazı daimî ve bütün İsrael oğulları için yapılan işlerin giderlerinde kullanılırdı. Tora’daki emirde de belirtildiği gibi zenginlerin bu verginin miktarından daha fazla vermeleri yasaktı. Fakirlerin de ben fakirim diyerek bu katkıdan kaçınmaları mümkün değildi. Dolayısı ile Bet-Amikdaş’ın daimî (ve kişisel olmayan) işlerinde ergin erkeklerin ortaklığı tamamen eşitti.


Belirtilmesi gereken bir nokta da Bet–Amikdaş’da yapılan daimî (ve kişisel olmayan) işler, dönemin Yahudi nüfusuna bağlı değildi. Millet çoğalsa da azalsa da günlük ve bayram kurbanlarının ve diğer bütün İsrael oğulları adına yapılan işlerin miktarı sabit idi. Masehet Şekalim, bu sabit giderlerden arda kalan paranın hangi amaçlarda kullanılacağını da yazar.


Günümüzde Bet-Amikdaş olmadığından yarım şekel yükümlülüğü yoktur. Ancak bir gelenek olarak her sene Adar ayından başlayarak Purim’e kadar, erkekli kadınlı, çocuklu büyüklü, her fert için “mahatsit şekel” vermek bir gelenek haline gelmiştir.


Haftanın peraşasında yazılı olan ancak yarım şekel emrine (mitsvasına) yansımayan bir nokta “bu şekilde onları sayarken bir salgın/tehlike olmayacak” konusudur. Geleneğe göre İsrael Oğulları sayısal olarak (bir, iki, üç vs.) sayılmamalıdır. Raşi’ye göre bu, Türkçeye serbest tercüme ile, “nazar değmesin” diyedir. Aksi takdirde İsrael oğullarına salgın hastalıklar gelebilir ve onların toplu ölümüne sebep olabilir. Buna örnek olarak 2. Şemuel Kitabında yazılı Kral David’in ordusundaki askerleri sayma emrinde sonra gelen büyük salgın gösterilir (Şemuel 2, 24, 1-16). Ancak Tanah’ı açıklıyan bazı bilginlerimiz, Kral David’in ordusunu gereksiz yere ve hatta barış zamanında saydığı için, Tanrı’nın millete bu salgını getirdiğini savunurlar. Buna göre geçerli bir neden varsa, mesela savaşa çıkacak askerlerin sayısını bilmek gerekiyorsa İsrael Oğulları sayılabilir. Buna örnek olarak Bamidbar kitabının başındaki büyük sayım getirilmektedir. Buna rağmen, bu hafifletici sebebi getiren Tora açıklayıcıları Bamidbar peraşasındaki sayımın, açıkça yazılı olmasa da “yarım şekel” yöntemi ile yapıldığını savunurlar.


“İsrael Oğulları sayısal olarak sayılmaz” noktasından çıkarak, toplu dua etmek için gerekli minyan (on kişi) olup olmadığını anlamak için bizler bugün “bir, iki, üç vs.” diye değil de on kelimeden müteşekkil pasuklar aracılığı ile minyan olup olmadığını anlamaya çalışırız.


Bu gelenek bu denli kuvvetli olmasına rağmen “bu şekilde onları sayarken bir salgın/tehlike olmayacak” kelimelerine başka bir açıdan bakmak da mümkündür. Bilineceği üzere orijinal metindeki “נֶגֶף” kelimesinin değişik tercümeleri vardır. Klasik Tora açıklamalarında bilginlerimiz “salgın hastalık” manasını yeğlemişlerdir. Ancak bu kelimenin anlamı “tehlike” veya “engel” de olabilir. Aşağıdaki açıklamada ben bu ikinci mananın daha uygun olacağını düşündüm. “Nazar değme” sebebini bir kenara bırakırsak, bu “yarım şekel” emri ile gerçekleştirilen sayımdaki tehlike nedir ki, onları bu tehlikeden korumak için her ferde karşılık bir bedel verilmesi gereksin? Gelin bu pasuğa bir daha göz atalım.


İsrael oğulları bireylerini miktarına göre sayacağın zaman, onları sayarken, her erkek, canı için bir bedel verecek ve bu şekilde onları sayarken bir salgın/tehlike olmayacak. (Şemot 30, 12)


Daha ilerdeki pasuklarda da yazılı olduğu üzere, “her erkek canı için” verilen “bedel” “yarım şekel”dir. Bu bedel zengin, fakir, Kohen, Levi herkes için eşittir. Bu sayede, herkesin Bet-Amidaş’taki toplum adına yapılan daimî işlere katkısı eşittir. Zengini “ben daha fazla verdim” diye övünemez. Fakir “param olmadığı için ben muafım” diyemez. Kohen ve Levi “ben zaten Bet-Amikdaş’da çalışıyorum” deyip kendini muaf tutamaz. Toplum adına yapılan daimî kutsal işlerde (עבודות ציבור) herkesin katkısı eşit olmalıdır. Bu eşitlikten en küçük bir sapma İsrael oğulları için büyük, belki de salgın hastalıktan daha da büyük, bir tehlikedir. Bu, topluma katkıda eşitlik prensibi, toplum bireyleri ve grupları arasındaki yardım ve dayanışmayı etkilemez. Tam aksine yardımı veren ile yardımı alan arasında bir sosyal eşitlik havası yaratır. Yardımlaşma konularında Tora’da belirtilen dul, yetim, yoksul ve yabancılara yardım yükümlülükleri (mitsvaları) bireyler ve gruplar arasındaki yardımlaşmanın, toplumsal eşitlikle bir arada yaşayabileceğinin bir delaletidir.


İsrael milleti içindeki bazı bireyler “ben “rav”ım”, “ben daha aydınım”, “ban daha akıllıyım”, “ben subayım”, “ben doktorum”, “ben avukatım”, “ben zenginim”, “ben yoksulum”, “ben özürlüyüm” gibi değişik sebeplerle kendilerinin daha istisnalı haklara hatta en basitinden daha istisnalı söz hakkına sahip olduklarını iddia edebilirler. Ancak Toramız bu iddialara ortak olmamanın yanı sıra, “yarım şekel” emri ile, bu tip iddiaların millet için bir tehlike olduğunu söyler.


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page