top of page

İris de bir anne…







Üç aydır savaştayız. Her ne kadar haklı bir savaş olsa da savaşın en acı sonucu, her gün askerlerimizin yaşamlarını yitirmeleri, arka arkaya kalkan cenazeler…

 

Her geçen gün sevdiklerinin can güvenliği için kuşkuları çoğalan, endişeleri giderek artan rehine yakınlarının mücadeleleri devam ediyor...

 

7 Ekim günü teröristlerin vahşetine tanık olmuş, hayatta kalma şansını yakaladıkları halde yaşadıkları travmayı ancak atlatmış rehine ve kişilerin anlatıları her gün gün yüzüne çıkıyor…

 

Ordu, Gazze çukurunda zor bir mücadele veriyor, ev ev, sokak, sokak çatışmalar… Pencerelerden, yıkıntıların, molozların arasından ateş ediliyor. Tünellerin ağzından her an bir terörist çıkıp ateş edebiliyor.

 

İşte askerlerimizin çok dikkatli olması gerektiği böyle bir ortamda bir facia yaşandı 15 Aralık günü… Hepimizin kalbine saplanan bir facia… Ne olduğunu biliyorsunuz zaten, askerlerimizin yanlışlıkla üç rehineyi vurup öldürmelerinden söz ediyorum.

 

Hamas’ın kaçırdığı İsraelli rehinelerden Yotam Haim, Alon Shamriz ve Samar Talalka o gün, neredeyse 70 gündür hapis tutuldukları yerden kaçmayı başarmışlar, yaklaşmakta olan askerlerin İbranice konuşmalarını duyduklarında artık özgürlüklerine kavuştuklarına inanmışlardı. Shejaiya semtindeki bir binadan şüphe çekmemek için gömleksiz ve ellerinde beyaz bayrak sallayarak dışarı çıktılar. Ne yazık ki askerler bu üç gencin rehine olabileceğini düşünemediler, kendilerine tehdit olarak gördüler ve ateş açtılar.

 

Yaşamlarının son saniyelerinde Yotam, Alon ve Samar nasıl bir burukluk yaşadılar düşünsenize… Ya aileleri… Sevdiklerini canlı kucaklamaya ramak kala… Oysa nasıl da güzel bir sonla bitebilirdi, askerlerimiz üç rehineyi kurtarıp ülkelerine, ailelerine kavuşturmayı başarsalardı.

 

Ya ateş açan askerlerimiz açısından baktığımızda… Öldürdükleri üç kişinin Hamas teröristleri değil de, özgürlüklerine ramak kalan gencecik rehineler olduklarını idrak ettiklerinde… Onların adına da kahroluyoruz… Çünkü onlar bu ağır yükü yaşamları boyunca taşıyacaklar… Çünkü bu ağır yük onların kâbusları olmaya devam edecek…

 

Ya üç rehinenin aileleri… Bu acı, kızgınlık ve buruklukla yaşamaya devam edecek olan ailelerin, ateş açan askerleri suçlamaları doğaldı haliyle… Öyle de oldu… Askerleri oğullarının katilleri olarak suçladılar. Bir aile hariç… Kızıl saçlı Yotam Haim’in ailesi… Aile, özellikle Yotam’ın annesi İris verdiği tepki ve takındığı tutumla, büyük bir cesaret örneği sergiledi.

 

Haber Haim ailesine ulaştığında, büyük bir üzüntü ve acıya kapıldılar. Yotam’ın eve sağ salim döneceğini ummuşlardı her daim, umutları yok oldu. Şoka girdiler fakat kızgın değillerdi.

 

Bir haftalık Şiva döneminde çok sayıda asker ve ordu üst düzey yetkilisi Haim ailesine başsağlığına geldi. Ayrıca aileyi tanıyan/tanımayan, halen Gazze’de savaşmakta olan askerlerin eşleri ve anneleri matem evine geldi. Yaşanan bu elim hatadan dolayı askerlerin morallerinin genelde bozulduğu, konuşmalar sırasında dile geldi.

 

Acılı anne İris Haim bir şey yapması gerektiği kanısına vardı. Acısını kalbine gömdü, tüm cesaretini kullanarak bu trajik olaya karışan Bislamach Tugayı 17. Taburu askerlerine sevgi ve destek ileten bir sesli mesaj kaydetti ve gönderdi.

 

İris mesajda şöyle seslendi: “Ben İris Haim. Yotam’ın annesi… Sizi çok sevdiğimi, uzaktan sizlere sarıldığımı söylemek istiyorum. Olanların kesinlikle sizin hatanız olmadığını, Hamas dışında kimsenin hatası olmadığını biliyorum. Eğer bir terörist görürseniz bir an bile tereddüt etmeyin. Kendinize iyi bakmalısınız çünkü ancak bizi bu şekilde koruyabilirsiniz.”

 

Bu sözleri duyduklarında, bir nebze olsun su serpilmiştir sorumlu askerlerin kalbine… Ancak İris Haim bununla da yetinmedi, benzer duyguları bizzat, yüz yüze, göz göze ifade edebilmek için askerleri evine davet etti.

 

Onları şu sözlerle yüreklendirmeye çalıştı: “İlk fırsatta sizleri evimize davet ediyoruz. Sizleri gözlerimizle görmek, size sarılmak ve yaptığınız şeyin – bunu söylemek ne kadar acı ve üzücü olsa da – o an için en doğru şey olduğunu söylemek istiyoruz. Hiçbirimiz sizleri yargılamıyor, kızmıyoruz. Ne ben, ne eşim Raviv, ne kızım Noya, ne de oğlum Tuval… Anıları ile yaşamaya devam edecek Yotam da kızgın değil… Sizleri çok seviyoruz… Hepsi bu…”

 

İris Haim ve ailesinin bu cesareti ve onurlu tavrı nereden kaynaklanıyor diye düşündüğümde, şu sonuca varıyorum… İsrael ordusu Tsahal’e olan güven duygusu… Ülkesi halkını hayatı pahasına korumaya çalışan İsrael askerine olan sevgi ve minnettarlık… Sizce de öyle değil mi?

Yeni girdiğimiz 2024 yılının hepimiz için daha iyi bir yıl olması dileğiyle…

 

















Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page