GÖRÜNMEYEN CEPHE İRAN-İSRAEL GERİLİMİNİN İÇİMİZDE YARATTIĞI SESSİZ FIRTINA
- Sara YANAROCAK
- 17 Haz
- 2 dakikada okunur

''Savaş sadece sınırda yaşanmaz. Bazen zihnimizin içinde, geceleri sessizce yankılanır'‘. Savaş sadece tanklarla, füzelerle ya da haritalarla çizilen cephe hatlarıyla yaşanmıyor. Bazen en şiddetli çatışma, insanın içinde kopuyor. Siren sesinin geceyi delip geçtiği, çocukların uykularından korkuyla sıçradığı her an, içimizde bir şeyler daha parçalanıyor. İran’la yaşanan savaş tehtidi biz İsrael'liler için, artık haber bültenlerinde değil, kalp atışlarımızda yankılanıyor.
Ben bu satırları yazarken evimin balkonuna çöken sessizlikte sanki bir siren sesi duyuyorum gibi. Henüz çalmamış olan bu sesi, bunu duyan herkes gibi ben de tetikteyim-ama bu, bedensel bir hazırlık değil: Ruhsal bir savunma hali.
Normalleşen Anormallik: Alışmak Zorunda Kaldığımız Hayat
Bir sabah kahvemi yudumlarken, bir yandan da sığınak yollarını gözden geçiriyorum. Bu garip değil mi? Belki garip olmalıydı ama artık değil. Çünkü burada, anormallik yeni normal oldu. Kalp çarpıntılarını içselleştirdik, sirenleri sabah alarmı gibi duymazdan gelir olduk. Bu durum insanın ruhunu yavaşça aşındırıyor.
Savaş Ruhumuza İşliyor
Sokağa çıktığımda insanların gözlerine bakıyorum, pek çoğu gülümsüyor. Günlük hayatına devam ediyor gibi...ama bir bakışın ardına gizlenmiş korkuyu görmek zor değil. Patlama sesi ile irkilen bedenler, markette alışveriş yaparken,göz ucuyla sığınak tabelalarını kontrol eden zihinler...hepsi bizim, hepsi tanıdık.
Bir arkadaşımın oğlu cepheden döndüğünde artık insanların arasında kalamıyordu. Ufacık bir ses değişikliği, onu oradaymış gibi titretiyordu. Bu sadece onun hikayesi değil-her mahallede, her sokakta bu görünmeyen yaraları taşıyan birileri var.
Çocuklar Sessizce Ağlar
Komşumun çocuğu henüz 8 yaşında. Her siren sesinde gözyaşlarını içine akıtarak yorganına sarılıyor. Ona''geçecek''diyorlar,''her şey yoluna girecek''. Ama içimizde bir yer, bu sözü söylerken kendimize yalan söylediğimizi fısıldıyor. Bu savaş çocuklarımızı fark etmeden büyütüyor. Onlara hayal kurmayı değil, hayatta kalmayı öğretiyor.
Kaygı Bulaşıcıdır
Bir evde bir kişi kaygı duyduğunda bu duygu dalga dalga yayılır. Anne baba kaygılıysa çocuk da bunu hisseder. Kaygı bulaşıcıdır. Toplumda da böyle-komşudan, haberden, metro bekleyen kalabalığın sessizliğinden bile etkileniyoruz.
Hepimiz aynı gerginliğe bağlıyız, görünmez bir iple gibi.
Gülümsemekle Saklamak Arasında…
İsrael'li olmanın en zor yanlarından biri de belki bu: güçlü görünmek zorunda hissetmek. Her şey yolundaymış gibi davranmak, duygularınıbastırmak. Ama güçlü olmakla susmak aynı şey değil. Susmak eninde sonunda insanın içinde birikir ve ağırlaşır.
Konuşmak iyileştirir
Son zamanlarda bazı gönüllüler mahallelerde ''Dinleme Oturumları''düzenliyor. Biri konuşuyor, diğerleri dinliyor. Bazen sadece ağlıyor insanlar, bazen susarak destek veriyorlar. Bu bile yeterli. Çünkü içimizde olanı dışarı çıkarmak görünmeyen yaralara merhem oluyor.
Umudu yeniden kurmak
Bu zor zamanlarda hala birşeylere tutunuyoruz. Bir terapistin cümlesine, çocuğun yaptığı bir resime, yoldan geçen birinin içten selamına...çünkü umut, sadece büyük laflarda değil, küçük, sessiz ama samimi anlarda filizlenir. Bazen tek ihtiyaç: Duyulmak.
Son olarak
Bu yazıyı yazarken yalnız olmadığımı biliyorum. Belki de savaşın en büyük zararı sesimizi alıp götürmesiydi. Ama artık susmuyorum. Çünkü anlatmak iyileştirir. Çünkü umut her şeye rağmen yaşamakta ısrar etmektir.
Ve biz hala buradayız-eksik, kırık ama inatla ayakta. Birbirimize tutunarak, kelimelerle iyileşerek.
Belki barışı getiremeyiz ama birbirimizi anlayarak sessizliğin yükünü hafifletebiliriz.
Sevgiyle ve umutla kalın.
Sara YANAROCAK
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Kalplerimiz sizinle, sevgili Sara.