Fırtınadan çıktığınızda içeri girenle aynı kişi olmayacaksınız!
top of page

Fırtınadan çıktığınızda içeri girenle aynı kişi olmayacaksınız!






Yazımın başlığını Haruki Murakami'nin 2002 tarihli meşhur romanı "Sahilde Kafka"dan aldım çünkü biliyorum ki bu alıntının canlı bir şekilde gösterdiği gibi, deneyimler bizi dönüştürme gücüne sahiptir. Gerek İsrail’de gerekse Diaspora’da yaşıyor olalım, şuna inancım sonsuzdur: “7 Ekim vahşetinden sonra aynı değiliz hiçbirimiz.” Evet, ayağa kalkacağız her zaman olduğu gibi, evet rehinelerimiz geri gelecek, evet, hatta kuvvettle muhtemel İsrail Hamas’ı yeryüzünden silecek! Ama artık hiç birimiz aynı kişi değiliz. Yüreklerimiz kanadı, dehşete düştük, anlam veremedik, kim sorumlu kim değil bilemedik ama en önemlisi tabii ki giderek artan antisemitizmi, taraf tutan dünya medyasını görmezden gelemedik. Bu haftaki yazımda elimden geldiğince hortlayan antisemitizmi ve dünya medyası ile Arap medyasının bunu nasıl körüklediğini ele almaya çalışacağım.


Hamas'ın 7 Ekim'de Gazze'den saldırısı ve bunun sonucunda ortaya çıkan savaş durumu, birbiriyle bağlantılı iki olgunun bölgede yeniden merkeze dönüşünü yansıtıyor. Bunlar, birincisi, İran'ın, yandaş ve vekil örgütler tarafından sürdürülen ve esas olarak İsrail'in sivil nüfusuna yönelik uzun bir savaşın sürdürülmesi yoluyla İsrail'i yok etmeye yönelik projesi ve ikincisi, İslamcı ve anti-İslamcı kesimin bölge genelinde taban düzeyindeki popülerliğidir. Batı siyaseti ve bunun sonucunda Arapça konuşulan dünyada İslamcı militarize siyasi hareketlerin devam eden gücü ve hakimiyeti. Bu iki süreç arasındaki buluşma noktası Hamas'ın saldırısını mümkün kılan şeydir.


Dolayısıyla, neler olup bittiğini anlamak için bu olayların her birine daha yakından bakmak ve aralarındaki ilişkinin doğasını anlamaya çalışmak faydalı olacaktır.


Çok şey ifade eden tek bir sözcük: Antisemitizm




Ünlü filozof Hannah Arendt’in kaleminden okunası bir kitap

10 Mayıs 2020 Perspektif Dergisi’nde yayımlanan Ahmet Aslan imzalı makaleden alıntı yaparak muğlak bir kavram olan antisemitizmi anlamlandırmaya çalışacağım:


Antisemitizm; teolojik, sosyolojik, psikolojik ve politik boyutları olan bir kavramdır. Zira bu kavram bir dinin Tanrı tasavvuru ve Tanrı-insan ilişkisine, bir toplumun tarihî tecrübelerinin hayatı şekillendirmesine, bazı bireylerin varoluşlarına ve kimi devletlerin tercihlerine atıfta bulunur. Bu kavram Yahudi tarihinin seyrinin ipuçlarını vermekle birlikte dünya tarihinin dönüm noktalarına ve günümüz dünyasının birçok temel sorununa işaret etmesi açısından da büyük öneme sahiptir.

Antik dönemden günümüze kadar antik, Hristiyan, etnik, ırkçı, ikincil, gizli ya da anti-siyonist çeşitleri olan antisemitizmin en uç noktası dünyadaki bütün kötülüklerin sebebini Yahudi varlığına bağlayan yaklaşımdır.


Yani yüzlerce Hamas militanı İsrail topraklarına girip yüzlerce İsrailliyi, bebek, çoluk çocuk, yaşlı genç demeden yakıyor, katlediyor, yüzlercesini rehin alıyor-ama ne yapsın ki? Mecbur! Doğal olarak İsrail Hamas’a savaş açıyor-ama gel gör ki İsrail katil! Bilmem özetleyebildim mi?

Görünen savaşın arkasındaki medya savaşları

İngilizcede çok sevdiğim bir sözcük vardır “aftermath”-Türkçeye “sonrası” diye çevirebiliyoruz ancak ama aslında “bir felaketin sonrası” demek daha doğru. İsrail’in yaşadığı 7 Ekim felaketinin sonrasına bakmak gerekiyor. Elbette bu konu benden çok politikacıları ya da politik analizcileri ilgilendirse de bir kaç laf etmeden geçemiyeceğim. Kanımca Israil’in medya savaşlarına daha fazla zaman ve emek ayırması gerekecek, yani en azından ordusuna ayırdığı bütçe kadarını.

"Doğu Doğudur, Batı da Batı ve bu ikisi asla bir araya gelmeyecektir."

İngiliz şair Rudyard Kipling’in bu ünlü sözünün yankıları birçok platformda net bir şekilde duyuluyor. Arap medyası Batı medyası ile uğraşırken, onun yaklaşımını didik didik edip 'eğilimini' eleştirirken mesleki ve etik kuralları takip etmesini istiyor, ancak, aynı kurallara kendisi bağlı kalmıyor. Hatta daha da tehlikelisi Batılılar ondan bunu beklemiyor.

Bu medya savaşı sırasında Doğu'da, Batı medyasının tüm araçlarıyla 'önyargılı', 'yalancı' ve 'yanıltıcı' olduğu yönünde güçlü bir görüş hâkim.


Suçlamaların en tepesinde de bu medya araçlarının bir 'Siyonizm aracı' ve İsrail savaş makinesinin yaptığı gibi Gazzeli çocukları öldüren bir 'öldürme aracı' olduğu suçlaması yer alıyor.

Her ne kadar Batılı medya kuruluşlarının çoğu, mevcut çatışmayı haber yaparken objektif olduğunu ve mesleki ve etik kurallara bağlı olduğunu göstermeye çalışsa da genel olarak yapılan haberler, herhangi bir etkili ölçüm yöntemine göre taraflı görünmektedir.


Tabii bunun yanında, işi 'kandırma', 'yanlış yönlendirme' ve birden fazla standartlı davranma boyutuna götürecek kadar taraf tutan büyük Batılı kurumlar ve medya figürleri (ne yazık ki) var.

Ancak Arap medyası da bu meydan okumaya direnecek veya bu konuda Batılı muadillerine karşı mesleki ve ahlaki üstünlük gösterecek gerekli mesleki ve ahlaki donanımlara sahip değildir. Çünkü Arap medyası da ısrarcı bir taraflılığa gömülmüş durumda. Bunun tarihsel, politik, mesleki ve kültürel nedenlerini görebiliyoruz ve aynı zamanda anlayabiliyoruz da.


Arap medyası, Filistin-İsrail çatışmasının takibinde objektiflik, tarafsızlık ve mesleki kurallara bağlılık talep ediyor. Ancak bir bütün olarak bakıldığında 70 yılı aşkın süredir devam eden çatışma boyunca Arap medyası, aşırı derecede propaganda rolü oynayarak ve 'ulusal' ve mesleki hususları birbirine karıştırarak bu bağlamda uygun bir objektiflik göstermemiştir. Nitekim Batı dünyasında hala Gazze halkı ile Hamas arasındaki ayırımı görmezlikten gelen ya da es geçen yazılar okumak mümkün.

Son Söz

İsrail’deki fırtına simgesel bir dize olarak söylenir ve bu dize, hikayenin başkarakterlerinden birinin zorlu bir kişisel yolculuğa hazırlandığı sırada söylenir. Ne var ki şunu unutmamalıyız: En tedirgin edici anlarda bile büyüme fırsatlarımız var ve hatta önümüzde daha çok parlak günler var; bu anların dönüştürücü gücünü benimseyerek, neredeyse her türlü olumsuzluk karşısında dayanıklılık ve uyum sağlama yeteneği geliştirebilecek gücümüz de var. Nazi Almanyası altı milyondan fazla Yahudiyi yok etmiştir ama sonuç olarak bugün bütün dünyanın gıpta ettiği pırıl pırıl bir İsrail devleti dimdik ayakta durmuyor mu?





Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page