Futbol
top of page

Futbol



Galatasaraylıyım ve bununla gurur duyuyorum.” Yahu ne var bununla gurur duyacak, neden bu kadar önemli bir futbol takımının destekçisi ya da fanatiği olmak? Ne yaptım ki ben bu takım için ya da bu takımın bana ne katkısı oldu ki? Ne etkim oldu ki oyuncularına, maçları kazandığında sevinmekten, kaybettiğinde üzülmekten, berabere kaldığında kendi kendime, “buna da şükür” demekten başka? Durup durup, bir takımı körü körüne desteklemenin ne kadar saçma bir şey olduğunu düşünmeden edemiyorum, ama yine de her Galatasaray derbisi öncesinde – özellikle de Fenerbahçe ile oynananlarda – koca bir yumru oturuyor mideme.



Dün akşamki Fenerbahçe-Galatasaray maçını izlerken tek dileğim Galatasaray’ın kazanmasıydı, peki ama neden? Elime ne geçiyor tuttuğum takım kazandığında? Başarı Yolunda Bahanen Yok (Yazar: Hamza Uğurlu) adlı kitapta bunun açıklaması şu şekilde yapılmış: “… her iki grup için bu durum geçici bir rahatlama, geçici bir çözümdür. Bir müddet sonra sorunlarıyla tekrar baş başa kalacağını veya tekrar yalnızlığa düşeceğini en iyi onlar biliyor. Tuttukları takım kazandığında onlar kazanıyor, kaybettiğinde yine onlar kaybediyor. Bu morfin etkisinin bir dahaki maça kadar idare edeceğini iyi biliyorlar. Sorunlardan kaçışın mümkün olmadığını bilseler de, bu morfin etkisinin bitmesini hiç istemezler.” Benim aklıma oldukça yatan bir açıklama. Bir nevi bağımlılık aslına bakarsanız.


İnsanoğlu kendini aciz ya da çaresiz hissettiğinde, doğal olarak başkalarının başarısından faydalanmak ister. Bu nedenle de tuttuğu takım maçtan yenik ayrıldığında kendini küçülmüş hisseder – tabii kazanan takım taraftarlarından duyacağı eleştiri ve hakaretler de cabası. Yani anlayacağınız bu kişilerin kendilerini üstün hissedebilmeleri için ve mutlu olabilmeleri için tuttukları takımın illa yenmesi gerekir. Daha da ilginci, takımları kaybettiğinde “yenildiler” ifadesini kullanırken, kazandıkları maçların sonrasında “nasıl da yendik ama?” derler. Tıpkı küçük çocukların sınav sonrasında kötü not aldıklarında “öğretmen düşük verdi,” yüksek not aldığında ise “10 aldım!” demesi gibi. Hepsinin amacı aslında aynı, kaybetmekten uzaklaşarak mutluluğa bir adım daha yaklaşma arzusu.


Bazıları bu duyguyu tuttukları takımla, sevdikleri sanatçı ya da liderle yaşarlar. Tadamadıkları tüm başarıları bu insanların aracılığıyla hissetmek isterler. Belki de özgüven eksiklikleri yüzünden, daha büyük bir grubun, bir camianın, bir cemaatin parçası olmak onlara güven duygusu aşılar. Bunların hiçbiri kalıcı mutluluklar değildir oysa. Aslında ne kadar acı, kendi başarılarıyla övünemeyip, başkalarının başarısından kendine pay çıkartmak. Ve hepsi bu kadarla da bitmiyor, benim bu konuda en sevmediğim şey: “En iyi takım (grup, parti, din) benimkisi, diğerleri berbat!” inancı ve bunun etrafına örülen nefret ağları. Karşı “taraftardan” nefret etme hissi. İşte asıl başarısızlık bu bence.


Demem o ki, spor güzel bir şey, taraftarlık ruhu da öyle. Sevdiğin bir şeyi desteklemek, ona vakit ayırmak, onun başarısıyla övünmek çok keyifli, ama her şey kararında güzel…



Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page