top of page

Bir adadan fazlası Sicilya - Ateş ve Su (Bölüm 2)


ree

 Bir adadan fazlası Sicilya - Ateş ve Su (Bölüm 2)


ree

Taormina; İyon Denizi'nin İncisi.

Antik Yunan kalıntıları, büyüleyici Orta Çağ mimarisi, dükkanlar, restoranlar ve kafelerle dolu dolambaçlı sokakları ve canlı atmosferiyle tam instagramlık bir tepe kasabası. Sicilya’nın büyüsü şehirden şehire atlarken uygarlıkların da değiştiğine şahit olmak. Katanya’da Norman’lar ve Roma’lılar ağırlıktayken, Taormina’ya vardığımızda karşımıza muhteşem bir Yunan etkisi ortaya çıkıyor.


Sizce kaç poz fotograf çektik dersiniz? 1000 desem inanın yalan olmaz. Her adımda bir başka görsel şölen, her baktığınızda değişen manzaranın renkleri ve bir dolu efsane.


Piazza IX Aprile'de bulunan, beyaz ceketli garsonların servis yaptığı Cafe Wunderbar, Taormina'nın tarihi buluşma noktası. Daha gitmeden annem görülesi demişti. Kafe, bir asırdır edebiyatçıları ve sosyete mensuplarını ağırlamış.  Goethe, Oscar Wilde, Greta Garbo, Woody Allen, Sophia Loren gibi isimler tarafından popüler hale getirilen mekan, içki veya tatlı için gözde bir yer.  Biraz da dedikodu; “Kleopatra “filminin çekimleri sırasında Elizabeth Taylor ve Richard Burton’un bu kasabada tanışıp aşık oldugu söyleniyor.  Vakitsizlikte cafede oturup bir tatlı yiyemediysekte, hem selfiemizi çektik, hem de önündeki eşşiz tepe manzarasından İyon denizinin büyülü görüntüsüne bol bol baktık.



Katedral ve Piazza Duomo’daki çeşmenin mimari dönemlerini okuyoruz, ardından Arançini’leri midemize indirmek üzere soluklanıyoruz. Yemek sonrası planımız Iyon denizine inen teleferikle Isola Bella plajı.


ree

Isola Bella, 1890 yılında Kraliçe Victoria tarafından, geleceğin Kralı VII. Edward'ın sevgilisi olarak Sicilya'ya sürgüne gönderilen, İngiliz soylu, Florence Trevelyan tarafından satın alınmış. Ada bugün mevcut olan çiçek ve ağaç mirasının büyük bir kısmını, botanik ve bahçe tutkunu Leydi Florence'a borçlu. Şehirdeki botanik bahçesini gezmenizi öneririm zira parkın içi hem tarihi kalıntılar, hem de büyüleyici bitkilerle dolu.



Teleferikle inişteyiz ve kıyıya vardığımızda küçük çapta bir şok yaşamadık dersem yalan olur. Deniz kıyısında iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık var. Kayalıklardan oluşan deniz manzarasına karşı çekilen selfie sayısını yazamayacağım bile. Denizin üstündeki kayaların mistik şöleni, denizin altında da devam ediyor. Girintili çıkıntılı yer altı, bir çok mercana ev sahipliği yaptığından, dükkanların vitrinleri siyah lav taşlarıyla süslü mercan koleyler, küpeler, bileziklerin yerleşimiyle muhteşem bir şölene dönüşmüş. Aldım taktım kulaklarıma, deli deli kulakları küpeli misali. Denizde yüzerken, bu evrende ne kadar güzel yerler var keşfedilecek ancak sayılı tatil günü izin hakkıyla kapitalist düzene 1-0 yeniliyoruz. Savaşta yanında nemalanıyor serzenişten ve denizin içinde tuzla arınırken ben, rehineler dönsün artık diyorum ( ne mutlu ki sizler yazıyı okurken onlar evlerindeler artık ) ve bir anda Filistin bayrağı ile plaja gelenleri görmek büyük tezat oluyor ruhuma.



Akşam Yahudi takvimine göre yılbaşı, sene 5786. Elmayı bala batırıp güzellikler diliyoruz, bir de nar patlatıyoruz balkonumuzda, bereket ve huzur adına. Her şey nar gibi çoğalsın diyoruz. Gülerek, tatil günlerimiz ve birikimlerimiz artsın diye de ekliyoruz temennilere.



Tüm adada balkonlarda gördüğümüz kadın ve erkek figürlerinden oluşan seramikten yapılmış kafa heykelleri ve çam kozalakları var. Dükkanların vitrinlerinde ve herkesin elinde hediyelik. Yerel rehber dillendiriyor Teste di Moro efsanesini.

Genç bir Sicilyalı kadın ile Mağribi bir tüccarın yer aldığı yasak bir aşk ve trajik intikam hikayesi. Aşık olduğu adam ondan bazı bilgileri gizlemiş gönlünü kazanırken. Muhteşem güzellikte bir aşk yaşarken, birden bire tüccarin evine dönme isteğinin ardında tüccarın bir başka ülkede karısı ve çocukları olduğunu öğrenen kadın kıskançlık krizine girerek, beraber oldukları son gecelerinde adamın kafasını keser ve içini fesleğen bitkisiyle doldurarak ibretlik olarak balkona koyar. Bu korkunç olaydan ilham alan yerel zanaatkârlar, hikayeyi anmak için seramik kafalar yapmaya başlamış. Bu sayede birbirinden hiç ayrılmadan yan yana heryerde sonsuza kadar birlikte olmuşlar.  Kıskanç bir kadının neler yapabileceğine dikkat çceken bu efsane sayesinde bir dolu kazanç kapısı açılmış adada tabii ki bende almadan dönmedim. Bir anda aklım kadın cinayetlerine kaydı. ¿Acaba erkek cinayetleri de var mı kayıtlı?


ree

Seramik kozalak ise, Sicilya'nın Caltagirone şehrinin kadim bir zanaat geleneği. Antik çağlardan beri yaşam gücü, doğurganlık, bereket, ölümsüzlük ile ilgili anlamları çağrıştırdığından tüm ada halkı tarafından balkonların köşelerine, evlerinin odalarında yer almış.  Sicilya geleneğine göre kozalak hediye etmek, sağlık ve şans dilemek anlamına geliyorsa hazır yeni seneye de girdiysek almadan dönmedim tabii ki. Meraklısına not; ucuzlarıda var Çin malı, aman dikkat edin çünkü onlar güneşte soluyor.


ree

Taormina’da her şey öylesine turistik ve abartılmış pahalı ki, Sicilya bayrağındaki üç ayaklı sembolü Palermo’da yarı fiyatına alıyorum. Bu pahalılığın biraz turist profilinden, biraz da Netflix’te ki ‘White Lotus’ adlı diziden kaynaklandığını söylüyor rehberler. Üç bacaklı sembol her bir bacağı adanın üçgen bir şekil oluşturan üç burnunu (Capo Peloro, Capo Passero ve Capo Lilibeo) temsil etmesinden.  Trinacria veya Triskelion olarak bilinen bu sembol, antik çağlardan beri Sicilya ile ilişkilendirilmiş, adanın dayanıklılığını, birliğini ve bereketini temsil ediyor; merkezindeki kanatlı Medusa başı ve buğday sapları da bu yüzden. Renklerindeki sarı ve kırmızı, tabii ki kan ve bereketin sembolu buğday sapları.


Sicilya General Giuseppe Garibaldi'nin birleşme hareketleri sayesinde 1861 yıllarında gerçekleştirilen halk oylamasıyla İtalya ile birleşerek İtalya Krallığı'nın bir parçası haline gelmiş. Ne tesadüftür ki bu birleşmenin ardından oluşan isyanlar ve savaslarla Sicilya tıpkı bizim topraklar gibi kendi öz varlığını oluşturmak için nice zorluklardan geçmiş.

 


Hemen Antik Tiyatroyu kısaca anlatayım, meraklısı tarihini araştırır nasılsa.

MÖ 3. yüzyılın ortalarında Sofokles ve Euripides'in trajedileri ile Aristofanes'in komedilerinin sahnelendiği Taormina Antik Tiyatrosu, Sirakuza'dakinden sonra Sicilya'nın en büyük ikinci tiyatrosu. Elli metre genişliğinde, yüz yirmi metre uzunluğunda ve yirmi metre yüksekliğinde olan yapı yaklaşık 5.400 seyirci kapasitesine sahip olduğu düşünülüyor. Tam orta noktasında durunca etkilenmemek mümkün değil. Yapının büyüklüğünden, sanatın ne kadar önemli bir yere sahip olduğundan ama hepsinden önemlisi tepeden tüm şehire hakim yapının renklerinden ve duruşundan. Bazen insan soruyor, geçmişte yaşam daha mı kaliteliydi diye.


ree

Ve tarihten yazımı limonlarla, şaraplara doğru esnetelim.

Sicilya limonları, 10. yüzyıldan beri yetiştirilen, dünyaca ünlü, çok değerli bir narenciye meyvesi. Limonun kullanıldığı masa örtüleri, el havluları, çantalar ve nice objelerle başınız dönüyor sarı cennetinde. Limonlu Spagetti ve harika bir içki olan Limoncello’yu her fırsatta lüplediğimiz doğrudur. Hepsini almadan dönmediğimi tahmin edersiniz. Çantanın tamamı doldu, o yüzden seyahatinizi planlarken içine kırılacaklar adına bir minik el çantası eklemeniz elzem.


ree

Şarapların, Etna DOC ( Denominazione di Origine Controllata  ) yani bölgenin belirgin volkanik topraklarından elde edilen mineralli bir yapısı var. Bağların yüksek rakımlarda (300-1.200 metre) bulunması, mineraliteleri, topraksı notaları ve taze, canlı karakterleriyle damaklarda adeta dans ediyor; kırmızı şaraplar güç ve tanenler sergilerken, beyaz şaraplar narenciye ve çiçeksi aromalarla eşlik ediyor yemeklerimize. Etna Rosso: kırmızı Nerello Mascalese ve Nerello Cappuccio üzümlerinden, Etna Bianco:  Carricante üzümü. Etna Rosato bir mix ve çok farklı lezzetteki  köpüklü şarap Etna Spumante tadılmaya değer. Monalisa’nın espirili bir karikatürü var görmüşsünüzdür belki, ciddi semirmiş Sicilya’da 2 hafta sonra. Halimiz aynen böyle. Rejim bu adada imkansız ama adalılar nasıl bu kadar fit o da ayrı bir araştırma konusu fikrimce.

 

ree


Alkole değinmişken hemen Aperol Spritz içinde bir yer açalım. Suyun 1Euro, Aperol’ün 3 euro oldugu bir mekanda yarı sarhoş gezmeniz içten bile değil. Aperol Spritz, 1919'da Aperol'ü icat eden Barbieri kardeşlerin, 1950'lerde Veneto bölgesindeki Avusturyalı askerlerin likörlerini, Prosecco ve soda ile seyreltmesine dayanıyor. Bu gün Sicilya sokakları rengarenk Aperoller’le dolup taşıyor. Biz de her güne bir renk, bir çeşit ekledik ama Aperol Spritz’i tek geçerken yanına Espresso Martini’yi eklemezsem olmaz.


ree

Her ne kadar adında Espresso var diye Italyan gibi gözükse de, Espresso Martini, 1980'lerin başında, ünlü barmen Dick Bradsell'ın Soho'daki Fred's Club'da yarattığı içecekle Londra'da ortaya çıktı. Bradsell, "beni önce uyandırsın sonra da sarhoş etsin" düşüncesiyle, böyle bir içecek olsa demesi üzerine votka, kahve likörü ve şekeri taze bir espresso ile karıştırdı. Başlangıçta Votka Espresso olarak adlandırılan içecek, hızla popülerlik kazandı ve V şeklindeki bardakta servis edilerek kokteyl dünyasina eklendi.


ree

Sabah briosh ekmeğiyle dolu fıstıklı dondurmanın yanına Granite ekleyip, bunları Bam Bar’da çılgın bir bekleme sırası olduğu için başka bir yerde lüpelyip 3.5 saatlik araba yoluyla Cefalu’ya yol alıyoruz.



Birçok blog yazısında okuduğum bu şehirde daha çok zaman geçirin sözüne uyarak sabahtan akşam yemeğine kadar günü yaşamaya karar verdik. Ve şimdi diyorum ki keşke konaklasaymışız. Siz siz olun bu şehire daha fazla zaman verin.



Cefalu’yu ilk Cinema Paradiso’da duymuştum. Elena ile Toto’nun aşkında- döner dönmez yeniden seyrettim filmi – ama şehrin bu kadar etkileyici olduğunu düşünmemiştim varana kadar.



Yunanlılar için "baş" veya "burun" anlamına gelen Kephaloidion (büyük olasılıkla burnuna atıfta bulunuyordu) sıra Romalı’lar gelince Coephaledium ve en nihayetinde Araplar "bol suları olan müstahkem şehir" anlamına gelen Gafludi dediler. Ve en nihayetinde bu şehire Yunanlılar’dan CEFA ve Araplar’dan LU alınıp karma bir yeni ad verilmiş. Her şehire yar olmayacak bir şey var şehir haritasında, La Rocca yani KAYA.  Kayanın dibine yapılan bu balıkçı kasabasında da hiçbir şey simetrik değil. Nedeni adanın geçmişinde gizli. Her gelen uygarlık bir şey eklemiş diğerinin üzerine ve kendine münasır bir yapılaşma olmuş.

 

Dar sokakları ve Orta çağ ambiyansıyla bu kasabanın eşsiz bir çekiciliği var. Rehberimiz Valeria şehrin yerlisi. Bize inanılmaz gizli noktaları gösterirken, çöp kutusunun  üzerine bırakılmış çöp dolu torbanın fotosunu çekip, belediye başkanına gönderiyor, daha özenli temizlesinler şehri diye. Ve içimden kendi güzel şehrim geliyor, Ranana’nın tertemiz sokakları ve bakımlı caddeleriyle, Caddebostan’nın kentsel dönüşümden oluşan kirliliği arasındaki büyük boşluğa bakar gibi  bakıyorum  engin denize.  Kasabanın dar sokakları arasında yürüyerek değerli bir noktaya varıyoruz. Orta çağ çamaşırhanesi, Lavatoio.


ree

Çamaşırhanenin girişinde bir yazıtta; "Burada, diğer tüm nehirlerden daha şifalı, gümüşten daha saf, kardan daha soğuk Cefalino nehri akar." yazıyor. Efsaneye göre, Cefalino Nehri, sadakatsiz sevgilisini öldürdükten sonra yaptıklarından pişmanlık duyan perinin gözyaşlarıyla oluşmuş. Bu sularda Cefalù'nun eski çamaşırhanesini doldurmuş. Ah efsanaler, ne güzeldirler. Nehrin bir dizi borudan geçerek küçük bir açıklıktan doğrudan denize aktığını söyleyen rehberimiz bize o noktayı mutlaka bulmamızı önerdi. İnanın tarifsiz bir soğuklukla denizle birleşen suya ayak bastım ve dedim ki efsaneler gerçektir.



Gezimiz şehrin 3 kapısından biri olan Porta Pescara’da bitmeden önce rehber bize şehrin keyifli ve önemli bir yarışmasından bahsetti. Cefalù’de her sene 6 Agustos’ta yapılan bir  balıkçı yarışması var. Yerel balıkçı ailelerinden gelen katılımcıların iskelenin üzerinden uzanan 16 metrelik yağlanmış ahşap bir kiriş üzerinde yürüyerek bir bayrak kapmaya çalıştıkları 'Ntinna a mari' adı verilen eski bir Sicilya geleneği.  Aziz Salvatore'yi anma sebepli olsa da hem halk hem de turistler için harika bir gün. Bir beceri, çeviklik ve gelenek gösterisi. Şansımıza 2025 yılının kazananı Antonino ile de tanışıyoruz rehberimiz sayesinde.


ree

Küçücük bir kasaba için meydanlardaki yapılar gerçekten çok heybetli ama bence hepsinden heybetlisi kayalıklara vuran dalgalardı. Porta Pescara’ya açılan sahilin nice fotolarını instagramda görmüştüm ama kendim o kapıdan denize bakınca çok farklı hissettim. İnce kumlardan, engebeli kayalara, çakıl taşlı kıyılardan, kristal berraklığındaki sulara sonsuz hikâyeler barındırıyordu içinde. Ilk görüşte bir aşk, balıkçı teknesindeki yaşlı adam, denizden asla dönmeyecek kocasını bekleyen hamile kadın, kumlarda zıplayan küçük kız çocuğu ve niceleri dans etti önümde. Antik şehire ve denize bakan eski evlerin gölgesinde yüzmek benzersizdi. Büyüleyici manzara eşsiz duygular yaşattıyordu. Deniz manzaralı o kemerin hemen altında, sevgililer tutkulu öpücükler paylaşırken, ben ikizlere sarılıyorum. Ne kadar şükür etsem az. Gökyüzü ile deniz arasındaki büyüleyici noktada daha nice birlikte seyahatler diliyorum.



Okuduğum tüm bloglarda adanın gün batışından bahsediyordu ve bundan faydalanmak adına gün batışını adanın en keyifli barında yapmaya karar veriyoruz. Birer puro yakıyoruz ve müzikle birlikte siyah kayalıklara vuran beyaz köpüklü dev dalgaların keyfinde yaşamın ikilemleri diyoruz. Bir yerde hüzün, bir yerde sevinç. Asla ikisi aynı hanede aynı anda olmuyor.

Merak edenlere kaldığım airbnbleri ekliyorum.


*Antelima BB – Taormina bedava park için çok iyi ancak adanın merkezine biraz uzaktı.

*Cefalu’da yerel gezi free tours üzerinden

 

Stella NAMET ABULAFYA

 




Bir önceki yazımı okudunuz mu?

ree
ree

Yorumlar


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page