Bir adadan fazlası Sicilya - Ateş ve Su (Bölüm 1)
- TÜRKİYELİLER BİRLİĞİ התאחדות יוצאי תורכיה
- 10 saat önce
- 6 dakikada okunur

Bir adadan fazlası Sicilya - Ateş ve Su (Bölüm 1)
Acılar ve gerginliklerle dolu 2 seneden sonra ve yeni ülkeye yerleşmenin 7.senesinde, çekirdek aile yola çıktık. Acılar ve gerginlikler bitmiş değil ama biz çok yorgunuz. Politik yanlışlardan, ülkedeki savaştan, ölümlerden, kayıplardan, rehinelerden ve de en çok dünyanın tavrından ve nefretinden az da olsa soluklanmak için tam da yeni seneye girmek üzereyken yola çıktık.
Rotamız Sicilya, benim ‘Join My Trip’ listemden ve eşlikçilerim, paha biçilemez, canlarım, ikizlerim.
Ben gezi yazılarını Israel ile ilgili yazıyor olsam da, bu gezi yazısı ülkemin dışındayken içinde gibi hissettirdiğinden paylaşmak istedim.

Sicilya General Giuseppe Garibaldi'nin birleşme hareketleri sayesinde 1861 yıllarında gerçekleştirilen halk oylamasıyla İtalya ile birleşerek İtalya Krallığı'nın bir parçası haline gelmiş. Ne tesadüftür ki bu birleşmenin ardından oluşan isyanlar ve savaslarla Sicilya tıpkı bizim topraklar gibi kendi öz varlığını oluşturmak için nice zorluklardan geçmiş.
Ilk izlenim Italya’dasınız ama aslında değilsiniz. Lisandan, yemeğe, yaşam temposundan manzaralara o kadar farkli bir Italya ki, katolik dünya sanki efsanelerin içine kaçmış bambaşka bir çehreden size gülümsüyor.
Yüzyıllar boyunca sürekli biri gelip diğerini göndermiş. Yunanlı’lar kendilerine kalır sanmışlar ama Romalı’lar onlardan üstün çıkmış. Roma’dan çıkış yok sanırsınız ama üzerinlerinden Arap’lar geçip gitmiş, nice kalıntılar bırakmış her giden arkasında, yeni gelen üzerine işlemiş, kat kat, ince ince. Arap’lar Norman’lara, üstüne Fransız’lara, derken Ispanyol’lara. 18. yüzyılın başlarına geldiğimizde, Savoy Hanedanı'ndan Avusturya Habsburgları'na, ardından Bourbonlar'a. Derken 1860'a geldiğimizde, Giuseppe Garibaldi Sicilya'yı yeni kurulan İtalya Krallığı'na katıyor. Bu, bir şirket destanının büyük finali: eski feodal sistem ortadan kalkıyor, yerine yeni bir İtalyan yönetimi geliyor.
Her takas, Sicilya'nın geleceğini yeniden şekillendiren ve İtalya'nın modern bir ulus olarak büyük çıkışının yolunu açan büyük bir iş anlaşması gibi.

Gelen eskiyi yıkmadan üzerine ekleyince kilise cami olmuş sonra gene kilise. Bu kadar farklı uygarlığın üstlerinde hüküm sürmüş olmasından olsa gerek, adalılar bence tam BiPolar halindeler. Yarı melek, yarı şeytan diyebilirsiniz bunca baskıdan dolayı. Üstüne birde mafya eklenince, ortaya her şeye isyan eden, ezilenin yanında kalan bir toplum oluşmuş.
Lgbt’den, Kürdistan’a, komunizimden en nihayetin de özgür Filistin’e kadar tüm sivrilikler adanın sokaklarında ses buluyor. Bayraklar balkonlardan sarkarken, öğrencilerin oluşturduğu küçük toplaşmalar halk tarafından kabul görüyor.
Seyahatimizin ilk şehiri Katanya ve daha ilk günden blogun başlığı belli olmuştu. Şanslı olanlar farklı şehirlerden çok ucuza iniş yapabilir adaya ancak ülkemde bu seçenekler savaştan dolayı hem çok pahali, hem de uçuş yasaklarıyla sınırlı.
Yerlerdeki lav taşlarının siyahlarına, çiçekler sarkan demir balkonlu beyaz binalar eklenince, şehir karanlık mı, aydınlık mı zorlanıyor zihinlerde. Ateşli konuşmaları, keyifli müzikler dolduruyor. Dar sokakları Somali’ler, turistik Çin malı satan dükkanları Bangladeş’liler, cafelerin garsonları ise Hintli’lerle dolu. Dünya adaya dolmuş, ada onların içine yerleşmiş. Herkes daha iyi kazanç peşinde ama daha iyi yaşam mı emin değilim. Yer yer pislik ve çöpler, her daim kavga ve gerginlik adanın ruhu, bunun en bilinen acı örneği ise mafia ve ülkeye eklediği acı ve üzüntüler. Ilerleyen satırlarda ufak çapta değineceğim konuya. Meraklısına duyrulur.
Ada aktif Etna yanardağ eteğinde, suyla ateş arasına sıkışmış, tıpkı ülkem gibi. Bir yandan bu ateşten nasiplenirken, diğer yandan onun iz düşümlerinden muzdarip. Böyle bir dualitenin kıyısında gezinmek can acıttığı kadar yücelticide.

Lavlar şehrin içine kadar akınca, halk, onunla yüz yıllarca savaşıp kurtulmaya calışmış ama sonra fark etmis ki lavın oluşturduğu taşlaşmış simsiyah kayalıklar aslında turistleri kendine çeken en büyük etken ve sonunda siyahın, onların hüznü değil, sevinci olduğuna karar verince, ada turziminin hedefi olmuş. Anlayacağınız başa çıkamayacağını kabullenmelisin diyor ada ama arkadan da sövmeden duramıyor.

Her şehirde oldugu gibi Katanya’da da bir kale var. Adı Ursino. Kutsal Roma İmparatoru II. Frederick'in emriyle askeri mimar Riccardo da Lentini tarafından yaptırılmış. 1669'da Etna Yanardağı yıkıcı bir patlamayla (patlama 800mt yükseklikte gerçekleştiğinden ciddi hasara neden olmus) şehire kadar ulaşmış. Kale, lav akıntılarının yolundaydı bu yuzden Ursino Kalesi'nin etrafındaki topografya tamamen değişti; başlangıçta tepede konumlanmış bir sahil kalesiyken, lavların oluşturduğu hasarla denize 500 metre uzağa konumlandı ve çevresindeki zemin seviyesi lavlar yüzünden 3 metre yükseldi.
Rehberimiz kalenin üzerindeki sembole işaret ediyor, bizim yahudi olduğumuzu bilmeden, zira olaylardan dolayi sadece Türk’üz!

Castello Ursino'adikkatlice bakarsanız haç yanında bir Yahudi sembolü olan Menora’yı göreceksiniz. İmparator II. Frederick'in yönetimi altında Sicilya'da farklı kültürlerin bir arada yaşamasını temsil ttiğini söylüyor rehberimiz. 1492'den sonra Yahudiler adayı terk etmek zorunda kaldılar ve malları birçok Yahudi yerleşiminde olduğu gibi satıldı, yok edildi.

Sokaklarında yürüyoruz Katanya’nın, yerel yemekler gözlerden çok damaklarda etki bırakıyor. İlk at eti deneyimi için fena değil diyebilirim. Street food rehberimiz Fernando’nun hayat hikayesini dinliyoruz.
Onunla beraber bizlerde yaşamı sorguluyoruz. Ailesine ait kuyumcu dükkanından Montreal’e göçleri ve ardından köklere dönüşünün hikayesi. Insan uzaklaşsa bile kökleri her daim geri çağrıyor. Rehberimiz Agatha’ nın da benzer gidiş ve dönüş hikayesi var. Insan bir şekilde uzak kalsa da, yürek ve istek onu kökleriyle bağlıyor. Colla Pesce gibi çökmeye yeltenen 4. kolonun yerine, kendimizi yerleştiriyoruz. Biliyoruz ki köklerinle varolabilirsin, uzakta kalamazsın.
Ve Azize Agatha’dan bahsetmizde onemli.


3. yüzyılda Sicilya'da yaşamış, Pagan bir valiyle evlenmeyi reddettiği için işkence gören ve şehit edilen Hristiyan azize. Hristiyan olduğu için zamanın geleneğine göre göğüsleri büyük bir kerpetenle kesilip zulüm görmüş, fakat rüyasında gördüğü Aziz Petrus tarafından iyileştirilmiş. Iyileşmesine rağmen inancından dönmeyenince Agatha, kızgın kömürler üzerinde ölmeye mahkum edilerek şehit olmuş. Ateş, şehrin kaderi olduğu icin Agatha’nın Etna’dan şehri koruduğuna’da inanmış Katanya’lılar. NOPAQVIE "Noli offendere Patriam Agathae quia ultrix injuriarum est" ("Agatha'nın vatanını gücendirmeyin, çünkü o her türlü adaletsizliğin intikamcısıdır") yazısının adına atfedilen kilisenin ön cephesinde bulunmasının hikayesi ise Norman Kralı II. Frederick’de saklı.
Eski Sicilya dilindeki "Katane" kelimesi genellikle "sert zemin" veya "keskin taşlar" anlamına geldiğini de hatırlatalım, bu şekilde etimolojinin hayatımızdakı derinliği belli olsun. Hiç bir şeye öylece ad verilmediğini bilelim.

Balık Pazarı şehrin ikonu. Kokuyu ve pisliği bir kenara koyun, görülesi bir şölen. Özellikle 80-90cm’lik kılıcının heybetiyle masada kalmış olan Kılıç balığına dokunmak bir efsane. Veganlardan özür dileriz.

Balıkçı Marco’nun girişimci kafası hikayesi balık pazarının köşesine Scirocco adlı bir restaurant açıp, taze balık satmaya başlamasıyla bu gün arasındaki tek fark, daha fazla masa ve sandalye, çünkü insan inanırsa büyür ve O büyürken ülkesi de gelişir. Yaşamda “kazan- kazan” düşüncesiyle yol alırsak, hayat her zaman bizden yana olacaktır.
Agatha bize farklıyı tarif ederken, Quentin Tarantino'nun Soysuzlar Çetesi (2009) adlı filminden örnek veriyor. Shibbolet diyor, kültürel ve dilsel farklılıkları anlatmak için. Filmin meşhur sahnesinde, Amerikalı askerin üç rakamı için, Alman kültürüne göre, el hareketini farklı parmaklarla göstermesi, onu casus olarak ifşa edince, vurulmasını Shibboleth kelimesiyle açıklıyor. "Şibboleth"; Şifre veya kimlik testi olarak kullanılan eski bir İbranice kelimedir, Yani bizden olmayanı fark etme! Bu ada bir şekilde herkesi içine eklemiş ama aslında hiç birini özünden saymamış. Benzerlikler ülkemle, ne dersiniz?

Adada ciddi bir kadın etkisi var. Çoğu şehirlerde Azize’ler Isa ile birlikte anılacak kadar değerli. Her birinin heykeli, meydanlarda, imparatorların üzerinde yer alıyor. Her birinin hikayesi, toplumdaki kadın gücüne işaret ediyor. Mafya için önce anne geliyor. Adanın en ünlü yemeğine bir anne annenin adı verilmiş, Pasta alla Norma. Kadın gücü adayı yaratıcı gücün enerjisiyle sarmalıyor. Bende ikizlerle gezerken adımı “Mama Turki” koyuyorum, gülüşüyoruz.
Katanya’ya gelince müzik demek istiyorum çünkü Katanya denince akla ilk gelen Vincenzo Bellini ve La Norma operası.

İtalyan soprano Giuditta Pasta, 26 Aralık 1831'de Milano'daki La Scala'da operanın galasında Norma rolünü ilk söyleyen kişiydi. Ama muhtemelen Norma, Yunan soprano Maria Callas'ın seslendirdiği "Casta Diva" ile hafızalarda yer bulmuş. Rehberimizden öğreniyorum ki, Bellini, operalarını sopronaya uygun notalarla bestelemesiyle tanınıyormuş, bu yüzden temsil, her seferinde soprano kimse ona göre yeniden bestelenirmiş. Galyalı rahibe Norma rolünü, sadece Maria Callas, Bellini’nin yazdığı haliyle söyleyebilen tek soprano olmuş.
Buda onun büyüklüğüne işaret ettiği için Teatro Bellini’nin geçitlerinden birine adı atfedilmiş. Ne büyük bir onur. Kalıcı iz bırakan tüm sanatçılar için, ATEŞ!

Ikinci durağımız Taormina. En güzel manzaralarıyla tepeden bizi karşılamadan önce, ETNA’yı dillendiresim var.
Benim için Sicilya’ya gitmeyi istemenin sebebi ETNA.
Katanya’nın meydanındaki Taş Fil heykeli de neyin nesi? Akdeniz’de ki bu adada filin ne işi olabilir ki? İşte bu ilginç bir hikaye.

Buz Devrinde göç eden Mamut’lar, ada ana karadan ayrılınca mahsur kalıp, cüce boyutlarına evrimleşmiş. Bizans döneminde, 1 mt yüksekliğindeki bu cüce fillerin, şehri yanardağın tehlikelerinden koruduğuna inanmışlar, bu yüzden lav taşından büyülü bir tılsım olarak şehrin meydanına kondurmuşlar.

Etna, patlama kapasitesiyle yıkıcı, toprağı yeniden şekillendirmesiyle de yapıcı. Dağın adı Sicilya lehçesinde Mongibeddu, (İtalyanca Mongibello, dağ anlamına gelen Latince mont- ve Arapça jebel-'in kombinasyonu), Avrupa kıtasındaki en yüksek yanardağ. Şu anda 3.357 mt. , ancak zirvedeki püskürmelerle bu yükseklik zaman zaman değişiyor. O yüzden yaşayan dağ diyorlar buraya.

Efsaneye göre Zeus ve Typhoeus arasındaki savaşta, Zeus'un müttefiki olan su perisi Etna, Typhoeus'u yakalayıp dağın eteklerine gömmüş. Bugün Etna Dağı'nın patlamalarının, dağın altında tutsak olan Typhoeus'un kendisini kurtarmaya çalışırken ki öfkesinden kaynaklandığı dile getirilir.

Yıkım ve yaratılışın karşıt güçlerinin bir arada var olduğu, hayranlık, gizem ve paradoksun tam ortasındayım. Yanardağın ateşli doğası hem ÖLÜM, hem de etrafında gelişen verimli yeşil alanlarıyla yaşamın ta kendisi. Yıkıcı olaylardan sonra dayanma, iyileşme ve yeniden inşa etme yeteneğinin temsilcisi. Ve bu özellik halkının ruhunun da simgesi. Tıpkı ülkem gibi. Tıpkı BEN gibi.

Ondandır 2500mt’deki Silvestri kraterinin önünde, Karete Kid filmindeki meşhur kendine inan pozunu vermiş olabilirim. Doğrudur ki ikizler epey alay ettiler bu pozum için ama onlarda altında yatanı gayet iyi biliyorlardı.
Diyeceğim o ki bu şehir bana ülkemin içindeki yaşamla ölümü damardan yaşattığı için hafızamdan asla silinmeyecek. Zaten hep derim, tesadüf yoktur, şimdi gelmem gerekiyormuş Katanya’ya.
Yazım 3 bölümden oluşuyor, pek yakında ikinci bölümünde görüşmek dilegiyle.
Meraklısına not:
· Biz Agean Havayolları ile Atina aktarmalı uçtuk. Aktarma ile toplam 5 saat sürdü.
· Kaldığımız Airbnb Bellini Meydanı’nda Catania Rooms, fiyat ve lokasyon olarak 8*
· Rehberimiz Agatha ile yaptığımız şehir turu Free tours ile ayarlandı.
· Fernando ile yaptıgımız street food turunu tavsiye ederim, kendisine instagram’dan ulaşabilirsiniz. https://www.instagram.com/rockin_kitchen_sicily/#
· Etna turu için Get your Guide
Stella NAMET ABULAFYA
Bir önceki yazımı okudunuz mu?

Yorumlar