Savaştan önce hepimizin haklı bir amacı vardı. Bizler karma karışıktık, nefret bizi bir kez daha tüketmekle tehdit ediyordu.
Hiçbirinden sebepsiz yere nefret ettiniz mi?
Çoğu insan, nefret hissettiklerinde bunun genellikle iyi bir nedeni olduğunu söyler. Ancak Talmud, bu topraklardaki son Yahudi devletinin temelsiz nefret yüzünden (Sinad Hinam) yıkıldığını anlatır
Temelsiz?
O dönemlerde Roma yönetiminin altındaki İsrael topraklarında yan etkileşimler ve devlet otoritelerindeki yüksek egolar yüzünden, Yahudiler arasında bir kültür ve kavram karmaşasıyla birlikte, aralarında aslında sebepsiz bir nefret oluşmuştu. Yahudi halkının içindeki düşünce çeşitliliği şiddetli bir düşmanlığa dönüştükçe, normal bir toplumsal olay da özel bir yükümlülük haline geldi. Birbirinden farklı değerlerin zıt yönlere çekilmesiyle çeşitli gruplar birbirlerine karşı çatıştılar ve yavaş ama emin adımlarla devleti patlama noktasına kadar aşındırdılar. Birbirimize karşı bölünmüş ve karşılıklı sabotajlara girişmiş durumdayken, Romalılara karşı hiç şansımız yoktu. Nefret pek” temelsiz” değildi; sonunda her iki taraf da diğerinden neden nefret ettiğini biliyordu.
Gazze’nin savaştan sonra nasıl görünebileceğine dair pek çok konuşma ve spekülasyon yapıldı. Peki ya savaş sonrası İsrael? Elbette savaştan önce neye benzediğini biliyoruz; kendi içinde bölünmüş bir ev, İkinci Tapınak döneminin seviyelerine tehlikeli derecede yaklaşıyor. Onlarca yıldır İsrael, son derece laik ve solcu bir çoğunluğun bulunduğu bir statükoyu korudu. Gelişen ve genişleyen demografi bunu yavaş yavaş altüst etti; seçim üstüne seçim bir çıkmazla sonuçlandı, ta ki nihai bir aşırı sağ salınım, daha önce gücü elinde bulunduranların çaresiz ve korkmuş hissetmesine neden olana kadar. Ve sert bir şekilde karşılık verdiler. Hukuk sistemi, dindar ve laik cinsiyet ayrımcılığı, sinagog ile devletin ayrılması ve dini kurumların devlet tarafından finanse edilmesi konusunda, sağ ve sol sert bir mücadele içine girdiler. Haredi (Ultra Ortodoks) ve Hiloni (laik), askerlik hizmeti ve yeşiva maaşları konusunda öfkeliydi. Hepimizin haklı bir amacı vardı. Nedir ki İsrael artık berbat durumdaydı. Artan nefret, bizi bir kez daha tükenmekle tehdit ediyordu; temelsiz olmaktan çok uzak hissediyorduk.
Daha sonra Hamas saldırdı. İsrael’in içindeki bölünme onlar için bir sır değildi. Bu onları cesaretlendirdi. Hava Kuvvetleri pilotlarının göreve gelmeme tehdidinde bulunması, yedek askerlerin (miluim) gruplar halinde ayrılması, yorgun, zayıf ve dikkati dağılmış bir ulusla bu, düşmanlarımız için mükemmel bir fırsattı. Ancak Hamas bizi hafife aldı. Henüz çok ileri gitmemiştik ve saldırının büyüklüğü, -her birimizin derin bir parçasının bölünmüşlüğümüzden dolayı acı çekmesiyle birlikte-bizi daha önce hiç olmadığımız kadar bir araya getirdi. “Birlikte kazanacağız” (B’yahad Nenatseyah). Bir kez daha birlikte çalışabileceğimize dair kararlılık ve rahatlama karışımı bir güveni hissederek, hepimiz dikkatimizi ortak zeminimize kaydırdığımızda yeni sloganımız bu oldu.
Bu savaş deneyiminde nefretin “temelsiz” doğasını görme lüksüne sahibiz. Çünkü günün sonunda farklılıklarımız, ortak noktalarımız kadar önemli değil. Aileler kavga edebilir ama yalnızca bir ailemiz vardır. Hayat ve ailemize olan bağlılığımız, çeşitli ideolojilerimizin ayrıntılarından daha büyüktür.
Ama bu bölünmeler ortadan kalkmadı. Hala oradalar, yüzeyin altında geziniyorlar ve yeniden ortaya çıkmayı bekliyorlar. Rehinelerle ilgili ve Kneset’teki hararetli tartışmalarda bunlara göz attık. İran’ı, Hamas’ı ve Hizbullah’ı unutun. Temelsiz nefretimiz bizim en büyük varoluşsal tehdidimizdir.
Peki savaş sonrası İsrael nasıl görülmeli?
Farklılıklarımızın gerçek ve geçerli olduğu kadar, aslında birbirimize ihtiyacımız olduğunu anladığımız bir yer var. Orası da tek Yahudi devleti olan İsrael.
Laikliğin Yahudiliğe kök salması için dindarlığa ihtiyacı var. Yahudi ve demokrat bir devletin dengesini hedefleyen dindarlar, dini inanç ve ibadetin bir dayanağı ve arketipi olarak hizmet ederek bizi “Yahudi” olarak temellendiriyor.
Dindarların modern dünyaya bir yol gösterici olmaları için laiklere ihtiyacı var. Laikler, dünyayla etkileşimin, maddi ilerlemenin ve yeni fikirlerin arketipidir. Dindarlar görünüşte bu değerlerden kaçınsa da bu değerlerin varlığı dengeyi korumak için önemli bir karşı ağırlıktır. Laikler devletin kurucuları ve yöneticileridir ve Yahudi ile demokratik dengenin “demokratik” dayanağıdır.
Hem dindarlar hem de laikler, kendi iki dünyasının denge ve bütünleşme çeşitlerinin örneği olarak Dati Leumi (Milliyetçi Dindar) dünyasına ihtiyaç duyar ve Dati Leumi, her bireyin din ve modernlik arasında benzersiz dengesini temel alacak denge ağırlıkları olarak dindarlara ve laiklere ihtiyaç duyar.
Sol kanadın, sıradan bir batı ülkesi olmadığımızı hatırlatması için, sağ kanada ihtiyacı var. Biz kendi topraklarında bir görevde olan bir halkız ve bu gerçeği unutmak dünyanın bu bölgesinde tehlikelidir. Milliyetçilik olmadan millet olmaz.
Sağ kanadın milliyetçiliğini yumuşatmak ve radikalleşmesini önlemek için sol kanada ihtiyacı var. Onları barış hayaline demirlemek ve dünya vatandaşı olmanın ne demek olduğunu göstermek için sola ihtiyaç var.
Eski İsrael’lilerin (Vatikim) bakış açılarını, uygulamalarını ve kültürlerini genişletmeye yardımcı olması için göçmenlere (Olim) ihtiyaçları var. Olime yeni fikirlerin ve yöntemlerin tanıtılması, yeni yeteneklerin tanıtılması, eski yöntemlerin sorgulanması gerekiyor. Olim’in onlara Orta Doğu’da çiğ çiğ yenmeden nasıl yaşanacağını öğretmesi için Vatikim’e ihtiyacı var.
Yahudilerin, kendimizi bir balonun içine kapatmamamız ve başkalarına karşı düşünceli olmayı hatırlamamız için Arap ve Yahudi olmayan vatandaşlarımıza ihtiyacı var. Bize sonuçta hepimizin Tanrı’nın suretinde yaratıldığımızı ve hepimizin ortak bir kaderde birleştiğimizi hatırlatmak için. Arap ve Yahudi olmayan vatandaşların Yahudilere ihtiyaçları var. Çünkü aksi takdirde burası yekpare bir Orta Doğu ülkesi olurdu. İsrael’in gücü ve önemi, dünyanın tek Yahudi devleti olmasından ve Orta Doğu’nun geri kalanından farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
Birlik hepimizin aynı fikirde olduğu anlamına gelmez. Toplumda farklılıklar hiçbir zaman ortadan kalkmayacaktır. Ancak farklılıkların temelsiz nefrete yol açması gerekmez. Birlik, birbirimize ihtiyacımız olduğunu bilerek, birbirimizi dikkatle DİNLEMEK VE ANLAMAK demektir. Başkalarının duyulduğunu ve anlaşıldığını hissetmesine izin verdiğimizde, onlar da bizden daha az korkarlar ve karşılığında bizi dinlemeye ve anlamaya açık olurlar. Hepimiz anlaşıldığımızı hissettiğimizde diğerlerimizin ihtiyaçlarına yer açabiliriz. Başka bir grubun ihtiyaçlarına yer açabildiğimizde daha güçlü ve daha etkili büyüyebiliriz ve belki o zaman komşularımızla gerçek bir barışı sağlayabiliriz.
Yarının İsrael’i, birbirimize bağırmak yerine birbirimizi dinlediğimiz, temelsiz nefretin yerini temelli sevginin aldığı bir İsrael’dir.
Sevgiyle kalın.
B’yahad Nenatzeah. Am İsrael Hay
Comments