Diller nasıl oluşmuştur?
Konu hakkında bazı ilginç teoriler var:
Tanrısal teori: Pek çok dini inanca göre insanlar tek bir atadan çoğaldığı için dilleri de aynı şekilde ortak ve tektir. Yaratıcı tarafından insana bahşedildiği düşünülen bu dil zaman içerisinde değişmiştir. Hatta bir rivayete göre tanrı, çok dedikoducu olan bir kavmi cezalandırmak için hepsinin dilini değiştirmiştir. Birbirini anlamayan bu insanlar dünyanın farklı noktalarına gitmiş ve günümüzdeki diller bu şekilde oluşmuştur.
Yansıma teorisi: ilk insanlar doğadaki sesleri taklit ederek ilkel bir dil oluşturmuşlardır.
Ünlemler teorisi: Dilini bilmesek ya da konuşmasa bile az çok karşımızdakinin acılarını, korkularını, sevinçlerini ve benzeri duygularını anlarız. Ünlemler teorisine göre ilk dil, insanların bu tür durumlarda dışarı vurdukları nidalardan ortaya çıktı.
Birliktelik teorisi: Birliktelik teorisi, insanın tek başına yaşayamayan sosyal bir canlı olması üzerine kurulmuş bir teoridir. Birden fazla insan bir araya gelip de dönemin şartlarına göre bir iş yapmak istedikleri zaman konuşmalı ve ortak karar vermeliler. İşte bu ihtiyaç nedeniyle bir tür ortak anlaşma üzerinden ilk diller oluşmuş olabilir.
Tanrısal teorideki efsaneye göre: Babil kulesi inşa edildiği sırada Tanrı, kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine kızmış ve o zamana kadar aynı dilleri
konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engellemiş...
Yazı yazmak zor sanattır, bir de kalp kırmamak da bir o kadar zor
sanattır diye düşündüm durdum geçen hafta...
Yazdııklarımız da değil her kelimenin, her bir bağlacın dahi konumu inşa
ettiğimiz cümleye tamamen farklı olumlu veya olumsuz anlam ve
anlamlar katabilir; tabii bu anlam katma işinde noktalama işaretlerinin
etkisini de unutmamamak gerek.
Bu nedenle nasıl ki kalp kırmamaya çok dikkate edersem, yazarken de
kullandığım her kelimenin inşa edeceği cümleyi çok dikkatli seçmeye
gayret ederim.
O nedenle geçen haftaki yazımda -Göç- son paragrafta kullandığım
‘Trajik’ kelimesine takıldım kaldım, acaba gerçekten Vancouver’daki
evde bahçede rastladığım, sadece Hint dilini konuşan ve dil nedeni ile
bir türlü iletişim kuramadığım hanımın durumu Fransızcadan dilimize
geçen ve çok acıklı, feci anlamında kullanılan ‘Trajik’ mi idi, ki yoksa,
tam aksine Hint kökenli hanım tamamen değindiğim kelimenin aksine,
zıt bir durumda dış dünyaya karışmadan, kendi ailesi ve iç dünyası ile
mutlu mesut yaşıyor muydu? Ve sonunda karar verdim ki ‘trajik
kelimesi o anlattığım konuma uygun değildi.
Hayatın, biraz kader, biraz de seçimlerimizden harmanlanmış bir
deneyim, öğrenme ve ders alma süreci olduğuna inanıyorum; ve bir
kimse ile ilgili veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere
dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı,
peşin hüküm, peşin fikir vermeden önce bir kez daha düşünelim
diyorum.
Ben de öyle yaptım bir kez daha düşündüm, çuvaldızı kendime
batırdım, hayat biraz da seçimlerden ibaret ise; nasıl kalp kırmamaya
özen göstermeyi seçiyorsam, itina ile de ön yargılı olmamayı da
seçiyorum, her bir hayatın farklı, herbirimizin doğrusu ise sadece
kendine ait kararlar topluluğu …
RahelÇela B.
Comentarios