Aynı Tadı Vermiyor…
top of page

Aynı Tadı Vermiyor…


Pandemi başladığı günlerde evlerinizde otururken neler yaptığınızı hatırlıyor musunuz? Benim aklıma ilk anda gelenler şunlar:


Arkadaşlarımızla bol bol ZOOM toplantısı yaptık. Online kurslara katıldık, ekmek ve pizza pişirdik, bütün pişirdiklerimizin fotoğraflarını Instagram’da paylaşmaya özen gösterdik. Özel eğitmenler eşliğinde spor ve yoga yaptık (ya da yapmaya çalıştık), bol bol TV, özellikle de Netflix izledik. Yeni çıkan Netflix dizilerinin isimlerini birbirimizle paylaştık, hepsine bir eleştirmen dikkatiyle yorum yaptık. Evimizi köşe bucak temizledik, perdeleri yıkadık, hayatımızda hiç olmadığı kadar bulaşık makinesi boşalttık.


Kimi bu süreci son derece yaratıcı buldu ve hatta pandemiden ilham alarak kitap yazdı, kimiyse evden çıkamadığı için kendini kapana kısılmış, bir kısır döngünde hissetti ve normal (eski normal) zamandaki üretkenliğinden geriye eser kalmadı. Kimi bütün gün televizyonun karşısındaki kanepede yuvalandı ve yerinden bile kıpırdamadı, kimiyse sokaklarda veya işyerinde harcayamadığı bütün enerjiyi ev işlerine yönlendirdi, salonunu baştan aşağı dekore etti. Bu süreç bize sağlığımızın önemini, bilim ve teknolojinin vazgeçilmezliğini hatırlattı. Hijyenin ve toplumsal dayanışmanın önemini gözler önüne serdi .



Çok farklı şekillerde yaşadık ilk dalgayı, ancak hepimizin ortak noktası, içimizdeki umut ışığıydı. Bu iş sonsuza kadar sürmezdi neticede, kısa zamanda her şey düzelecek ve hayat normale dönecekti. İlkbahar ayları olduğu ve önümüzde güneşli günler olduğu için, bu umudu canlı tutmak çok da zor değildi açıkçası. Güneş parladıkça, içimiz ısındı ve kısa süre sonra bu illetten kurtulacağımıza inandık, güvendik. Gelin görün ki, ikinci dalga umduğumuzdan da büyük bir tsunami ile geri döndü. Bir anda ne olduğumuzu şaşırdık ve umudun yerini endişe aldı, hevesimiz kaçtı. Yeniden mi başlayacaktık her şeye? Bütün bunları daha önce yaşamamış mıydık zaten? Yeterince evlere kapanmamış mıydık? Kısacası: yetmez miydi?


Bence bu konudaki en güzel benzetmeyi, “Bu ikinci dönem eski sevgiliyle yeniden çıkmak gibi” diyen Hürriyet Gazetesi yazarı Onur Baştürk’ten geldi. O kadar doğru tarif etmiş ki Karantina 2.0 diye adlandırdığı bu yeni süreci, resmen hislerime tercüman olmuş: “Mart-Nisan-Mayıs aylarındaki ilk karantina adı üstünde ilkti. Bu yüzden yeniydi, daha önce deneyimlenmemiş bir şeydi. Şimdi bu ikinci karantina eski sevgiliyle yeniden çıkmaya çalışmak gibi. O nedenle heyecan yok, heves yok. Her şeyi ezbere biliyorsun. Ayrılık garanti. İkinci karantina dönemi o yüzden daha zor, o yüzden daha sıkıcı.”


Demem o ki, yapılmışı yapmak, denenmişi tekrar denemek aynı tadı vermiyor artık. İlk süreçteki coşku yok artık hiçbirimizin içinde. Canımız yeni baştan başlamak istemiyor. Ama yapacak bir şey yok, el mahkûm! Bu ikinci dalgaya benim taktığım isim: “Şükür süreci”. Şükür ki bir işimiz var, şükür ki sağlığımız yerinde ve şükür ki aşı konusunda epeyce bir yol kat edildi.




Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page