Avrupa’da “Nehirden Denize Filistin” Akımına Tepkiler Yükseliyor
- Ralf ARDİTTİ

- 3 Eyl
- 2 dakikada okunur

Aylardır Filistin taraftarlarının onbinleri aşan kalabalıklarla Londra’dan Paris’e, Berlin’den Madrid’e yürüyüşlerine tanık oldu Avrupa. “Nehirden denize, özgür Filistin” sloganlarına, “soykırım, apartheid, kolonialist, etnik temizlik peşinde İsrail” ithamları eklendi. Büyük Batı Avrupa devletleri Filistin’i tanıma kararı aldılar. Uluslararası müsabakalara İsrail’in katılımı protesto edildi, bayrağı çiğnendi, sporcuları ve şarkıcıları yuhalandı, milli marşı çalındığında arkalarını döndüler.
İsrail parya mı oldu? Yoksa şimdiye kadar seslerini çıkarmamış olan geniş kitlelerden giderek yükselen bir tepkinin başlangıcına mı tanık oluyoruz?
Birbirinden farklı ülkelerde, sanki birbirlerinden bağımsız olaylar, derinlerden kabaran bir dalgaya mı işaret ediyor?
İngiltere - Yaz ayları boyunca Müslüman ağırlıklı nüfusu olan belediyelerin yollar boyunca elektrik direklerine astıkları Filistin bayrakları kaldırıldı, yerine İngiliz millyetçiliği simgesi St. George (beyaz zemin üzerine kırmızı haç) asılıyor. Yapanlar sivil halktan kimseler, kamu yönetimi ile ilgileri yok.
Öte yandan İngiltere’de kaçak göçmenlerin barındırıldıkları otellerin önlerinde yüzlerce orta yaşdan anne “kızlarının ırzlarını koruma” amacıyla oradaki Afrikalı ve Yakındoğu’luların yöreden uzaklaştırılmalarını istiyor.
Kamuoyu yoklamalarında toplumun tepkilerinin sertleşme olduğu, aşırı sağcı ve milliyetçi partilere prim verdiği, hükümetteki İşçi Partisi’nden desteğini çekmeye yöneldiği açıkça görülüyor.
Danimarka - Sosyal demokrat kadın başbakan Mette Frederiksen üniversite öğrencilerine hitaben yaptığı bir konuşmada ülkesinin yalnız silahlarla ve tanklarla değil, maneviyat ile de donanım kazanması gereğini vurguladı. Birçok Danimarkalının “vatanı için hayatını feda etmeye hazır olmadığını” belirtirken Kilise’nin yeniden ayağa kalkmasını ve üyelerine fedakarlık ruhu kazandırmasını talep etti. Dünyanın en eşitlikçi, kamu hizmetlerin en yüksek düzeyde sağlandığı bir ülkede solcu hükümetin yakınlarda aldığı kararlar ilginç: mecburi askerlik hizmetinin yeniden tesisi, savunma bütçesinin yüksek oranda artırılması ve savaş ortamına stratejik hazırlık.
Batı Avrupa savaşa mı gidiyor? Ayni tedbirler başka ülkelerde de alınıyor mu? Nato üyelerinin savunma bütçelerinin milli hasılanın % 5’ine çıkarılması önemli bir eşik!
Filistin bayrakları ve taraftarlığı ile ülkesini savunmanın ne ilgisi var? Belki de Avrupa kıtasında yaşayanlar (İngilizler dahil) hayat tarzlarına, tarih anlayışlarına ve medeniyetlerine saldırı olduğunu hissetmeye başladılar. Neden şimdi?
Rusya - Ukrayna savaşının çok uzakta cereyan etmediğini biliyorlardı fakat güçlenen Moskova’nın başka maceralar girişme olasılığının arttığını farkettiler.
Ortadoğu kökenli göçmenlerin kendi başarısız yönetim sistematiğini geride bırakmak yerine gittikleri ülkelerde uygulamak istediklerini gözlemliyorlar.
Özellikle Müslüman diyarlardan göçenlerin (Pakistan, Afganistan vs) kadınlara reva gördükleri baskının ciddi sosyal problemler doğurduğu ortaya çıktı. Bu kapsamda cinselliğe yöneltmelerinin polis tarafından hasıraltı edilmesine karşı büyük bir tepki oluştu.
Sonuçta Gazze savaşının yarattığı heyecan ve acıma dalgası ile kendi alıştıkları yaşam ve yönetim anlayışı arasında ikilem belirdi. Arap asıllı Ortadoğu halklarının kendilerine yönelik değiştirme isteklerine karşı koymak İsrail’e sempati ile bakmaya henüz dönüşmedi ve belki de dönüşmeyecek.
Fakat yakınlaşan tank ve top sesleri, artan finansal sıkıntılar, kendilerini savunma arzusu Avrupa’lıların müsamaha ve empati sınırlarını zorluyor ve içlerindeki vatanseverlik güdüsünü güçlendiriyor.
Süratle tedbir almazlarsa halleri yaman!
Ralf ARDİTTİ
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.





Yorumlar