Merhaba sevgili okuyucularım. Yine berbat dünya haberleri ile çalkalanan zamanlar yaşıyoruz. Günün her saatinde televizyonlarda ve sosyal medyada gördüğümüz manzaralar yüreklerimizi parçalıyor. Yıkılan evler, yollara düşmüş aileler. Kimileri büyüklerini terk edemeyip, bombalar altında sığınaklarda yaşarken, kimi aileler bölünüp başka ülkelere sığınıyorlar. Çocukmuş, hastaymış, gençmiş, yaşlıymış kimsenin umurunda değil. Her taraf harabeye dönmüş.
Aranızda Ukrayna’yı ziyaret etmiş çok kişi vardır muhakkak. Ben beş yıl önce eşimle birlikte Ukrayna’ya gitmiştim. Odessa, Kiev ve Lviv şehirlerini görmüştük. Ne kadar güzel bir ülke, şimdi yıkıntılar altında kaldı. Kiev ve Odessa Yahudi tarihinde çok önemli şehirler. İsrael’i şekillendiren en büyük Siyonistler orada doğup büyüdüler ve daha İsrael Devleti kurulmadan önce, İsrael’e yaptıkları aliya dalgaları ile ana vatanı yeniden ölü uykusundan kaldırıp yücelttiler.
Kiev’de Golda Meir’in doğduğu ve yedi yaşına kadar yaşadığı evi, Babi Yar’ı, ünlü yazar Şalom Aleyhem’in yaşadığı yeri ve heykelini, Odessa’da Vladimir jabotinsky’nin evini, Yahudi Müzesi ve şehirde kurulan ilk hastane olan Yahudi Hastanesini, sinagogları. Potemkin Merdivenleri’nin dibine yaklaşan gemilere binen ilk Siyonist gruplarının 1. ve 2. aliya göç dalgalarını başlatmalarını…
Ukrayna’daki Yahudi tarihi acılarla dolu. İşbirlikçi Ukrayna’lalılar, Nazilere yardım ederek bir günde 47 bin Yahudi’yi Babi Yar denen yerde katladip, derin bir çukura gömdüler. Moldova’da yaptıkları Kişinev Pogromlarını anlatırsam, mideniz bulanır, tuvalete gidip içinizi boşaltırsınız. Yani Ukraynalılar da sütten çıkmış ak kaşık değiller. Nedir ki ironik olarak, bugün ülkeyi Yahudi olan Volodomyr Zelensky yönetiyor. Bizler, Yahudiler ise binlerce yıl hep zulüm ve katliamlar içinde yaşayan bir ırk olarak, bu içler acısı manzaraları görünce içimiz acıyor. Çünkü empati kuruyoruz ve çekilen acıları tam yüreğimizin ortasında hissediyoruz. Hayat çok acımasız. Değişen bir şey yok. Ülkeler kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. İdareciler tabiri caizse, domuz gibi saraylarında oturup emir yağdırıyorlar, olan masum halklara oluyor.
Bu hafta size 17 Ocak 2022 tarihinde yaşama veda eden, bir Auschwitz kurbanından söz etmek istiyorum. Tova Berlinski, İsrael’in çok tanınmış ressamlarından biriydi ve bunca acı çekmesine rağmen 106 yaşında yaşama veda etti.
Hasidik bir hahamın kızı Gusta Wolf olarak 1915 yılında Polonya’nın Oswiecim kasabasında dünyaya gelen Tova Berlinski, genellikle ailesinin evine iki kilometreden daha kısa mesafedeki Auschtzwitz’deki nazi ölüm kampında öldürülen anne ve babasına ve kardeşlerine adanan sade, ıssız manzaraları ve koyu, siyah çiçekleriyle tanınırdı.
Bezalel Akademisi tarafından eğitilmiş sanatçı, Wolf’un altı çocuğunun en büyüğüydü ve Elec olarak bilinen Eliyahu Berlinski ile evlendikten sonra kısa bir süre sonra 1938’de İngiliz Mandası yönetimindeki İsrael’e gitti.
Berlinski’ler İsrael’e izinsiz göçmenlerden oluşan bir gemiyle geldiler, bir kibutzda yaşamayı denediler ve sonunda Tova Berlinski’nin eğitim gördüğü Bezalel Sanat Akademisi’nin ve ülkenin sanatsal sahnesinin bir parçası olduğu Yeruşalayim şehrine yerleştiler.
Sanatçının doğduğu yer olan Oswiecim ve hemen yanında daha sonra kurulan Auschwitz ölüm kampının yapıldığı bölgede, henüz orası inşa edilmemişken ailesiyle birlikte yaşadığı güzel anıları vardı. Berlinski,2017’de The New York Times’a verdiği demeçte, Berlinski’nin çalışmalarının çoğunun, Holokost’un acısını ve Nazilere kurban verdiği aile üyelerini, onu asla terk etmeyen bir acıyı tasvir etti.
Çalışmalarını Paris, Amsterdam ve Londra’da sergilemeye devam etti,1963 yılında Yeruşalayim Ödülü’nü kazandı ve 2000 yılında hayatının eseri ve sanata eşsiz katkısı nedeniyle Mordekhai Ish-Shalom Ödülü’ne layık görüldü.
Berlinski daha sonra resimlerinden birini Auschwitz Müzesi’ne bağışladı. Cam vazoda tek bir gri çiçeği betimleyen, eski toplama kampının kül ve ölü ruhunu yansıtan bir çalışma.
TOVA BERLİNSKİNİN AUSCHWİTZ MÜZESİNE ARMAĞAN ETTİĞİ RESİM
Berlinski, 102 yaşındayken yerel bir Yeruşalayim galerisinde her zamankinden daha fazla renkle dolu birkaç tablonun yer aldığı yakın tarihli bir kişisel sergiyi de içeren, yaşamının sonlarına kadar resim yapmaya devam etti.
Berlinski,”Renk bana geri döndü” dedi. ”Hayatım için değil, benim için. Neden bilmiyorum.”
İşte böyle sevgili okuyucularım. Tova kendine renkleri reva görmeden yaşadığı bütün siyah ve gri renkli hayatını, ölümün yaklaştığı dönemde yeniden buldu. Belki de öte alemde sevgili ailesini göreceği umuduyla, renklerin kendisine yeniden yaklaşmalarına izin vermişti.
Yeniden, başka yazılarda, sağlık, barış ve sevinç umuduyla sevgiyle kalın.
Comments