top of page

Aidiyet Sorunsalı: Ben Kimim?


Benim aidiyet sorunum ta ilk okul birinci sınıfta başladı desem yalan olmaz. Ankara’da yaşıyorduk ve özel bir ilk okula devam ediyordum. Daha birinci sınıfta ilk gün sınıf öğretmenimiz yoklamayı alırken, “Rina Elkabes, sen nerelisin?” diye sormuştu. Bereket cesur bir çocuktum, “Türküm, öğretmenim,” dedim. Dedim ama içime kurt düşmüştü bir kere. Sahi, neden benim adım diğer sınıf akranlarım gibi Ayşe, Semra veya Nilüfer değildi de Rina idi acaba?


Tabii o akşam sofrada rahmetli babama sınıfta olanı anlattım ve “Neden benim adım Rina?” diye sordum.Her zamanki bilge edası ile, “Kızım biz Müslüman değiliz, Museviyiz de ondan,” dedi -o zamanlar Yahudi denmezdi, biz Musevi idik. -Anlamadığımızı anlayınca (üç kardeştik) bizleri Museviliğin ne olduğu konusunda az çok aydınlatmaya uğraştı, ta dinlerin kökeninden başlayarak.Ve fakat, o akşamdan sonra babam büyük bir sabırla her gece sofrada bizlere Tevrat’tan öyküler anlattı.Merakla dinlerdik Ester’i, Ahaşveroşu, Musa ile çölü nasıl geçtiğimizi, Mısırlılara satılan Jozef’in öyküsünü, bir mağarada yedi gün yanan kandili ve daha nicelerini!Öyle ki, akşam sofralarını sabırsızlıkla bekler olmuştuk



Ankara’da 66 yıl önce çok Atatürkçü bir ortamda yetiştim. Günümüz gençleri anlamakta belki biraz zorlanacaklar ama yalan değil, her 10 Kasım’da ağlar, her Pazartesi sabahı İstiklal Marşı okuduğumuzda içim titrer, 23 Nisanı dört gözle beklerdim, ki bugün hala öyleyim. 10 Kasım sabahı saat dokuzu beş geçe sirenler çaldığında, (bugün hala çalıyor mu emin değilim) evde olsam bile ayağa kalkar ve kendi başıma saygı duruşunda bulunurum! Öyle bir eğitim sistemimiz vardı ki, Atatürk sevgisi yüreğimize ilmek ilmek dokunmuştu adeta. Koparamazdık!


Peki, ben kimim?

Türkiye’de doğdum, yetiştim, nüfus cüzdanım Türk ama Museviyim. Doğal olarak Israil ile bir gönül bağım var ve kimi zaman kendimi oraya ait hissedebiliyorum. Amerikan Kız Kolejinde ve sonra Robert Kolejde eğitim gördüğüm için nedense ‘Amerikanlık’ ruhuma işlemiş. Beş yıldır da ABD de yaşıyorum, iki kızım da burada. Peki şimdi bana yardımcı olun, soruyorum size: Ben Türk müyüm? Musevi ve İsrailli miyim, yoksa Amerikalı mı?










İnsanların, çocukluk yıllarının geçtiği coğrafyaya duydukları duygusal bağ ve aidiyet hissi yerçekimi gibidir.”

Bensiyon Pinto

İşte sevgili Bensiyon Pinto’nun bu cümlesi bana gerçek aidiyetimi (eğer öyle bir şey varsa) anımsatıyor desem yalan olmaz. Benim çocukluğumda büyüdüğümüz mahalle bir aidiyeti temsil ederdi. Oradan kopabilir miyim? Her Şeker Bayramında ailemle birlikte yaptığımız komşu ziyaretlerinde yediğim şeker ve çikolataları unutabilir miyim? Din dersinde ezberlediğim Kelime-i şahadeti unuttum mu? Peki kolejde okuduğum Amerikan şiirlerini, özellikle Walt Whitman’ı yüreğimden söküp atabilir misiniz? Her cuma akşamı yemekten önce hiç aksatmadan okuduğumuz Kiduş’u ya da Pesah’da kurduğumuz yirmi-yirmibeş kişilik sofraları, yahut o lezzetli prasa köftelerini? Hepsinin yanıtı tabii ki hayır!


Yani ben hepsiyim! Türküm, Yahudiyim, kısmen İsrailli ve birazcık da Amerikalıyım. Var mı benden zengini?

Diyeceğim o ki, siz siz olun bütün kimliklerinizi sevin ve onlara asılın! Doktorluk, avukatlık, öğretmenlik, annelik, babalık, evlatlık, büyükannelik veya dedelik, her ne ise. Hepsi size bağışlanmış kimliklerdir. Sakın ola ki şu veya bu nedenle onlardan vaz geçmeyin!


Madem Walt Whitman’dan söz ettim, onun ünlü “Kendi Şarkım” şiirinden bir bölümle bitireyim yazımı:

Kendimi övüyorum, kendimi anlatıyorum,

Bende olanlar sizde de olacak,

Çünkü bendeki her atom benim olduğu kadar sizindir de.

Sere serpe ruhumu çağırıyorum,

Eğilip koyveriyorum kendimi yeşeren yaz çimenini gözleyerek.

Dilim, kanımın her atomu, bu topraktan oluşma, bu havadan,

Burada doğmuş ana babalardan doğma, onların da ana babaları burada doğmuş, onların da, onların da,

Ben, otuz yedi yaşımda bugün, sağlık içinde başlıyorum,

Ölünceye kadar durmama umuduyla.”







Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page