top of page

ABD’nin Yahudi Bakanları

Şu çok bilinen fıkra gerçeği belki aksettirmiyorsa da, simgeselliği tartışılamaz:


İsrail’i ilk ziyaret ettiğinde, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in Başbakan Golda Meir’e şöyle söylediği rivayet edilir: “Bakınız, Sayın Başbakan, hemen baştan belirteyim: Ben önce Amerikalıyım, sonra ülkemin dış işlerinden sorumlu bakanıyım ve en son olarak Yahudiyim.”

Golda’nın yanıtı ise kısa, ancak çok anlamlıdır: “Hiç önemi yok, Ekselansları! Biliyorsunuz, biz burada zaten sağdan sola doğru okuyoruz!”


Kissinger/Nixon dönemi çok gerilerde kaldı; Joe Biden’in ise şu ana dek atadığı üst düzey yardımcılarının dördü Yahudidir: Dış İşleri Bakanı Anthony Blinken, Maliye Bakanı Janet Yellen, Kamu Güvenliği (“Homeland Security”) Bakanı Alejandro Mayorkas (bildiğim kadarıyla, ABD kabinelerindeki ilk Sefarad!) ve Özel Kurmay Başkanı Ron Klain. Devamı gelecek mi – bunu önümüzdeki günler gösterecek...


Jerusalem Post Gazetesi’nin yorumcularından Herb Keinon bu atamalar hakkındaki sorunsalı, girift bir psikolojik yoklama yöntemi olan “Rorschach Test”ine benzetiyor!


Her şeyden önce, bu oluşumu (Türkiye bir yana!) diğer Batı Devletleri ile karşılaştıracak olursak, Yahudilerin ABD toplumundaki yeri apaçık ortaya çıkıyor... Nasıl ki geçenlerde bu köşede Yahudi Nobel Ödülü sahiplerini dünyadaki Yahudi nüfusu oranı ile karşılaştırmışsak, bunun benzeri olarak şimdi ABD’li Yahudi siyasetçileriyle ülkedeki Yahudi oranı arasındaki dengeyi, daha doğrusu dengesizliğini ortaya çıkarabiliriz...


Ancaaak – her Yahudi için son derece gurur verici bu durumun, İsrail için ne denli yararlı olacağı konusundaki görüşler farklı!


Akla ilk gelen, Yahudi bakanların dinleri dolayısıyla İsrail ile ilgili konulara doğal bir empati ile yaklaşacağıdır. Ne var ki ABD siyasi tarihini bilenler, işte

Henry Kissinger’in özellikle Yom Kipur Savaşı sırasında pek tarafsız kaldığını hatırlayacaklardır; keza Barack Obama’nın Özel Kurmay Başkanı Rahm Emanuel’in İsrail’e birçok engel çıkardığı da, bunu bilenlerince unutulmamış! ..



Yukarıdaki son örneği anımsatan İsrail’in eski Washington Büyükelçisi Michael Oren, ülkesinin bu yeni atamalar sayesinde pek heyecanlanmaması gerektiğini söylüyor: “Atanmış olan bu üst düzey siyasetçilerin, ABD yönetiminin ana ilkelerine sadık kalacakları aşikârdır – Yahudi kimlikleri, onları İsrail’in siyasi kaygılarına karşı daha duyarlı yapacaktır çok çok...” İsrail’in eski Birleşmiş Milletler Delegesi Danny Danon da aynı fikirde olup, “Buradaki tek avantaj, iletişimin daha kolay olabileceğidir – ancak siyasetin özgünlüğü etkilenmeyecektir...” gibi bir yorum getiriyor.


Kaldı ki, özellikle Yahudi bir Dış İşleri Bakanı, daha görevine başlarken bir nevi “sabıka” taşıyabilir üçüncü kişiler için - onun İsrail hakkında söyleyeceği her cümle, daha da eleştirel biçimde yorumlanabilecektir! Bunu yakın geçmişte Donald Trump’ın damadı Jared Kushner’de gördük: Başkan’ın Yahudi olan bu Başdanışmanı’nın geliştirdiği Orta Doğu Barış Projesi daha tam olarak şekillendirilmeden, “Yahudi kaynaklı” olduğu için ciddiye bile alınmamıştı!


Şurası kesindir ki, Trump döneminin daha çok “duygusal” olan İsrail yaklaşımını, Obama’dan yetişme Joe Biden’den beklememeliyiz... Öte yandan, kanımca Orta Doğu’da görebileceğimiz olası bir barış, ancak Filistin tarafına verilecek ekonomik/finansal teşvikler ile sağlanabilecektir. Bu düzeydeki bir yaklaşımın temellerini - kendisini beğensek de, beğenmesek de- Trump yönetimi atmıştır. Biden yönetimine düşecek olan görev, bunun üzerine bir siyaset geliştirmektir ki, burada Yahudi olan Dış İşleri ve Maliye Bakanlarına da düzeyli görevlerin yakıştırılmasını bekliyoruz...



Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page