top of page

7 EKİM’DEN SONRA İSRAEL








Yabancı televizyonlarda, Gazze’deki bombalamaların görüntüleriyle ilgili haberler,7 Ekim’de yaşanan vahşeti bir kenara itiyor ve hasıraltı ediyor. İsrael karşıtı mitingleri ve hastalıklı Yahudi düşmanlığını körüklüyor. Biz İsrael olarak 7 Ekim’i unutmayacağız ve unutturmayacağız.

Sara Yanarocak


43 gün önce dünyamız tersine döndü.

43 gün önce 7 Ekim’e kadar yaşadığımız İsrael öldü.

43 gün önce yeni bir İsrael doğdu.

Nasıl görüneceği henüz hayal edemediğimiz bir şey. Ancak bir şeyden şüphe yok: Kara Şabat’ın travması bu yeni ulusun ruhunda çok derin yaralar bırakacak. Onlarca yıl boyunca İsrael’in karakterini, siyasetini, halkın arasındaki ,halkıyla düşmanları arasındaki ,halkıyla antisemitleri ve dünya çapında İsrael’den nefret eden Naziler arasındaki ilişkileri şekillendirecek.


7 Ekim’den üç dört gün önce ,1973 Yom Kippur Savaşı’na ait günlükleri ve kabine protokollerini inceliyorduk. Olacakları nasıl göremezlerdi? Nasıl bu kadar kör olabilmişlerdi? Nasıl bu kadar kibirli olabildiler? Düşmanlarımıza ve onların yeteneklerine karşı bu kadar küçümseyici olabildiler? Kendilerini yenilmez ve Orta Doğu’yu kendi istekleri doğrultusunda yönlendirebilecek kapasitede olduklarını düşünecek kadar nasıl kayıtsız kalabildiler? Gerçekten anlaşılmazdı.

Ve 7 Ekim sabahı saat 6.30 da uyandırıldık. Ve o zamandan beri bunu çok daha iyi anlıyoruz.

Şimdi bile üzerinden 43 gün geçmesine rağmen felaketin kesin boyutu tam olarak bilinmiyor.

Rakamlar nihai değil. Halen “en azından “ve “yaklaşık” gibi kelimeleri kullanıyoruz.

Aralarında bebekler ve çocukların, kadın ve erkeklerin, yaşlıların, yabancı işçilerin, askerlerin, polislerin ve Şin Bet üyelerinin de bulunduğu yaklaşık 1.400 kişi öldürüldü. Hepsinin kimliği belirlenmedi. Birçoğu dayanılmaz vahşetlerin ortasında öldürüldü, belgelendi ve dehşeti artırmak için saldırganlar tarafından sosyal medyada canlı olarak yayıldı.

İsrael Savunma Kuvvetleri sözcüsü tarafından bir araya getirilen, bir kısmı coşkulu katillerin vücut kameralarından oluşan bu korkunç malzemenin koleksiyonunu izlemek, İsrael’e gelen tüm resmi ziyaretçilerin katılmasının istendiği bir deneyim olarak şimdiden Yad Vashem Holokost Anma ziyaretinin yerini alıyor. Amaç İsrael’lilerin ruh durumunu tam olarak anlatabilmek.

7 ‘Ekim’de en az 4.834 kişi yaralandı, düzinelercesi hala hastanelerde tedavi görüyor.

Bebeklerden 80 yaşındakilere kadar 240’ ı aşkın İsrael’li ve yabancı Gazze’ye kaçırıldı ve 43 gün boyunca bilinmeyen koşullarda esir tutuluyorlar. Terör örgütleri tarafından hapsedildiler.

Kızılhaç onları görmedi.

Fotoğrafları batıdaki ilan panolarından” Özgür Filistin” diye bağıran insanlar tarafından yırtılıyor.

120.000’den fazla İsrael’liye evlerini terk etmeleri emredildi ve ülke içinde mülteci olmaya zorlandı. Çoğunun dönecek evi yok. Yıkıntıya döndüler.

Toplumlar harabeye dönmüş durumda.100.000’lerce İsrael’li yaslıların, dulların, yetimlerin, sakatların, travma geçirenlerin, dehşete düşmüşlerin saflarına katıldı.

Bu akıl almaz rakamlar, dayanılmaz kayıplar ve bunların yarattığı üzüntü ve acı dalgaları ilk başta bizi şaşkına çevirdi. İçimizi büyük, kör bir öfke bürüdü, ülkeyi bir uçtan bir uca sarstı. Bu öfke, tek bir hedefin tanımlandığı ilk savaş ilanını şekillendirdi: Hamas rejimini tamamen ortadan kaldırılması.

Ve sonra çoğu ayıldı. Ve savaşın hedefi güncellendi: Hamas rejiminin tamamen ortadan kaldırılması ve tüm rehinelerin geri getirilmesi.

Bu iki savaş hedefine ulaşabilir mi? Liderlik hangisini daha önemli olarak tanımlıyor? Cevabı yok.

Bu sırada hava bombardımanları ve kara kuvvetleri Gazze’ye girerek kuzeyini güneyinden ayırdı. Birçok askerimiz hayatını kaybetti, kaybetmeye devam ediyor. Yüz binlerce Gazze’li, şeridinin güneyindeki çadır kamplarında yaşıyor.

Yabancı televizyon kanallarında, Gazze’deki harabelerle ilgili yeni haberler, bize karşı işlenen zulmü bir kenara itiyor ve Orta Doğu’da, Avrupa’da ve ABD’de İsrael karşıtı gösterileri ve antisemitizm gösterilerini daha da körüklüyor. Dünya çapındaki Yahudiler kendilerini hiç bu kadar tehdit altında hissetmediklerini bildiriyorlar.

Bütün bunlar dış dünyada oluşan şeyler. Ama biz İsrael olarak 7 Ekim’i göz ardı edemeyiz.

Partiye giden 260’ tan fazla kişinin katledildiği, genç kızların ve kadınların bacakları kırılana kadar tecavüz edildikleri açık hava gösterisinde dehşet yaşandı. Alevler yaklaşırken aileler evdeki sığınak odalarında toplanmıştı. İsrael’li TV muhabirlerine telefonda bir şekilde “gelip bizi kurtarın” fısıltıları… Rehineler motorsikletlere bindirilip Gazze’ye götürürken dövülüyor…

Asla gelmeyen yardım çağrıları.

43 gün geçti. Sadece 43 gün biz hala parçalanmış durumdayız ve gerçeklik parçalanmaya devam ediyor.

Yemen’deki Husiler Suudi Arabistan’ın düşürdüğü füzeleri ateşliyor. ABD uçak gemileri ve nükleer denizaltı gönderiyor. Hizbullah, sakinlerinden tahliye edilen kuzey topluluklarını hedef alıyor.

Ülkenin dört bir yanındaki otellerde Gazze yakınındaki evlerini terk etmek zorunda kalan mültecilerle tanışıyorsunuz. Çoğunun dünyası çöktü. Hiçbir şey söylemeden bunu gözlerinde görüyorsunuz.

Kuzeydeki misafirhanelerde tarlalarını terk etmek zorunda kalan Lübnan sınırındaki çiftçilerle tanışıyor, onların geride bıraktıkları tavuk çiftlikleri ve meyve bahçeleri hakkında endişeleniyorsunuz.

Netanya ve Petah Tikva nın otellerinde, Aşkelon ve Sderot’tan gelen mülteci kalabalığıyla karşılaşıyorsunuz. Bu otellerin dış cepheleri 7 Ekim öncesi gibi lüks bir görüntü sergiliyor, ancak içeri girdiğinizde kendinizi alternatif bir gerçekliğin içinde buluyorsunuz: Gürültülü, korkmuş, kalabalık, bodrum katında kadınlar, çocuk kıyafetleriyle dolu sepetlerin bulunduğu dev çamaşır makinalarının karşısında birlikte oturuyorlar. Çocuklar şekerle kandırılıp koridorlarda koşuşuyorlar.

Bunun ne kadar süreceğini kimse bilmiyor. En azından aylardan bahsediliyor. Hiç kimse 7 Ekim’de onları terk eden ve o günden bu yana onları ihmal etmeye devam eden büyük, güçlü İsrael Devleti’nin başına ne geldiğini anlayamıyor.

Başbakanın Yeuşalayim’deki evinin önünde göstericiler onu derhal istifaya çağırıyor. Şu anda bir savaşın ortasındayız. Bunu da kabul etmek zor. Rehinelerin aileleri toplu protesto yürüyüşleri yapıyor.

İsrael Başbakanının savaşın ortasında istifa edeceğini hayal etmek zor. Bu başbakanın devleti yönetmeye devam edeceğini hayal etmek daha da zor.

Bu muhteşem ulus daha iyi bir liderliği hak ediyor. Ekimden evvel birçok İsrael’linin birbirine söylediği şey bu. Artık “nasılsın?” gibi basit sorulara cevap veremiyoruz. ” Nasıl gidiyor?” diye soramıyoruz .Doğru kelimeler için çabalıyoruz. Başkalarının acıları arasında kendi acılarımızı en aza indiriyoruz. Doğru kelime yok.7 Ekim’de doğru sözler boşa çıktı. Geçen ay nasıl olduğumuzu hangi basit özet anlatabilir?

Bir zamanlar 7 Ekim’den önce yaşadığımız İsrael’de “Sababa” yani “gerçekten iyi” diye cevap verirdik. Bu cevapları tekrar ne zaman kullanabileceğimizi kim bile bilir?

Yolumuza devam edebilmek için gönüllülüğe, dayanışmaya, kahramanlığa, yeniliğe, örgütlenmeye, direnmeye, cömertliğe, bir yabancının yürekten kucaklamasına sarılıyoruz.

7 Ekim’de doğan İsrael Milleti şimdiden ilham veren, umut veren özellikler gösteriyor.

Yeniden mutlu günlere dönmek umuduyla sevgiyle kalın.




Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page