Doğrudur, yapım gereği hiç de sakin bir insan sayılmam, kolay sinirlenirim… Sonra bir saniyede durulurum. Hani şu “saman alevi gibi” dedikleri cinstenim. Ayrıntılara takılır, olmayacak yerden sinirlenecek, kafama takacak bir şey bulur, sonra da aynı mevzuyu kurar dururum. Ardından beklenen sonuç, yani “büyük patlama” gelir! Tanıyanlar o süreçte üzerime gelmez, beni kendi halime bırakırlar. Arkadaşlarım arasında bu moduma, “bulaşmayın şuna, birazdan yatışır” adını verenler bile var. Şu aralar kafayı pandemi kurallarına uymayanlara taktım. Bakın mesela ilk aklıma gelenler bunlar:
Sokakta yumruk tokuşturanlar: Kardeşim, el sıkışmayın, öpüşmeyin, sarılmayın birbirinize diye yeterli uyarı yapılmadı mı? İlla birbirinize değmeniz mi lazım? Elden ele geçen virüsler yumruklarınızda kendi kendilerini imha mı ediyorlar? Ben de çok özledim, uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımla sıkıca kucaklaşmayı, ama kendimi tutuyorum. Neden mi? Çünkü toplumsal saygı bunu gerektiriyor.
Maskelerini çene altına indirip, sokakta sigara içerken, bir yandan da telefonda konuşanlar: Öğrendik ki, ağız ve burnu içine almayan, yüze iyice oturmayan maskeyi takmanın hiçbir yararı yok, bir de üzerine sigara dumanını etrafa üflüyorsun be birader! O da yetmezmiş gibi, etrafa tükürük saça saça telefonda konuşuyorsun. Şart mı ikisini bir arada, hem de daracık sokak aralarında yapmak? Diyorlar ki, önünüzde yürüyen kişi sigara içiyorsa verdiği nefesteki sigara dumanını görebildiğiniz veya kokusunu duyabildiğiniz mesafe virüsün bulaşabileceği mesafedir. Hadi sen Corona’dan değilse de sigaradan ölmeye kararlısın, peki bizim suçumuz ne?
Karşıdan karşıya geçerken ensemin dibine girenler: Zaten bizim insanımız ömrü billah sosyal mesafeden nasibini alamamıştı. Market kuyruğunda itişe kakışa cüzdanımdaki paraları sayacak kadar dibime giren bir toplumun içinde yaşıyoruz. O yüzden ne bekliyordum ki? Ama diyebilirim ki, karşıdan karşıya geçerken yanı başımda bitenler yüzünden, ışığın yeşile dönmesini beklerken, yüzüm öfkeden kıpkırmızı kesiliyor.
“Bana bir şey olmaz, ben geçirdim zaten,” diyenler: Sen geçirdin, aferin peki ya ben? Sen geçirdin diye, taşıyıcı olma durumun geçmedi ki! Hiç mi umurunda değil diğerleri? Üstelik sen hafif geçirmiş olabilirsin, ama herkes öyle geçirecek diye bir kaide yok ki. Etrafında bir sürü kronik hastalığı olan insan var, onları düşün azıcık. Unutma ki, eskiden biri hapşırınca çok yaşa denirdi şimdi “Git ileride hapşır yoksa 155'i ararım,” deniyor.
Ve tabii egoları bir metre önlerinden yürüyenler: Bu tipler virüs hakkında her şeyi bilirler, her vakayı en ince ayrıntısına kadar analiz etmişlerdir ve sonuçlarını herkesle paylaşmak için kendilerini paralarlar. Çok sağ ol ama, zaten Mart ayından beri tek duyduğumuz, ilgilendiğimiz, tartıştığımız konu bu. O yüzden ne olursun sus biraz! Olur olmadık tezler öne sürerek bilumum komplo teorilerini dinlemeye sabrımız yok.
Oh! İçimi döktüm, iyi geldi. Yani demem o ki, bir süre daha bu düzende yaşayacakmışız gibi görünüyor, o yüzden toplumsal saygıya çok önem verelim, çünkü bana kalırsa bu illeti sadece ve sadece bu şekilde yenebileceğiz.