Farklı bir Kipur Günü…
top of page

Farklı bir Kipur Günü…


Kipur günü öncesi, Yeruşalayim’de, Ağlama Duvarı önünde, Selihot Duası için sadece bir avuç insanın, belki bin kişi civarında bir ‘yahid’ topluluğunun bir araya geldiğini görmek oldukça hüzünlüydü.

Oysa her yıl Selihotlar için milyonun üstünde insan Kotel’e akın eder ve ‘Erev Yom Kipur’da iğne atılsa yere düşmezdi… Bu yıl ise alınan önlemler nedeniyle bin metre mesafede oturanlar, yirmi kişilik gruplar halinde, duaya katılabildiler. Dolayısıyla sadece Eski Şehir sınırları içinde yaşayanlar Kotel’e gidebildi. Gece yarısından sonra televizyonda canlı olarak yayınlanan Selihot duası ve Yahudiler için kutsal olan bu mekânın görüntüsü her şeye rağmen büyüleyiciydi.

Shas Partisi lideri Arie Deri, Corona’nın İbranice’deki kelime karşılığının Keter (Taç) olduğunu ve Yaratan’ı simgelediğini, belki de bu felaketin yeterince kendimizi Tanrı’ya yakın hissetmememizden kaynaklandığını belirtti… Bu yoruma inanıp inanmamakta serbestsiniz. Nasıl ki Elie Wiesel, Holokost sırasında Tanrı’nın nerede olduğunu sorguluyorsa, birçok günahsız insanın Covid-19 nedeniyle niye yaşamlarını yitirdiğini, ailelerin niye ekonomik kriz altında ezildiğini sorgulayabilirsiniz. Ben sorgulamıyor ve her türlü konspirasyonun dışında bu pandeminin doğal bir afet olduğuna inanıyor, inancımı yitirmiyorum.

Ortada bir gerçek var ki dışardan gelen düşmana karşı birlik olabilen İsraelliler, içerden gelen bu illete karşı tek vücut olmayı beceremediler. Maalesef uzaya uydu gönderebilen, teknoloji alanında dünyanın en ileri ülkelerinden biri olmasıyla gururlandığımız İsrael, salgına karşı mücadelede ilk üç ayda örnek gösterilen ülke konumunda iken ikinci dalgada fena çuvalladı ve vaka sayısı açısından ülke nüfusuna oranla dünya sıralamasında en başta yer aldı.

Peki, yedi aydan beri başımızdaki bu felakete karşı gerekli önlemlerin alınmamasından, hastanelerin kapasitelerinin artırılarak hazır hale getirmemesinden, uzmanların görüşlerine itibar edilmemesinden, sunulan önlem programlarının politik nedenlerle uygulanmamasından, pozitif çıkan hasta sayısının ürkütücü boyutlara ulaşmasından birilerinin sorumluluğu üstlenerek özür dilemesi gerekmez miydi?

Keza kendi başarısızlıklarını örtbas etmeye çalışarak kurallara uymadığı gerekçesi ile kötü gidişatın tek sorumlusu olarak gösterilmeye çalışılan halktan, bu Kefaret gününde sağ, sol, dindar, laik ayırımı yapmaksızın özür dilenmesi gerekmez miydi?

Bu yıl Corona’nın gölgesinde bir Kipur Günü geçirdik. Tek bir aracın geçmediği bomboş cadde ve sokakları yine çocuklar bisikletleri ile doldurdu. Bir süredir yuva ve okullarından mahrum kalan, evlerine hapsedilen yavruların gecenin geç saatlerine kadar eğlenirken sevinç dolu bağrışmaları yürekleri ferahlattı.

Evime bin metre mesafede üç ayrı sinagog bulunmakta; Aşkenaz Sinagogunda dualar hem kapalı hem de açık mekânda gerçekleştirilirken yanı başındaki Sefarad Sinagogu kapatıldı ve insanlar çimenlik alanda, sosyal mesafe kurallarına uyarak dua ettiler. Belli aralıklarla yerleştirilen iskemleler dışında kimileri banklarda oturdu, kimileri ise kendi plaj sandalyelerini alıp geldi. O birliktelik havası, o coşku bana nedense daha bile anlamlı geldi. Vatanında her şeye rağmen özgürce sokaklarda ibadet edebilmek farklı bir duyguydu.

Gösteri hakkı ile ibadet hakkı ikilemi arasında takılıp kalan hükümetin önceliği en kutsal hak olan yaşam hakkına vermesi ve yeni yılda bu kısır döngüden çıkarak zikzaklar yapmayan, belli kesimlerin baskılarına boyun eğmeden karantinadan çıkış sonrasını şimdiden basiretli bir şekilde planlayan bir siyaset gütmesini istemek hepimizin hakkı ve umududur.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page