İÇ SES – KENDİNE DÜRÜST OLMAK
top of page

İÇ SES – KENDİNE DÜRÜST OLMAK


(Yazarın yazısını sesli dinlemek için tıklayınız)

Konu beslenme olunca her gün birkaç defa sağlığı seçmek konusunda irade sınavı veriyoruz aslında. Zaten doğru beslenmenin sürdürülebilirliğini en zor kılan şeylerden biri de defalarca, bıkmadan, her gün bu dengeyi kurabilmekten geçiyor.

Ne yiyeceğimize gelene kadar bir süre daha farkındalık hakkında konuşacağımızı şimdiden söylemek istiyorum.

Albert Einstein deliliği şöyle tanımlar: " Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek."

Bugüne kadar defalarca hap yapılmış diyet listeleri işinize yaramadıysa eğer, bu defa benimle farklı bir yol deneyin. Söz veriyorum hiçbir şey kaybetmeyeceksiniz.

Bir önceki yazımda sağlıklı beslenmek için iç motivasyon belirlemekten bahsetmiştik. Bu defa da bizi caydırmaya çalışan ve hiç susmayan iç sesimizle nasıl başa çıkacağımızdan bahsetmek istiyorum.

İç sesimiz ve bazen de dış sesimiz sağlığı reddederken şöyle cümleler kurabiliyor:

“Eskiden glütensiz diye bir şey mi vardı? Bu saçmalıklar hep son 10-20 yılın modası.”

“Biz eskiden peynirli börek de yerdik, süt de içerdik. Hiç öyle vücudumuzda laktoz intoleransı ya da iltihaplanma gibi durumlar görülmezdi. Ben inanmıyorum bu hikayelere.”

“Benim dedem her gün bir paket sigara içerdi. 90 yaşına kadar yaşadı adam.”

“Boş ver, bir kere geldik dünyaya tadını çıkaramadıktan sonra ne anlamı var?!”

Öncelikle sağlıklı yaşam denkleminin değişkenlerini bir düşünelim o halde:

  • Taze, topraktan sofraya gıda tüketmek.

  • Genetiği ile oynanmamış sebze ve meyveleri tüketmek.

  • Gün içinde düzenli öğünler yemek.

  • Evde, katkı maddesiz yemek pişirmek.

  • Hareketli bir yaşam tarzı sürdürmek, ulaşım için ayaklarımızı da kullanmak.

  • Plastikten, kanserojen maddelerden uzak durmak. Radyasyondan kaçınmaya çalışmak.

  • Sevdiklerimizle kaliteli vakit geçirmek, iyi ilişkiler kurmak. An’ı yakalamak.

  • Hayvansal ürün tüketeceksek eğer hormonsuz yem yiyen hayvanların etini, yumurtasını tükettiğimizden emin olmak.

Benden önceki nesilde düşünmeden yemek yiyen bir kişinin yaşam şartlarını değerlendirelim şimdi de.

Eskiden süt günlük alınırmış, öyle bir sene oda sıcaklığında dayanıklı olabilsin diye hiçbir işlemden geçirilmezmiş. Denizler bu denli kirli değilmiş ve insanlar balık yediklerinde ağır metallere maruz kalmazlarmış. İnsanlar birbirleriyle yüz yüze konuşarak iletişim ve bağ kurarlarmış. Bugünkü kadar hızlı tüketilen yaşamlar yokmuş. Otoimmün hastalıklar gençlerde bu denli sık görülmezmiş. Toplu taşıma ve kişisel arabalar bu günkü gibi yaygın olmadığı için insanlar birçok defa yürürlermiş. Tabi hava kirliliği bugünkü kadar korkunç değilmiş. Daha az bina, daha temiz hava varmış. Alışverişleri pazardan yaparlarmış. Konserve ve paketli gıda pek tüketilmezmiş. Mevsiminde, bulundukları coğrafyada ne yetişiyorsa onu tüketirlermiş. Kışın ortasında domates bulunmazmış. Evin annesi ve yardımcılar taze tencere yemeği pişirir öyle yarım saatte bir herkes buzdolabının kapağını açıp her istediğini yemezmiş. Sofrada ailecek yenirmiş yemekler. Gazlı, şekerli içecekler su yerine geçmezmiş. Sokakta iki adımda bir kafe, restoran yokmuş. İnsanlar sosyalleşmek için yine evde buluşur ve ev yemeği yerlermiş. Bugünkü gibi 24 saat her bulundukları ortamda radyasyona maruz kalmazlarmış. Teknoloji bu kadar gelişmediği gibi yemlerin içine atılan antibiyotikler de bu denli yaygın değilmiş. İnsanlar hafta sonları AVM’de değil doğada vakit geçirirlermiş.

İşte bu yüzden bugün beslenmeyi koyduğumuz yer eski zamanlardakinden farklı olmak zorunda. Gelişen tüm teknolojilerin ve bazı anlamlarda kolaylaşan hayatların bir bedeli olarak belki de beslenmeyi artık vücudumuzu koruyan bir kalkan olarak görmek durumundayız. Ve yine bu yüzden yeri geldiğinde glütenine, kızarmış olmasına, yemek yediğimiz saate takılmamız gerekebilir.

Gerçekler böyle olunca “Benim anneannem her hafta kek yapardı, ailecek yerdik. Gayet de sağlıklıydık. Şimdi de yemekten bir şey olmaz.” demek kendimizi kandırmak değil de nedir?

Dürüstlük ve farkındalık. Bu iki kavramı unutmayalım. Tüm değişkenler değişirken denklemin sonucunun aynı kalmasını beklemek mantıklı mıdır? Kendimizi kandırmayalım, gerçeği çarpıtmayalım. Her şeyi fark etmek ve kendimize dürüst olmak, değişime nereden başlayacağımız konusunda bize en büyük yol gösterici olacaktır.

Bu defa sizlerden yapmanızı istediğim çalışma farkında olmak. Denklemin değişkenlerinin ve değişen dünyamızın farkında olmak. Böylece aslında hayatımızda birçok şeyi olduğu gibi, beslenmemizi de kontrol eden bilinç altımızı değişim yapmaya yavaş yavaş ikna etmeye başlayabiliriz.

Sevgiyle,

Rosie Sarfati

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page