Merhaba sevgili okuyucularım. Yeniden birlikteyiz, ne mutlu ki geçen bu on beş günü sağlıcakla atlatabilmişiz. Gerçekten de kötü haberlerden artık herkese gına geldi.
Yok Corona Virüsü, yok Gazze roketleri, yok Türkiye’deki genç askerlerin içler acısı dramı…
Korona virüsü de artık korku imparatorluğu haline geldi. Bir telaş, bir evham… Katıldığımız forumlarda insanlar el sıkışmıyor, gönlünce kucaklaşamıyor. Çoğu insanlar kendilerini tecrit edip kalabalık yerlerden kaçıyorlar. Kötücül ve gamlı bir hava var. Sohbet hep aynı minvalde dönüyor. Corona, İsrael seçimleri ve Türkiye’nin hali.
Doğal olarak herkesin içi sızlıyor. Doğup büyüdüğümüz, ekmeğini yediğimiz, havasını, suyunu, insanlarını çok sevdiğimiz canım Türkiye. Benim şahsen analık duygularım dorukta, haberleri izledikçe yüreğim karalar bağlıyor. Haberlerin sonunda, koyu mor renkli gölgelerin etrafımda döndüklerini hissediyorum. Başıma ağrılar giriyor, sinirden her tarafım sancımaya başlıyor.
Burada da bir seçimdir gidiyor. Artık oy vere vere, “Sandıkgiller Ailesi” olduk. Hani işler bir yola girse yüreğim yanmaz ama kimsenin egosunda bir arpa boyu ilerleme yok… Uzun ince bir yol. İhtiraslar ve inatlar havada uçuşuyor…
Keşke Peter Pan’ın “Neverland” ülkesi gerçek olsaydı da oraya yerleşebilseydik. Ama orayı da berbat etmek için elimizden geleni ardımıza koymazdık.
Bu arada iyi şeyler de oluyor. Her gün güzel bebekler dünyaya geliyor. Umudum gelecek kuşaklarda. Bakalım günümüzdeki kötülükleri tedavi edebilecekler mi? Asında benim anlayamadığım konu, insanların hiçbir şeyden ders çıkarmamaları. Aynı kötülükleri yeniden tekrarlama ısrarları. Hangi diktatör kendi eceliyle yatağında öldü? Hepsini ya parçaladılar, ya zehirlediler, ya ipe çektiler. Veya kendileri intihar etti. O zaman neden hala sürekli olarak yeni diktatörler türüyor?
İnsanlar soykırımlarla yok ediliyorlar. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ardından dünyanın her bir köşesinden, mantar gibi yeni soykırımlar fışkırıyor.
Virüslere gelince, onlar da çağa ayak uydurup, iyice semirip mutasyona uğruyorlar. Bir kaç senede bir, arz-ı endam edip, toplu panikler yaratıyorlar. Teknoloji ve tıp ilerledikçe, insanlar onları yeni kötülükler üretmek için kullanıyorlar.
Ben yaş aldıkça etrafımı hayretler içinde izliyorum ve insanların bitmeyen, sonu gelmeyen ihtiraslarına bakakalıyorum. İnsanlık, tarihteki yaşanmışlıklardan hiçbir ibret almadan, doludizgin kötülük denizlerine dalıp boğuluyor.
Bu gün biraz karamsarım değil mi? Ama etrafta iç açıcı bir şeyler hiç yok ki! Neyse gelecek on beş günde daha umutlu ve mutlu olmayı diliyorum.