top of page

İsraellileri Anlamak (1)


Göç etmenin belki de en güzel, en anlamlı yanı yeni bir kültürü tanıma fırsatının olmasıdır. Böylelikle bulunduğumuz yerin insanlarını ve dolayısıyla kültürünü tanıdıkça verdiğimiz tepkilere bakarak kendimizi de tanırız. Anlamlı olduğu kadar zordur da… Uyumlanmaya çalışmak ayrı bir enerji gerektirir. Kimi zaman bize ters gelen, şaşırtan, kızdıran, üzen davranış şekilleri ile karşılaşabiliriz. Bunları kişisel alarak, koca bir ulus hakkında negatif düşünmeden önce her kültürün kendine özgü özellikleri olduğunu unutmamak gerektiğini düşünüyorum. Üç ayrı ülkeye göç etmiş biri olarak biliyorum ki, sadece olumsuzlukları fark edersek bir yere varamayıp ıstırap çekeriz.

İsraillilere gelince... Dosdoğru, agresif, hatta kaba bilinen İsrailliler hakkında Aliya yaptıktan bir sene sonra bir kitapta* yayınlanan hikayem için şöyle yazmışım:

“İsraillerle bağ kurabilmek için onları iyi anlayabilmek gerektiğini düşünüyorum. Bu da kolay olmuyor. Dünyanın her tarafından gelmiş Yahudiler ülkede kültürel çeşitlilik yaratıyor. Ayrıca çeşitli etnik gruplar var. Her ne kadar ortak, kendilerine özgü davranışları varsa da doğal olarak geldikleri kültüre göre bu değişebiliyor.

Bürokratik işlemlerde terslikler olabiliyor ve bunu halledebilmek karşınıza çıkan insana bağlı. Kimi aksilik yapıp olayı yokuşa sürerken, kimileri yardımcı olmaya çalışıyor. Ben zorda kaldığım zamanlar seneler önce buraya yerleşmiş olan akrabamın önerdiği sihirli cümle -Ani tsiriha et ezratha- “yardımına ihtiyacım var “cümlesini kullanıyorum ve oldukça da işe yarıyor.

İsraillilerin sadelikleri, duruşları, açık, gerçek ve maskesiz oluşları bana hitap ediyor. Başkalarının onlar hakkında ne düşündükleri pek de umurlarında değil, oldukça rahatlar. Dünyaca tanınmış iki İsrailli yazarla tanışma fırsatım oldu. Erişilebilir oldukları gibi kendilerini hiç kasmadılar.

Teşekkür ettiğim zaman genelde aldığım cevap bekeyf- keyifle- oluyor. İbranice konuşmaya çabaladığımı fark ettikleri zaman takdir görüyorum. İnsanları çok çabuk değerlendirebilen, algıları çok açık bir toplum…”

Önümüzdeki günlerde Aliya yapalı üç sene olacağından ilave edeceğim şeyler çok. Örneğin, duygularını rahatça ve açıkça ifade edebildikleri için kızgınlıklarını anlamak hiç de zor olmuyor. Sesler birden yükseldiği gibi, yine birden normale dönüyor. Sonra, bir şey olmamış gibi normal tonda konuşmaya devam ediyorlar. Siz biri yumruk atacak diye stres alırken kızgınlık sadece sözle ifadede kalıyor. İyi ki… Hiç bir şey olmamış gibi yollarına devam ediyorlar. Siz de hayretler içinde kalıveriyorsunuz.

Son zamanlarda Israel dizilerini seyretmeye başladım. Anlamak için... Diziler de İsraelliler gibi oldukça gerçekçi ve doğal. Özellikle, seyretmesi bile güç olan gerçek hikayelerden uyarlananlar diziler İsraellileri daha iyi tanıyıp şefkat duymama neden oldu. Anda kalabilmelerinin, neşeyi de üzüntüyü de hakkıyla yaşamalarının nedenlerini daha iyi anlıyorum. Koşullara rağmen, ayakta durabilmekle kalmayıp hemen her konuda başarılı oldukları için de hayranlık duyuyorum.

Sevgi sözcükleri Türkçe’de olduğu gibi çok sık kullanılıyor. Örneğin, hiç tanımadan telefondaki birine “ahi” –kardeşim- denilebiliyor. “Hayim şeli” – hayatım- ,”neshama seli” – canım sözcüklerini duymak ne de iyi geliyor.

Bu arada, gelecek yazımda paylaşacağım deneyimlerime ve araştırmalarıma rağmen kuyrukta önüme geçilmeye çalışıldığı zaman (artık kimse geçemiyor) ya da süpermarkette uzandığım domatesin önü insanlar tarafından kapandığı zaman sinirlenmiyorum sanmayın. Market sepetini ortada bırakıp kaçasım geliyor, bazen. Buna karşılık hakkımı rahatça koruyabiliyorum. Fikrimi söyleyebiliyorum. Hatta son zamanlarda aşırı kibarlık ve nezaket tuhaf gelmeye başladı...

Uyumlanıyorum galiba…

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page