Yahudi Doğmasaydım, Seçer miydim?
top of page

Yahudi Doğmasaydım, Seçer miydim?


Doğduğum yıl (1945) belki de 2000 yıldır Yahudilerin en aşağılandıkları, en unutuldukları, en ezildikleri, en yokedildikleri dönemin sonuydu. Kamplara gönderilmekten kurtulan Avrupa’lı Yahudilerin dahi kimliklerinden kaçmaya çalıştıkları, başka dinlere sığındıkları ve 6 köşeli yıldızı kamufle ettikleri süreyi geride bırakıyorduk.

Harp sonrası dünyaya gelen tüm kuşaklarla birlikte, şanslı olduğumuzu hissediyorum (Hem 2. Dünya Savaşı’nın bitimi, hem de 3 yıl sonra İsrail’in kuruluşu). Ailemin beni Yahudi yetiştirmesi dünyayı ve tarihsel olayları daha iyi değerlendirmeme ve gerçekçi olmama (öyle isem?) yol açtı. Minnettarım.

Bu dine ve cemaate mensup olmasaydım ve tamamen başka bir ortama gelmiş olsaydım, Yahudiliğe karşı tavrım ne olurdu? Cazibe hisseder miydim? Benimsemeyi düşünür müydüm?

Hiç şüphe yok ki 1945’den bu yana Yahudiliğin itibarı, genel olarak Ortadoğu ve eski Sovyetler hariç, dünyada bir hayli yükseldi. Bu süreçte İsrail’in galibiyetleri ve başarıları kadar ABD’in dünyada yerleştirdiği serbest piyasa ve uluslararası kurallar düzeninden Yahudilerin iyi yararlanmış olmalarını gözlemliyorum.

Nüfuslarına oranla neden daha fazla Nobel ödülü aldılar? Neden Bloomberg’in milyarderler listesinde ilk 100’de 20, ilk 500’de takriben 60 sayılarını koruyorlar?

Neden akademik evrende, film dünyasında, edebiyatta, hatta topluma mal olan ideolojilerin ilk hareket motorunun ateşlenmesinde rol alıyorlar?

‘Madendeki kanarya’ misali değişimi erken fark ediyorlar. Tarihsel nedenlerle kendilerini güvende hissetmedikleri ölçüde veya aşırı hassasiyetten dolayı, toplumun veya ortamın evrildiğini, ilk kıvılcımla birlikte anlıyor ve tedbir almaya yöneliyorlar. Bir nevi korunma içgüdüsü, hayatta kalma isteği…

Öte yandan serbestlik ruhu, saydamlık isteği, iletişim yeteneği, kutsal kitap öğretisinden kaynaklanan fakat orada duraksamayan tartışma ve tahlil arayışı, Yahudileri hem birey hem de ulus olarak şekillendirdi.

Bu yollardan geçen diğer milletler de ayni başarıları elde ediyorlar. Bunlar Yahudilere özgü yetenekler değil, belki biraz daha erken kavrıyorlar.

İçinden gelmediğimizde bu hasletlere dışarıdan bakıp da yönelme imkanı var mı?

Yoram Hazony’ye göre güç! İsrailli filozof, Tevrat uzmanı ve siyaset bilimcisinin son kitabı “Milliyetçiliğin Erdemi” (The Virtue of Nationalism) Batı’da hem takdir topluyor, hem de sert eleştiriliyor. Çocuklukta aile terbiyesi ile başlayıp, aynı kültürü, aynı dili, aynı ulus kaderini paylaşanların, kendi geleceklerini ancak kendilerinin tayin etmelerinin başarı getireceğini öngörüyor.

Milliyetçiliğin aşırıya kaçıp, emperyal bir hedef kazanmasının, başka milletleri tahakküm altına almasının (Roma, Osmanlı, Nazi İmparatorluğu hatta Hazony’ye göre Avrupa Birliği) çatışma ortamı yaratacağını ve sonunda dağılmaya mahkum olduğunu iddia ediyor.

Avrupa Birliği hegemonya mı? Yoksa üyeler kendi geleceklerini bir araya gelerek ve ittifak kurarak mı tayin ediyorlar?

Bir ulusun kendi sistem ve kültürünü zorbalıkla diğerlerine kabul ettirme isyana yol açıyor bugünün dünyasında. Fakat kendi arzusuyla başkalarına katılmak isteyenlere de imkan tanımak gerekir.

Yahudiler de kendi anlayışlarını tarih boyunca başka kültürlere empoze etmekten kaçındılar. Sayıları hiç yükselmedi fakat asırlar sonra hayatta kalmayı becerdiler.

Sonuçta içine doğmasaydım Yahudi yaşar mıydım? Anlaşılan içeriden, aileden gelmeli, yoksa dışarıdan davet pek olmuyor!

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page