“Su olmadan, yaşam olamaz” ama, ...
top of page

“Su olmadan, yaşam olamaz” ama, ...


Marc Chagall’ın resmettiği Ukrayna’nın Vitebsk kasabası – ya da Sütçü Tevye’nin yaşadığı Anatevka köyünde...

...uzun ve kurak bir yazın sonunda kutlanmış olan Sukkot haftasının ardından dahi gökyüzünde tek bir bulut yok!

Şmini Atzeret (=“Sekizinci Buluşma”) gününde, küçük sinagogun genç hahamı Yağmur Duasını okur – ve halk sinagogdan çıktığında, kocaman damlalar ile mevsimin ilk yağmuru düşer!!

Haham ailesiyle eve doğru yol alırken, etrafındakilere gururla “İşte buyrun!” diye seslenir: “Bakın, Tanrı beni anında nasıl da duydu…”

İki adım gerisinde yürüyen kayınvaldesi ise kendi kendine mırıldanmadan edemez: “Tabii, tabii – senin gibi atıp tutanlar yüzünden tufan bile kopmuştu!..

Bu eski fıkra bir yana, geride bıraktığımız Sukkot bayramının su ve yağmur ile yakın bir ilişkisi olduğunu biliyoruz... Dünyanın her köşesindeki Yahudiler, atalarının 40 yıl boyunca açık alanlarda geçirdiklerini bu bayram haftasının akşamı ve kısmen gecelerini balkonlarına kurdukları sukka’ların altında anarlar. Bunun dışında Sukkot haftası, aynen ABD’ndeki Thanksgiving Day gibi, hasat mevsimine adanmıştır ve yeni mahsulün verimli olmasını sağlayacak yağmurların bir beklenti dönemi sayılır. Bırakınız ki bu bayramın tüm mitsvaları (etrog ve lulav’ın da simgelediği gibi) su ile ilgilidir – Beit haMikdaş dönemlerinde su ve şarap adaklarını da içeren, ziyafetler ve danslarla kutlanan משאבה בית שמחת (Simhat Beit HaŞoeva) festivalleri, halkın eğlenceye doyamadığı etkinliklerdi...

...ne var ki bizzat Sukkot haftası boyunca görülecek olan yağmur, Tanrı’nın halka karşı duyduğu memnuniyetsizliğini simgelerken, 1040 ile 1105 yılları arasında yaşamış olan Fransız din bilgini Rabbi Şlomo Itzhaki (Raşi)’nin de yorumuna göre bir lanet dahi sayılabiliyordu!

İşte bu bağlamda, Sukkot haftasının sonundaki sekizinci günde, İsrail’de תורה שמחת (Simhat Tora) ile birlikte kutlanan עצרת שמיני (Şmini Atzeret) bayramının bir bölümünde Aşkenaz sinagoglarında תפילת גשם (Tefilat Geşem), Sefarad sinagoglarında ise הגשם תקון (Tikkun HaGeşem) olarak bilinen Yağmur Duası okunur – zira “su olmadan, yaşam olamaz”: אין מים, אין חיים = eyn mayim – eyn hayim!!

İsrail’de 2005 yılından bu yana, deniz suyundan tuz arındırma işlemini (desalinasyonu) gerçekleştiren beş ayrı tesis bulunmaktadır. Sorek, Aşkelon, Aşdod, Palmahim ve Hadera’daki bu merkezlerde elde edilen taze su, ülke tüketiminin en az dörtte üçünü sağlıyor (kaynak: https://www.irishtimes.com/news/ireland/irish-news/how-israel-used-desalination-to-address-its-water-shortage-1.3959532). Ne var ki buna rağmen, Şmini Atzeret gününde גשם (Geşem) yakarışı sürmektedir – her ne kadar Tanrı’ya bu yoldan yönelme ile beklenen “ıslak” sonuca varılamayacağı düşüncesi doğrultusunda, reformist dualar çerçevesinde ׳שראל שמע (Şema Yisrael)’in ikinci bölümündeki “yağmur” paragrafı kaldırılmış olsa da!..

...aynen Sukkot haftası boyunca, kimilerinin evlerinde her türden çağdaş donanımın bulunduğu dindar kişilerin, bu konforu geride bırakıp gecelerini evin dışındaki çardak veya çadırlarda geçirdikleri (veya geçirmedikleri!) gibi... Bu uygulamanın asırlar boyu niye süregeldiği apaçık ortadadır: Yılda bir hafta olsa bile, dört duvarı olan bir barınma yeri olmayan, keza 40 yıl dolaştıkları çöllerde her çeşit tehlikeye karşı savunmasız durumdaki atalarımızı anmak için – kendini beğenmiş, benlikçi ve kibirli biçimde yaşamanın ne denli yanlış olduğunu anımsatmak uğruna!

Noktayı koymadan yazımızın başındaki fıkraya dönecek olursak, İsrail’in halen içinde bulunduğu hükûmet krizine neden olanları düşünmeden edemiyorum... Bu kişilerin ne denli benlikçi ve kibirli davranışlar sergiledikleri de apaçık biçimde ortada değil mi?!

Bundan bir yıl önce İstanbul’dan konu ettiğimiz kardeşimiz Yaşar Levent, Tel Aviv B. B. J. N. Locası’nda önümüze tarihimizin bazı yapraklarını sermişti: "İkinci Bet haMikdaş döneminde Yahudi Mezhepleri ve Doktrinleri” başlıklı konferansında başta Esseniler, Ferisiler, Sadukiler, Zealotlar, Kâtipler ve Nazeretli İsa'nın Müridleri ile çok daha az sayıda üyesi bulunan Herodianlar, Rahipler, İhtiyarlar veya Hazreti Yahya Müridleri gibi dini fraksiyonların amansız çekişmelerinden bahşetmişti. M.S. 70 yılında İkinci Bet haMikdaş’ın ve Yahudi halkının başına gelenlerinini ise tarih yazıyor – ben de bu karanlık yıllarda oluşanı “doğal” değil, “toplumsal/siyasi” bir tufan olarak değerlendiriyorum, daha geniş irdelemelere girmeden...

*******

Su hakkında güzel bir sunum dinlemek isteyenler için:

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page