Ölümünün üçüncü yılında Şimon Peres
top of page

Ölümünün üçüncü yılında Şimon Peres


Küçük Rüyalara Yer Yok!

1923 yılında Polonya Rusya sınırındaki su ve elektriği dahi olmayan Vişneva köyünde dünyaya gelen ve 2007 yılında, 84 yaşında ülkenin en yüksek mevkiine, Devlet Başkanlığına yükselen Peres’in hayatında gerçekten de küçük rüyalara yer yoktu!

Zaten hayatının bu derece tezatlarla dolu olması da başka bir şekilde izah edilemezdi.

Hayatında askeri üniforma giymemiş İsrael’in güvenlik konularında en yetkili uzmanı, vasat bir politikacı ama büyük vizyon sahibi devlet adamı, düzgün bir eğitim almamış bir kibutznik, ama aynı zamanda geniş kültürlü bir salon adamı.

Diasporada, küçük yaşlarında siyonist ve dindar bir ortamda büyüyen Peres, inişli çıkışlı yaşamında büyük başarılara imza atacak, bazen de yenilgilere uğrayacak, ama gerçekleşen rüyaları her zaman başarılarından büyük olacak ve gençlere de tavsiye ettiği gibi bu yüzden 93 yaşında dahi, ruhen genç kalacaktı. (Ama Güney Amerika’daki Fransız Guyanası, İbrani İmparatorluğu veya Oslo Barış Antlaşması ile ilgili rüyalarında olduğu gibi gerçekleşmeyen hayalleri de pek çoktu. Seneler sonra Oslo’yla ilgili doğru bir teşhiste bulunacaktı Peres:

“Arafat olmadan Oslo antlaşması imzalanamazdı. Ancak öte yandan Arafat oldukça da barış gerçekleştirilemezdi”.

Peres, 11 yaşında köyünü bırakıp İsrael’e aliya yaparak ölümden kurtulacak, (zira iki sene sonra Naziler köyünü basıp tüm Yahudileri katledecekti) 15 yaşında Ben Şemen gençlik köyüne, daha sonra da Alumot kibutzuna yerleşip gençlik hayallerini gerçekleştirecekti. Ve Peres’in milletine hizmet etme ve politik hayata atılarak ülkenin tarihine yön verme hayalleri buralarda filizlenecekti.

Üstün bir eğitim almayan, gençliğinde önce tarımla uğraşıp sonra da çobanlık yapan Peres’i 71 yıllık bu gencecik ülkenin tarihinde en önemli rollerden birini oynayan kişi haline getiren neydi?

Büyük rüyaları mı, üstün öğrenme ve ikna gücü mü, çalışkanlık, azim, sebat ve hırs gibi yetenekleri mi, yerinde duramayan hep yeni bir vizyon arayışındaki kişiliği mi, çok kuvvetli bir sevilme ve beğenilme arzusu mu, yoksa hepsinin bir karışımı mı?

Peres, daha on altı yaşındayken Hanoar Haoved, (Çalışan Gençlik) hareketine katılarak politik hayata ilk adımlarını attı.

Silahlar hakkında sıfıra yakın bilgisi olan Peres’in ilk görevlerinden biri ordunun gereksinimlerini Çekoslovakya’dan temin etmek oldu. Değil İngilizcesi, lise diploması dahi olmayan kahramanımız daha sonra Savunma Bakanlığı adına ABD’ye yerleşip kısa sürede ordunun silah envanterini büyük bir başarıyla güçlendirdi. (Ve bu arada hem İngilizce öğrendi, hem de eğitimine devam etti).

Peres, ABD’de Al Schwimmer adında Yahudi asıllı Amerikalı bir pilot ile -ki kendisi Bağımsızlık Savaşında çarpışan pilotlarımızdan biriydi- ilişkilerini ilerletti ve büyük rüyalarından birini onunla gerçekleştirdi. İkili karşılaştıkları çok ciddi muhalefet ve zorluklara göğüs gererek bugün ülkenin gururu olan IAI, (İsrael Havacılık Sanayii)’nin ilk tohumlarını attılar.

Peres, 1954 yılında mentoru ve hamisi Ben Gurion tarafından Savunma Bakanlığı genel müdürlüğüne atandı. Sadece 31 yaşındaydı.

Genç ülkenin silah gereksinimleri her zamankinden fazlaydı. Doğal müttefikler, gerek İngiltere, gerekse ABD bu konuda İsrael’e sırtlarını çevirmişlerdi.

Zamanın genelkurmay başkanı ve Peres’in Ben Gurion’dan sonraki ikinci idolu Dayan’dan onay alan Peres, Fransa’yı hedef seçti ve bu ülkenin yolunu tuttu. (Tabii yine hiç Fransızca bilmeden!)

Güzel bir film senaryosu olabilecek olaylarla dolu “Fransa Çıkartması” sadece silah gücümüzün gerektiği şekilde güçlenmesiyle sonuçlanmadı, bunun ötesinde Fransa’nın yardımıyla Dimona’da kurulan “barış ve araştırma amaçlı nükleer reaktör” yıllar yılı ülkenin caydırıcı gücü olmayı sürdürdü.

Yıllar sonra Peres, Dimona’nın caydırıcı gücünü vurgularken şöyle diyecekti.

“Dimona’yı hayata geçirerek büyükbabamın verdiği ‘Hep Yahudi kalacaksın’ emrini yerine getirdim. Üstelik hem Yahudi kaldım, hem de Yahudi halkının kalıcı olması için gerekeni yaptım”. (Büyükbabası oturdukları köyün ravıydı, Naziler tarafından katledildi)

Fransa dışında gerek Almanya, gerekse Afrika ülkeleriyle ilişkileri geliştiren yine Peres’ti. (Tabii mentoru Ben Gurion’un da daimi desteğiyle. Ben Gurion Peres’in fikirlerinin yaratıcı taraflarından azami faydayı sağlayıp, gerçekçi olmayan kısımlarını çöpe atmakta uzmanlaşmıştı!)

Ve tüm bu başarıları özgeçmişine katabilen kahramanımız 1959 yılının Kasım ayında, 36 yaşındayken Kneset’e milletvekili seçilerek gerçek anlamda politik hayata adımını attı. Yaşamının en büyük inişlerini de bu ortamda yaşadı. Seçimler kaybetti, yol arkadaşları kaybetti, halkın bir kısmında prestij ve kredisini kaybetti.

Ama öte yandan da hem Entebbe operasyonunda, hem de 1985 yılında ülkeyi ekonomik çöküntüden kurtaran ve bir bağlamda da sosyalist ekonomik rejimden kapitalist sisteme yumuşak geçiş yapan hükümetlerde başrollerde yer aldı.

Galil’de Natsrat Elit ve Negev’de Mitzpe Ramon’un kuruluşları da büyük çapta onun eseriydi. Bugün bir üniversiteye dahi ev sahipliği yapan Ariel’in kurulmasına da yardımcı olmuştu.

Yenilgilerden kazanç çıkartmayı da başardı 93 yıllık ömründe.

Mali zorluklar gerçi Lavi projesini rafa kaldırmayı gerektirdi; üzüntü büyüktü. Ancak projede görev alan pek çok teknik adam serbest sektöre geçiş yaparak çok başarılı startuplara imza attılar bu sayede. Yenilgi başarıya dönüşmüştü.

Karyerinin ilk yıllarında yurt dışında İsrael’e silah bulmakta üstün başarı gösteren Peres, kariyerinin sonraki yıllarında da İsrael’in startup ve hightech girişimlerine ciddi miktarda maddi kaynak sağlayabilen ender devlet adamlarından biri oldu.

Hayalleri her an zamanın bir adım ötesinde yer aldı.

İnovasyona inancı tamdı.

Yeni yeni gündeme giren nano-teknoloji konusunun çığır açacağına inandı, INNI ‘yi ( Israel National Nanotechnology Initiative) kurdu. Şimdiki Devlet Başkanı Sayın Rivlin ve Başbakan Netanyahu ile birlikte İsrael Innovation Center’i (İsrael İnovasyon Merkezi) hayata geçirdi.

Politik hayatının ilk yıllarında gayretlerinin çoğunu İsrael’in savunmasına adayan Peres, kariyerinin ikinci yarısında ise ülkede barış yanlılarının öncüsü ve sözcüsü durumuna dönüştü. Onun girişimleri sayesinde sağlanan Oslo Barış Antlaşması, biraz da haklı olarak, sokaktaki İsrael’linin konsensusunu sağlayamadıysa da, kendisini, (Rabin ve Arafat ile birlikte) Nobel Barış Ödülü sahibi yaptı.

Barışa olan inancı bir rüyanın ürünü değildi. Barışın gerekliliğine

kalben inanıyordu. Haklı olarak kaybedecek şeyi olan kişilerin savaşa karşı olacaklarını düşünüyordu.

Ne yazık ki karşısındaki partner ne Belçikalı ne de Hollandalıydı.

Partnerin düşünme yapısı farklıydı, rasyoneli değişikti. Üzüm yemektense bağcıyı dövmek onun için geçerli olan akçeydi. Belki de böyle olmasa 93 yıllık ömründe sadece Nobel Barış Ödülünü almakla kalmayacak, çok sevdiği ülkesinin çok istediği barışa da ulaşabildiğini görebilecekti.

90 yaşında 7 yıllık Cumhurbaşkanlığı görevi sona erdiğinde, çok sevdiği “Peres Barış Merkezi”ni kendine mesken edindi. (Arada son yıllarda ayrı yaşadığı eşi Sonia da öldüğünden Ramat Aviv’deki eski evine dönmek istemedi).

Orada Arap Yahudi barışı ve Arap azınlığın yaşamını geliştirecek projeler üzerinde çalışmaya devam etti. Ne yazık ki, yirmi senedir faaliyette olan ve yüzlerce milyon dolarlık girişimlere yer veren Merkez, barış konusunda hiç bir somut sonuca ulaşamamıştı.

Bunun üzerine 2016 yılında yapılan bir törenle adı; “Peres Barış ve İnovasyon Merkezi” olarak değiştirildi.

Yine 2016 yılında Peres sağlık durumunda gerileme yaşadı ve 28 Eylülde hayatını kaybetti.

Cenazesine yetmiş ülkeden doksan delegasyon katıldı. Ne yazık ki, kaderin acı ironisi, İsrael’de barış için belki de en çok gayreti sarfetmiş olan bu liderin cenazesine Abu Mazen’den başka hiç bir Arap ülkesi lideri katılmadı.

xxx

Büyük Rüyaların kahramanı “Küçük Rüyalara Yer Yok” isimli biyografisinde şunlara dikkat çekiyor.

Hayatını dolu dolu yaşamanın üç şartı vardır.

Bir: Geriye, maziye bakma

İki: Küçük şeylerle uğraşma. Her zaman büyük projeler, vizyonlar ve hayallerle uğraş.

Üç: Emekli olma. Ölürsün.

Büyük rüyaların/hayallerin de bir fiyatı vardır. Bir lider olarak ya bunların peşinden gider ama fiyatını da ödemeye hazır olursunuz veya gayelerinizi mütevazi seviyelere indirir ve statükoyu korumaya çalışarak, yola devam edersiniz. Sıradanlık daha kolay bir seçimdir ama benimki değildi. Benim için başardıklarım resmi sıfatlardan, övgülerden ve popülariteden daha önemli oldular.

Hayallerimin, rüyalarımın fiyatını ödemedim mi? Tabii ki ödedim.

Onların yüzünden seçimler kaybettim, arkadaşlar yitirdim, uykusuz geceler arkadaşım oldu. Ama asla hayal gücümü yitirmedim.

Hayatım boyunca aşırı iyimser olmakla suçlandım. Cevabım şu oldu.

İyimserler de kötümserler de ölüme mahkumdur. Ne var ki ölüme kadar geçen yıllarda iyimserler daha güzel bir yaşam sürerler. Ve ilerlemenin, gelişmenin birinci şartı da iyimser bir görüşe sahip olmaktır.

Ve arkasından gençlerle, biraz da vasiyet mahiyetinde, bazı düşüncelerini paylaşıyor.

“Ortadoğu’da bugün 130 milyon akıllı telefon sahibi genç var. Bunlar eski ideolojilerden kurtarabilirler kendilerini belki de. Belki de barış müzakerelerle değil de inovasyon sayesinde gerçekleşecek. Teknoloji yeni köprüler oluşturuyor. Bugün diktatörler belki milyonları öldürmeye hala muktedir. Ama fikirleri artık asla… Yeni liderlere gereksinimimiz var. Dünyayı silah ve savaşla değil de, artı değerler yaratmakla, insanlığın iyiliği ve yarını için rekabet ederek dünyayı değiştirebileceğine inanacak liderlere.

Yarının vizyonu bugünün ajandası olmalı. Yarının olasılıkları için bugün risk alma gerekliliği bir sorumluluğun göstergesidir.

Her biriniz ayrı ayrı, egonuz kadar küçük veya özlemini duyduğunuz amacınız kadar büyük olabilirsiniz.”

Peres ile ilgili görüşünüz ne olursa olsun, rüyaları ve onların yanında somut başarılarıyla bu ülkenin kaderini en çok etkilemiş liderlerden biri olduğu tartışılmaz bir gerçek.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page