top of page

...ve 11 ay sonra bir kez daha Burgazada!..


...ve 11 ay sonra bir kez daha Burgazada!..

Yaz aylarının bir bölümünü geçirdiğimiz Burgazadası’ndan İstanbul yakasına mümkün olduğunca geçmemeye çalışırım – o tarihi kente ki, güzel beldelerinin çoğu parmaklarımızın arasından akarak kaybolup gitti...

1971’de Sait Faik Hikâye Ödülü’ne layık görülen Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı öykü kitabının “Ada” bölümünde, kentten kaçış ile adaya sığınma eylemini ne güzel işlemiş Bilge Karasu: Bizans dönemindeki ikona-sever ve ikona-karşıtı gruplar arasındaki çatışmalardan bunalan genç bir keşiş, “birey olarak benimsemediğim, ancak bana zorla benimsetilmek istenen bu yeni inanç karşısında ne yapmalıyım?” çaresizliğinin sonucu günün birinde Pendik’te edindiği sandalın küreklerine asılarak, Marmara’nın ortasındaki ıssız kara parçalarından birine sığınır... Öyküde adını belirtmediği adada geçirdiği ilk gününü şöyle aktarıyor, ozan mertebesine ulaşmış yazarımız: “Kulak veriyor Andronikos. Yel, uğultu, hışırtı, kanat sesleri, martıların çığlıkları, orada burada çekingen çekingen ötmeğe başlayan ağustosböceklerinin cırıltısı... Kayalar şimdi üst üste, basamak basamak dizilmeğe başlıyor. Bir çeşit yol, bir çeşit merdiven gibi. Yanları yosunlu. Üstleri çam iğnesi, kozalak, böcek kurularıyla kaplı. Şehirde böcek kurusu bulunmaz. Böcekler ayak altında ezilir, sulu sulu. Çiğnene çiğnene toz olur. Burada öyle değil...” İşte, daha Bizans döneminde bile yaban metropol ile dingin ada arasındaki farkı görüyoruz, Andronikos’un sorgulamasında: “Ne oluyordur oralarda şimdi? Sokaklarda kimler eziliyor, neler parçalanıp yakılıyor?...”

Ne yazık ki, içinde bulunduğumuz vahşi kapitalizm sonucu adalara da çoktan taşmış bu yakma/yıkma eylemleri... Daha birkaç hafta önce, bir Cumartesi (= piknik/mangal) günü Heybeli’de orman yanmaya başlamış, hemen karşımızdaki kıyıda metrelerce yükseklere çıkan alevler, ancak yarım saat sonra yetişebilen bir tek helikopter tarafından güç bela söndürülebilmişti. Üzerinde çalıştığım bir Burgazada dosyası için geçenlerde söyleştiğim mimarlık tarihi uzmanı, değerli dostum Hasan Kuruyazıcı, sadece bizim adada son birkaç yıl içinde “kaybolmuş” üç tarihi binayı örnek gösteriyor ki, bunlardan birinin beş yıl içinde gittikçe nasıl da yerle bir olduğunu bizzat görebildim! Büyükada’ya kıyasla Burgaz’da çok daha az sayıda görülen tarihi köşklerin bir bölümü sözde “restore” edilip birer utanç abidesi olarak rant sağlamış, diğer bazıları tapu çelişkileri nedeniyle terkedilmiş durumda olup çökmeye bırakılmış, ikisi “butik” (?!) otel olmuş, kimileri ya yanmış veya yıkılmış, yerlerine yeni “rant-hane”ler dikilmiş...

İşte, yitirilmeye terk edilmiş eski bir Rum evi...

Farklı kültürel mirasların öne çıktığı Burgazadası, iki bin yıl içinde sanki bitmeyen bir çeşit kavimler göçü yaşıyor: Eskiden bilindiği "Antigoni”nin isim babası, Büyük İskender’in Helen generallerinden Antigonos’dan başlayarak, kimi Bizans prenslerinin gölgesindeki balıkçı/çiçekçi Rum (= Doğu Roma) halkı, daha 1964’lere kadar Burgaz’ın göze çarpan yerlileriydi – ve bugün bile sokaklarında halen Rumca konuşulduğunu duyacağınız İstanbul’un tek mahallesidir burası... İlginçtir; Osmanlı’da bile Müslüman halk kesimi buralarda hep azınlıktaydı! Büyükada’da olduğu gibi “Frenkler” ve Lövantenler de pek yeğlememişti, daha çok köy görünümünde olan bu küçük adayı... Buna karşılık, 1830’larda saraydaki onarım ve ek inşaatlar için Almanya’dan Dersaadet’e getirilen ustaların torunlarını oluşturan yirmiye yakın ailenin büyük çoğunluğu, keza Avusturya St.Georg Lisesi’nin öğretmen/papazları ve aynı isimli hastanenin hemşire/“marabet”=rahibeleri de Burgaz’ı mekân edinir, 20. yüzyılın başlarında daha çok adanın tepelerinde evleriyle malikânelerini inşa ederler... Derken, aralarında gene Almanca konuşan Aşkenaz aileler onları izler ve 1950’lerde Sefaradlar ile bazı Karay Yahudileri yazlarını burada geçirmeye başlar. Öte yandan, 1955 (6 Eylül pogromu), 1964 (Yunan vatandaşlığını taşıyan İstanbul Rumlarının sınır dışı edilmeleri) ve 1974 (Kıbrıs çıkartması) gibi kırılma yıllarında adayı art arda terk eden Rum esnafının yerlerine geçen, çoğu Erzincan kökenli Aleviler Burgaz’a yerleşir. Bu arada kimi Kürt, yanı sıra denizci kökenli bazı Laz aileleri de adada belirir; yaz aylarını geçirdikleri Kınalıada’daki nüfus artışından rahatsız olan birçok Ermeni ailesi de soluğu Burgazadası’nda bulur. Ondan önce kimi Makedon, Karadağlı, Lövanten ve Keldani aileler Burgazadası’nı yazlık olarak yeğlemişti... Bu arada “adaya kaçış” eyleminde bulunan birtakım akademisyen, yazar ve sanatçılar da bu şirin adayı yurt edinmeyi başlamıştı ve son yıllarda onları izleyen, “ikinci entelektüel grup” olarak tanımladığım, kimileri çevre dostu, bazıları aktivist gençler de Burgaz’da sürekli olarak oturmaya koyulur. Tüm bunların dışında, gittikçe çoğalan restoranlarda komi, çarşıdaki diğer esnafta ise çırak olarak salt yaz aylarında çalıştırılmak üzere getirilen Kürt ve Türkmen gençler de adada görülmeye başlar. Bu geçici emekçiler, sadece 3-4 ay boyunca aldıkları maaşlar ve bahşişlerin uğruna, ne yazık ki işverenlerinin sağladığı oldukça kötü barınma olanaklarıyla sosyal güvenceleri olmaksızın çalıştırıldıkları uzun saatleri bile göze almak durumundadırlar!..

Bu yaz boyunca, onyıllardır gözlemlediğim Burgaz’ın yirmiye yakın değişik etnik/dini gruplarının bireyleriyle ayrıntılı söyleşiler yapıyor ve kaydediyorum, farklı köken ve mezhepler arası evlilikleri inceliyor ve Osmanlı’nın bir çeşit “tortusu” olarak gördüğüm bu toplumsal bileşimi, kuramsal bakış açılarından da anlamaya çalışıyorum. Bu bağlamda, adamızda yaşamakta olan sosyolog, antroplog ve mimarlar tarafından böyle bir araştırmanın bilimsel temelleri hakkında bilgilendirilerek destek almak, özel bir kazanım sayılır. Kısacası, ufkumu teorik ve pratik açılardan genişletmeye çalışırken deniz ve güneşi, rakı ve mezeyi çerçeveleyen son derecede keyifli ve doyurucu bir uğraşı bulmuş oldum! Gönül ister ki, bu bulgularımı ileride ilgi duyanlarla paylaşabileyim...

*****

Bundan 11 ay önce bu köşede yayımlanmış diğer Burgazadası yazısını merak edenler için:

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page