En ünlü ole hadaş… Hoşgeldin
top of page

En ünlü ole hadaş… Hoşgeldin


İsrael’de aliya sezonu açıldı sevgili okurlar… Geçtiğimiz hafta Fransa’dan iki yüz kişinin yanı sıra Rusya, Arjantin ve Brezilya’dan göç edenlerin çoğunluğu gençti. Aynı hafta Türkiye’den de yirmi dört kişi yepyeni bir yaşama adım atmak üzere İsrael’e vardı. Geleceklerini burada kurmak isteyen, farklı ülkelerden gençlerin yaz sonuna dek göçleri bekleniyor. Dünyada antisemitizm yükselmeye devam ettikçe, İsrael göç alan bir ülke olmaya devam edecek. Kimi Yahudi karşıtlığından kaçmak, kimi geleceğini demokratik, medeni ve ileri bir ülkede kurmak, kimi ailesi ile bir araya gelmek, kimi de salt tek Yahudi ülkesi olan İsrael’de yaşamak amacıyla göç ediyor.

Mademki konu göçten açıldı, bu yazımda size çok ilginç bir göç hikâyesi anlatacağım. 88 yaşındaki Avustralyalı milyarder Frank Lowy tek Yahudi ülkesi İsrael’de yaşamak için bir yıl önce ülkeye yerleşti. Tel Aviv’de deniz manzaralı bir evde yaşıyor. Dünyanın en zengin kişilerinden biri sayılan ve 2017’de İngiltere’ye katkılarından dolayı, Kraliçe II. Elizabeth tarafından onurlandırılan Frank Lowy, “Artık evimdeyim” demekte.

(Frank Lowy-II. Elizabeth)

Frank Lowy’nin daha doğrusu Pinchas Levy’nin yaşamını konu alan ‘What will become of us’ adlı belgesel mayıs ayında Tribeca Film Festivalinde, daha sonra da Tel Aviv Cinematek’te gösterildi, yakında Hot’un 8. kanalında gösterime girecek. Lowy’nin ‘A Second Life’ adlı biyografisinin İbranice tercümesi de Yediyoth Aharonot tarafından yayınlandı.

‘İsrael’in en zengin ole hadaşı’ Frank Lowy, nam-ı diğer Pinchas Levy, henüz 13 yaşındayken zekâsı ve becerisi sayesinde ailesini Nazilerden kurtarmayı başarmıştı. Nasıl mı? Gelin sizi onun öyküsüne ortak edeyim. 1930’da Slovakya’da dünyaya gelen Pinchas, giderek yükselen antisemitizmden kaçmak için ailesi ile Budapeşte’ye taşındı. 1944’ün sonlarına doğru Naziler Macaristan’ı işgal etti. Ertesi günü baba Hugo ailesini kentten çıkarmanın çaresini aramak, seferlerin yapılıp yapılmadığını öğrenmek üzere tren istasyonuna gitti. Gidiş o gidiş, bir daha ailesine dönemedi…

(Frank Lowy)

Pinchas 13’ündeydi, Bar Mitzva’sını henüz yeni kutlamıştı. Babasının kaderini bilememenin yükünü hep taşıdı, acısını yüreğinde hissetti. Babasının başına gelenleri ancak çok uzun yıllar sonra öğrenecekti Pinchas... Auschwitz’e gönderilen baba Hugo teffilin ve talitinin bulunduğu çantasını elinden bırakmayı reddedince, Naziler tarafından son nefesini verene dek tekmelenip, kırbaçlanmıştı.

O dönemde İsviçre Elçiliğinin önünde geçiş belgesi almak isteyen Yahudiler çok uzun kuyruklar oluşturmaktaydı. Pinchas kuyrukta beklemektense, kendine bir üniforma edindi, kurye genç olarak önemli bir telgraf taşıdığını ileri sürerek elçinin ofisine girmeyi başardı. Böylece ailenin hayatını kurtaran geçiş belgelerini edindi. Pinchas, annesi, iki erkek kardeşi ve kız kardeşi onun sayesinde Holokost’tan kurtuldular.

Savaş son bulduğunda aile yeniden Slovakya’ya dönmeyi denedi, ancak orada artık Yahudilere yer yoktu. Pinchas abilerinden biriyle Kutsal Topraklara doğru yola çıkarken, annesi ve diğer kardeşleri Avustralya’ya göç etti. İki kardeş Marsilya’dan Yagur adlı yasadışı göçmen gemisi ile denize açıldılar. 150 kişilik gemide 700 kişiydiler. Gemi Hayfa’ya yanaşmadan İngilizler tarafından durduruldu, Pinchas üç ay kadar Kıbrıs’taki kampta tutuklu kaldı. Hayfa’ya varmasının ardından inşaat işçisi olarak çalışmaya başladı, evi olmadığı için geceleri inşaatta uyudu.

Bir süre sonra Hagana’nın elit gücü Palmach’a katıldı. 17 yaşındaydı. Özgürlük mücadelesinde, Tiberya’daki çatışmalarda yaralandı, başında sargıları ile savaşmaya devam etti. Kuzeyde Sejera, güneyde Rafah gibi farklı bölgelerdeki tarihi çatışmalarda bulundu. Palmach’ta olduğu dönemde cebinde tek kuruşu yoktu, humus ve falafel yiyenlere gıpta ile baktığı oluyordu. Eretz İsrael’in resmen kurulmasının ardından Hayfa’da bir süre inşaatlarda, daha sonra banka memuru olarak çalıştı. İki kardeş annelerini çok özlemişlerdi, altı yıldır aile fertleri birbirinden ayrı kalmıştı.

Pinchas 1952’nin Ocak ayında yeni bir başlangıç yapmak, ailesini birleştirmek üzere Avustralya’ya ayak bastı. 21 yaşındaydı… Önce bir metal fabrikasında, sonra sandviççide çalıştı. Bir Hanuka partisinde tanıştığı, hayat arkadaşı olacak Shirley ile evlendi.

Yine kendisi gibi bir göçmen John Saunders ile ortak oldu, ikili Sydney’de seri dükkânlar açtılar. Emlak alanında girişimler başlattılar, göçmenler için inşaatlar yaptılar. Frank Lowy ile John Saunders’in 1958’de kurdukları Westfield alışveriş merkezi kısa sürede her tarafa yayıldı, küresel olarak başarılı bir atılıma dönüştü. İki yıl sonra halka açılması ile başarı birkaç misli katlandı. Artık halk dilinde “Westfield’a gitmek” ile “alışverişe gitmek” eş anlamlı ifadelere dönüştü. Şirket Avustralya dışında, Yeni Zelanda, ABD ve İngiltere’de onlarca alışveriş merkezi kurdu.

Frank Lowy şirketlerinin yönetimini oğulları Steven ve Peter’a bırakmasından on yıl kadar sonra, Westfield’i 33 milyar dolara Fransızlara sattı. Ticari alandaki başarılarının yanı sıra Lowy ailesi her zaman yardımseverliği ile öne çıktı. Özellikle tıbbi araştırmalara ve Yahudi toplumlarına ait kuruluşlara cömert bağışlarda bulundu. Frank Lowy’nin dünyanın en lüks özel teknelerinden biri olan İlona adlı lüks teknesini sık sık İsrael karasuları içinde görmeniz mümkündür.

Bir zamanların Pinchas Levy’si, başarılı işadamı Frank Lowy servetler edindiği koca Avustralya’yı 88 yaşında terk edip, kalbinin attığı küçücük İsrael’de yaşamayı tercih etti. Ona sorarsanız ‘o hiçbir zaman İsrael’i terk etmemişti, İsrael her zaman kalbindeydi…’

Frank Lowy’nin öyküsü milyonlarca Holokost öykülerinden sadece biri… Frank, babasının prensiplerine ve inancına bağlı kalarak öldüğünü uzun yıllar sonra, bir rastlantı sonucu öğrenmesinin ardından babası ile gurur duymuş… Baba Hugo teffilin ve talitinden vaz geçmeyerek, dinine, kimliğine sahip çıkmıştı.

Frank Lowy Macar Yahudilerini Auschwitz’e taşımakta kullanılmış bir tren vagonunu onararak ölüm kampı müzesinde yer almasını sağladı. 2013 yılında, nihayet babası için Kaddish duasını tam da orada okudu.

Aslında geçmişte veya günümüzde ülkeye gelmiş her ole hadaşın kendine özel hikâyesi, geliş sebebi, yaşadığı deneyimleri, mücadelesi, iyi niyeti, dirayeti, uyum sağlama çabası vardır. Ole Hadaş Frank Lowy’nin ve ülkeye yeni yeni göç edenlerin İsrael’de huzur ve barış içinde yaşamalarını diliyorum.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page