Temmuz, Ağustos, Eylül…
top of page

Temmuz, Ağustos, Eylül…

Yaz mevsimine bayılırım ve bunu her fırsatta dile getiririm. Sıcağı seviyorum, hafif esintiyi, ağaçların çiçek açışını, martıların ciyaklamalarını, akşamları havanın geç kararmasını. Geceleri penceremi ardına kadar açarak uyumayı, sabaha karşı havanın hafifçe serinlemesiyle yorganıma sarılmayı ve aydınlıkta, güneş ışığına uyanmayı. Ama yazla ilgili sevmediğim iki şey var: birincisi nem, ikincisi de ardı arkası kesilmeyen, “Sen geçen yaza göre biraz kilo mu aldın (ya da verdin)?” soruları. Oldum olası bu soruyu, da soranı da listemden silip atmak istemişimdir.

Dünyanın başka hiçbir yerinde uzun süre yaşamadığım için, başka ülkelerde bu tür “samimiyet” belirtileri var mıdır bilemiyorum, ancak Türk insanının kilo ile ilgili bir takıntısı olduğu kuşku götürmez. “Merhaba, ne haber? Nasıl gidiyor?” gibi havadan sudan bir selamlaşmanın ardından gelen soru otomatikman kilo ile alakalı oluyor nedense. Sebebi ne olabilir, diye düşünüyorum kendi kendime, ama maalesef bulamıyorum. Kilo almışım ya da vermişim kime ne? Artı karşımdakine ne? Kilo alınca daha mı çirkin görünüyorum, kilo verince gençleşiyor muyum?

Anlayamıyorum… Ne kadar patavatsızca, ne kadar yaralayıcı bir yaklaşım, nasıl bir mahremiyet ihlali, farkında bile değiller. Bu konu ile ilgili Elele dergisinde çıkan bir yazıdan alıntılara yer vereceğim:

Özgüven insanın kendisi hakkında hissettiği ve kendisine verdiği değerdir ve bu değer vücut kitle endeksi ile ölçülmez! Öte yandan kilolu insanın özgüveni olamayacağı hatta olmaması gerektiği inanışı günümüzde oldukça yaygın ne yazık ki… 1970’lerde İngiltere’de manken “Twiggy” ile başlayan zayıflık akımı her geçen gün giderek artan bir etkiyle dünyayı sarmaya devam ediyor. Fazla kilolardan kurtulmak sağlık için gereklidir, gerçeği birçok kişi tarafından daha güzel olabilmek, istenilen birçok şeyi elde etmek için gereklidir yanılgısına dönüştü. Her gün yeni bir diyet türüyor, insanlar deli gibi mide ameliyatları mide botoksları yaptırıyorlar, bilimsel olarak uzun vade sonuçları kanıtlanmadan hızlı kilo vermek uğruna yeni ilaçlar deniyor. Sürekli alınıp verilen kilolarla sadece bedenini değil psikolojik durumunu da yıpratıyor kişi, çünkü eninde sonunda geri alınan kilolar bir başarısızlık ve umutsuzluk duygusu yaratıyor.

Bunlar bize öğretilen ve bizim de sorgusuzca kabul edip uygulamaya çalıştığımız ve uygulamaya çalışırken de eziyet çektiğimiz gerçekler. Bu eziyeti neden çekiyoruz peki? Zayıf olunca daha güzel, daha mutlu olunacağına dair yanılsıma yüzünden! Oysa daha mutlu olma çabası içinde hayatı kalori saymak, yediklerinden suçluluk duymak, istediklerini durmadan ertelemek ve bu arada da hayatı ve anı kaçırmak neden göz ardı ediliyor? Kiloluysan sadece yüzün güzel olabilir ya da kompliman niyetine “altın gibi bir kalbin” olduğu söyleniyor. Ardından da şu yorum gelir: “Yüzün çok güzel aslında, kilo versen çok hoş olursun.” İltifat mı, hakaret mi acaba?

Demem o ki, boş vermek lazım bunlara ve eğer siz de benim gibi düşünüyorsanız, hiç vakit kaybetmeden Amy Schumer’in başrolünde oynadığı I FEEL PRETTY isimli filmi izleyin. Bayılacaksınız!

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page