top of page

Kum Saati


“Bunu sana zamanın çok çabuk geçtiğini hatırlaman için veriyorum. Zaman çok değerli… Kum saatini gördükçe zamanın çabuk geçtiğini hatırla.”

Bu sabah kahve fincanımı almak için dolaba uzandığımda çok sevdiğim bir objem gözüme çarptı. Elinde sepet tutan kırmızı yanaklı küçük bir rahip… Sepetin içinde bir de kum saati vardı, ama küçük rahip benimle memleket memleket dolaşınca kırılıverdi. Benim için o kum saati hala sepetin içindeymiş gibi, oysa. Kendi küçük, anlamı büyük objenin hikâyesine gelince…

Seneler önce New York’ta Sosyal Hizmet Uzmanlığı dalında master eğitimi alırken, aynı zamanda staj yapmam gerekiyordu. Görevlerimin içinde Bronx semtinde yaşayan yaşlıları evlerinde ziyaret ederek ihtiyaçlarını tespit etmek vardı.

Bridie, İrlanda asıllı bir göçmendi. Onu tanıdığımda uzun yıllar beraber çok mutlu yaşadığı eşini yeni kaybetmişti. İlerlemiş yaşına ve iyi görmeyen gözlerine rağmen işlerini tek başına görebiliyordu, hatta otobüslerle doktora, alışverişe gidebiliyordu. Benden fazla bir talebi yoktu, sadece kocasını kaybetmiş olmanın verdiği acısını paylaşmak isterdi.

Okulumu bitirmeye yakın Bridie ‘ye veda ziyaretine gittiğimde bana teşekkür ederek kendisine ait olan sözünü ettiğim objeyi verdi, “Bunu sana zamanın çok çabuk geçtiğini hatırlaman için veriyorum. Zaman çok değerli… Kum saatini gördükçe zamanın çabuk geçtiğini hatırla.” diyerek.

Zaman gerçekten de uçtu gitti. Aradan tam on altı sene geçmiş. Ben Bridie’yi hiç unutmadım. Kendi kendine yetebilen, yaşama sımsıkı bağlı, güçlü bir kadındı. Ben ona yardımcı olmak isterken, o bana kişiliğiyle bana örnek olmuştu. Bilgeliğini, yılların getirdiği deneyimlerini kattığı sohbetlerimizin bana ne çok yardımı olmuştu. Üstelik vedalaşırken de çok önemli bir hatırlatma yapmıştı; zaman…

Bu sabah Bridie’yi ve söylediklerini yeniden hatırladım ve kendimi sorguladım. Zamanımı iyi değerlendirebiliyor muyum? Önceliklerimi hatırlıyor muyum? Bana en iyi gelen, en anlamlı anlar hangileriydi? Yaşamın içinden hızla geçerken potansiyelimi iyi kullanabiliyor muyum? Sorgulamaya devam ediyorum ama bana en çok mutluluk veren anların sevdiklerimle geçirdiğim zamanların olduğunu bir kez daha anladım.

Kum saatinden bu kadar söz etmişken, aklıma gazeteci Can Dündar’ın sözleri geldi. “Sevgiyi koydum kum saatinin dolu dizgin akıp giden kumlarının her bir zerresine. Çünkü bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan damıtılıp gelen. Yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllarından geriye. Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan. Ötesi yalan.”

Geriye kalan zamanımızla, koşullarımıza rağmen yaşam hikâyemizi anlamlaştırmak ve güzelleştirmek mümkün… Kendimize ve başkalarına zaman ayırarak, duyarlı davranarak, anlayarak, duyarak, görerek, severek yaşamaya “yaşamak” denmez mi?

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page