Başarma Hırsı ve Beraberindeki İkilem
top of page

Başarma Hırsı ve Beraberindeki İkilem


Genç adam dolmuştan Şişlide indi. Amerika’dan döneli henüz birkaç gün olmuştu. Ve işte ta oralardan özgeçmişini yollayıp da işe kabul edildiği koca holdingin merkez binası karşısında duruyordu. Bin dolarla gittiği ABD’de okumuş, bu arada Harvard Üniversitesinden de mezun olmuş, birkaç sene orada çalışmış ve Türkiye’ye dönme vakti geldi diyerek elli bin dolarlık birikimiyle anayurduna dönmüştü.

Birazdan iş kontratına imzasını atacak ve Türkiye’deki kariyerine ülkenin bu önde gelen kuruluşunda başlıyacaktı.

Saatine baktı. İmza toplantısına geç kalmak istememiş, evden erken çıkmıştı. Randevuya daha yarım saati vardı. Bu vaktimi nerede geçirebilirim diye düşünerek etrafına bakındı. Elli, yetmiş metre ilersinde başka bir dev holdingin tabelasını gördü. Belleğini tazeledi. Holding sahibinin oğluyla kolejde sınıf arkadaşı olduğunu anımsadı. Bürosunda ise bir çayını içer, hem onu görmüş, hem de vaktimi doldurmuş olurum diye düşünerek binanın kapısına yöneldi.

Sınıf arkadaşı gerçekten de ordaydı. İki eski kolejli konuşmaya başladılar. Geçen yıllarda neler yaptıklarını anlattılar birbirlerine. Sohbetin onbeşinci dakikasında kahramanımız arkadaşından reddedilemiyecek bir iş teklifi almıştı. Hemen ıkıla sıkıla diğer holdinge telefon edilip özür dilendi ve gencimiz kariyerine kontrat imzalamaya geldiği holdingde değil de arkadaşının babasının holdinginde başladı.

Gerisi tarih.....

Genç adam bankacılık kariyerine başladığı bu holdingde büyük başarılara imza atıp meteor hızıyla yükseldi. Yıllar sonra kendi bankasını kurup orada da mucizeler yarattı. Öyle ki on yıllar sonra bankasını Türkiye’de o güne kadar pek duyulmamış 5,5 milyar dolar gibi inanılmaz bir rakkama yabancı bir bankaya sattı.

Bu gerçek yaşam öyküsünün başına bakıp da ‘’işte doğru zamanda, (yarım saatlik erken gelmeyi hatırlayın), doğru yerde, (iki holding merkezinin birbirine bu derece yakın olması) olmanın başarıdaki inanılmaz yeri ve önemi diye düşünebilirsiniz.

Kulunuz aynı fikirde değilim. İnancım o ki iyi eğitim alma uğruna küçük yaşında uzak bir şehirde yatılı okumayı yeğliyen, (kendisi İzmirli’ydi), zile basıp annesinin kapıyı açmasını beklerken bile yabancı dilde kelime ezberliyerek zamanını değerlendiren, ABD’de okurken dahi çalışıp para kazanabilen bu derece başarıya odaklı, çalışkan ve kapasiteli biri, şartlar ne olursa olsun, bir yerde başarıyı yakalayacaktı.

Kahramanımız çalışma hayatında bankacılıkla sınırlı kalmadı. Birçok sektöre el attı ve başarılı oldu. Ama başarıyı sadece maddi varlıkla ölçmeyecek kadar akıllı ve etik değerlere sahip bir kişiydi. İki çocuğunu en iyi şekilde eğitip holding bünyesine katmayı başardı. Ülkenin en büyük yardımseverlerinden biri oldu. Ve kendi değerlendirmesiyle en büyük başarısını çok güzel yetiştirdiği ailesinin yanı sıra, kendi adını verip kurduğu Üniversite olarak görüyor. Gerçekten de kısa bir geçmişe sahip Üniversitesi Türkiye’nin ilk beşi arasında gösteriliyor bugün.

Doğru, son derece yoğun çalışma temposu iki çocuğunun da doğumunda eşinin yanıbaşında olmasını engelledi. Yurtdışındaydı. (Bugün babaların doğum odasına annelerle beraber girdiklerini anımsarsak!).Muhakkak ki kendine ve ailesine ayırabildiği zaman konusunda çok ödün vermek zorunda kaldı. Buna karşılık ailesine, iki evladına pek az babanın verebileceği olanaklar sunabildi, elli binden fazla çalışanına iş imkanı sundu. Kendi parasıyla kurduğu üniversitesinde binlerce eğitimli genç yetiştiriyor. Bütün bunlardan büyük mutluluk olabilir mi? Başarma hırsının gerek kişiye, gerekse -bu örnekte görüldüğü gibi- topluma verdiği kocaman katkı ve mutluluk.

Buna olsa olsa şapka çıkartılır ancak.

Bu yaşam öyküsü bana aynı zamanda rahip Norman Vincent Peale’in kesinlikle katıldığım bir deyişini hatırlattı:

Başarı ile başarısızlık arasındaki fark, çoğu zaman, bir kilometre daha yürümek, bir saat daha fazla çalışmak, bir kapı zili daha çalmak, bir telefon konuşması daha gerçekleştirmek, bir ufak gayret daha göstermekten geçer.

Ama...

Bana yazın okuduğum bu yaşam öyküsünü anımsatan, birkaç hafta evvel İYT sitesinde yayınlanan yazarımız Y. Barokas’ın ‘’Bir Kipur Öyküsü’’ başlıklı yazısı oldu. Bu Hasidik öyküde daha çok, daha da çok toprak hırsına yenik düşen bir adamın en sonunda bir tabutluk toprak parçasıyla -ve hayatını kaybetmiş olarak- yetinmek zorunda kalması çarpıcı bir şekilde anlatılıyor.

https://www.turkisrael.org.il/single-post/2018/09/16/Bir-Yom-Kipur-%C3%B6yk%C3%BCs%C3%BC%E2%80%A6

Çok takdir ettiğim sanatçı, yazar ve düşünür Zülfü Livanelinin de bu konuda ilginç fikirleri var. Birkaçına değineyim:

“Son yıllarda gittikçe güçlenen bir duyguyla ‘başarılı olma’ denilen soyut virüsü reddediyorum. Daha çok ün, daha çok para, başka insanlar üzerinde daha çok otorite, daha çok şu, daha çok bu... Peki bütün bunlar neye yarıyor?

İnsanın derinliği mi artıyor, duyguları ve dünyayla uyumu mu gelişiyor? Hiçbiri olmuyor bunların.

Hiçbir ‘başarı’ küçük bir kız çocuğunun gülüşündeki mutluluğu yaratamaz. Hiçbir ‘ün’, baharın ilk günlerinde omzunuzu ısıtan güneş kadar değerli değildir.

Bir insanı sevmenin derinliği hiçbir iktidarla kıyaslanamaz. Mutluluk insanın kendi yaşamında küçük görülen, horlanan insan ilişkilerinde ve doğayla uyumunda…

‘Başarı’ istiyen, ‘iktidar’ için çırpınan, ‘şöhret’ için aklını oynatan insanlar…

Buyurun, devam edin, aynı trende yolculuk etmiyoruz”

Bunlar Livanelinin düşünceleri.

Peki, sizlar altmışlı, yetmişli yaşlarına varan ve yaşam bilançosunu zaman zaman gözden geçiren ruhları genç sevgili okurlarım, sizler hangi trendeydiniz?

Bir ucunda ‘Başarı hırsı’ ve diğer ucunda ise ‘küçük kızın gülüşünün mutluluğunu yakalama’ olan skalanın neresinde yer aldınız?

Ya sizler, yirmili, otuzlu, kırklı yaşlarındaki sevgili genç okurlarım, sizler bu skalanın neresinde yer almayı yeğliyorsunuz?

Sanırım düşünceleriniz ve tercihleriniz hangi yönde olursa olsun, ‘’DNA’’ inizin de bu konuda söyliyeceği olacaktır her zaman.

Skalanın neresinde olursanız olun, mutlu olun, mutlu edin ve mümkünse de topluma bir katkınızla anılabilin.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page