Yazımızın yayına girdiği bugün (22 Ağustos 2018), yakın tarihin en tartışmalı Avusturya Yahudisi doksanıncı doğum gününü kutluyor... Viyana’nın yanıbaşındaki Baden kasabasında 1928’de dünyaya gelmiş, vatanının Nazi Almanyasına katıldığı 1938 yılında ailesiyle birlikte Macaristan’a sığınmış ve uzun bir yolculuktan sonra 1951’de yeniden Viyana’ya dönmüş olan gazeteci/aktivist Karl Pfeifer, bundan iki ay önce (nihayet!) “Avusturya’ya Yapılmış Hizmetler İçin Altın Şeref Ödülü”nün sahibi oldu.
1998 yılının bir Mayıs gününde, o sıralarda yazılarımla katkıda bulunduğum Şalom Gazetesi’nden telefon ettiler: Ansızın ziyaretlerine gelmiş olan Avusturyalı bir gazeteci ile acaba söyleşmek ister miydim? Aynı günün akşamı buluştuk ve Pfeifer ile tanışıklığımız/dostluğumuz böylece başlamış oldu; “Rahat Durmayan Kalemşör” başlığı ile 22 Temmuz’da yayınlanan uzun söyleşinin başında ise onu okurlara şöyle tanıtmıştım:
“Yetmiş yaşına merdiven dayamış olmasına karşın, hareketliliğini ve mücadeleci ruhunu halen içinde taşıyor Pfeifer; Viyana Yahudi Cemaati’nin aylık ‘Die Gemeinde’ (‘Cemaat’) dergisinin yazı işleri müdürlüğünden emekliye ayrıldıktan sonra da gene de çeşitli basın organlarında serbest gazeteci olarak çalışmaktadır. Ülkemizde daha önce de bulunmuş, geçtiğimiz yıl geniş çaplı bir Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu gezisine katılmış; buralara, Türk halkının yalın duygularına ve özellikle yabancılara karşı olumlu tutumuna hayran... Ancak Türkiye’ye ilk gelişi, 50 çocuğun oluşturduğu bir kafilenin içinde 1943 yılının karanlık Avrupa’sından o zamanın Filistin’ine göçü sırasındaydı. ‘Küçük bir grup olarak Macaristan’dan tren yolu ile İstanbul’a kavuşabildik. Haydarpaşa istasyonuna varışımızı ve nasıl karşılandığımızı bugünmüş gibi anımsıyorum. Buradaki Yahudi Cemaatince birkaç gün Pera’da konuk edildik, daha sonra bir gemi ile Asya kıyısına geçtik ve oradan kısmen tren, kısmen kara yolu ile Filistin topraklarına ulaştırıldık. O günden bu yana Türkiye topraklarında görmüş olduğum dostluk ve yardımseverliği unutamadım.’
Karl Pfeifer, Nazi soykırımını yadsıyanlara, bu dönem ile ilgili olarak saptırımcılığa (revizyonizme) kaçanlara, Neonazizme, Yahudi düşmanlığına ve bugünlerde özellikle orta Avrupa’da hortlayan yabancı kıyımına karşı bayrak açmıştır. Bundan iki yıl önce ’Nicht immer ganz bequem…’ (‘Hiç de rahat olmaksızın…’ olarak çevirebileceğimiz) başlıklı yirmi yıllık yazılarını içeren bir kitabı yayımlandığında, Simon Wiesenthal bu yapıt hakkında ‘gençlerimiz bu yazılardan, aile içinde pek konuşulmayan konuları öğrenebilirler’ yorumunda bulunmuştu.”
İsrail Devleti’nin kuruluşuna kadar önce bir kibbutz’da yaşamış olan, 1946’da ise seçkin Palmah birliklerine girdikten sonra genç IDF’de de görev alan Karl Pfeifer 1948 savaşına katıldı ve 1949 yılında ordudan ayrılarak çeşitli işlerde çalışmayı denedi, ancak ekonomik nedenlerle 1951’de Avusturya’ya dönmeyi yeğledi. Orada otelcilik eğitimi görerek bir müddet bu branşta çalıştı, ardından ise İsrail radyosunun Viyana muhabirliğini yaptı ve serbest gazeteci olarak değişik gazete ve dergilerde yazmaya başladı. Bu bağlamda Avrupa’da hortlayan ırkçılığa ve ülkesinde halen sürmekte olan antisemitizme ateşli yazılarıyla karşı çıkmış, 1982-1995 yılları boyunca yönettiği “Die Gemeinde” dergisinde ise Avusturya’nın üçüncü büyük partisi, sağ eğilimli FPÖ’nün genç başkanı Jörg Haider ile 1993’de büyük yankılar uyandıran kışkırtıcı/tartışmalı bir söyleşi yayımlamıştı.
Pfeifer’i tüm ülkede ve Avrupa çapında tanıtan asıl medyatik çıkışları 1995’de start alır. Siyasal bilgiler öğretim üyesi Prof. W.Pfeifenberger, FPÖ’nün yıllığında yayımlanan bir yazısında Yahudi toplumunun 1933’de “Almanya’ya savaş çağrısında bulunduğu”nu iddia etmiş, dahası İkinci Dünya Savaşı’nı körükleyen “ana neden” olarak “uluslarası Yahudi komplosu”nu göstermişti. Bilindiği gibi, Yahudi lobbyciliğinin “savaş nedeni”ni oluşturduğu suçlaması, Neonazi ideologlarının pek sevdikleri “fail - kurban” tanımlarının ters-yüz edilmesinden başka bir şey değildir! Bu tür kaba saptırmalara dayanamayan Karl Pfeifer, “Die Gemeinde”deki bir yazısında Pfeifenberger’in “Nazi çığırtkanlığı”nda bulunduğunu ileri sürer... Bu yayın üzerine Pfeifenberger, gerek Pfeifer’e gerekse Viyana Yahudi Cemaati’ne karşı Viyana Ceza ve Ticaret Mahkemeleri’nde iki ayrı dava açar, ancak yakın tarih akademisyen-bilirkişilerinden istenen yorumlar üzerine her iki duruşmada Pfeifer ve VYC’nden yana karar çıkması sonucu davalar düşer. Aynı dönemde bakanlık tarafınca profesörlükten azledilen Pfeifenberger’in mahkeme kararını temyize götürmesi de sonuç vermez, keza “Nazizm propagandası” yaptığı ve o karanlık dönemin “uluslarası Yahudi komplosu” gibi asılsız bir iddia kullanarak gerçek dışı beyanlarda bulunduğu yargı yoluyla da teyid edilmiş olur...
Ne var ki, Karl Pfeifer’e karşı yürütülen karalama kampanyası orada bitmemiştir! Bu kez, çift yenilgisine dayanamayan eski profesörün kendi yaşamına kıyması üzerine FPÖ’ye yakın sağ eğilimli “Zur Zeit” dergisi, onu “intihar azmettiricisi” olarak adlandırır ve “bu Yahudi gazeteci, Prof. Pfeifenberger’e karşı yürütülmüş hukuki heyelana yol açmıştır” iddiasında bulunur. Bunun üzerine dergiye dava açan Pfeifer, yerel duruşmalardan yenik çıkar, ancak konuyu getirdiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafınca 2007 yılında haklı bulunur ve Avusturya Devleti ona tazminat ödemeye mahkum edilir !
Avrupa medyasında büyük yankı uyandıran bu son çekişmedem bir yıl sonra yaşamı ve çalışmaları hakkında dokümanter bir film yapılan Karl Pfeifer (ilgi duyanlar için: https://vimeo.com/124834106, son 15 yıldır okullar ve liberal tutumlu derneklerde sürekli olarak ırkçılık ve antisemitizme karşı konuşmalar yapıyor, faşist ideolojilerin Avrupa’yı nerelere götürdüğünü genç kuşaklara anlatmaya, aynı hataların tekrarlanmaması için ikazlarda bulunmaya çalışıyor...
Viyana’yı her ziyaret ettiğimde kendisi ve ona önemli manevi desteklerde bulunan eşiyle buluştuğum Karl Pfeifer’i İstanbul’da daha iki kez konuk edebildik. Bunların ilki, sanırım 1999 veya 2000 yılında bir derneğimizde vermiş olduğu “Avrupa Antisemitizmi” konulu konferans; ikincisi ise 2015 yılında Aşkenaz Sinagogu’nda yapılan Yom haShoah anma toplantısındaki konuşma içindi. Bu etkinliği İstanbul Avusturya Kültür Ofisi ile birlikte gerçekleştirmiş, Viyana Büyük Sinagogu Başhazanı Shlomo Barzilai’ı da gerek aynı akşam, gerekse bir gün önce Neve Şalom Sinagogu’nda bir kantoral konser için davet et(tir)miştik. “Holocaust Survivor” kimliği ile Yom haShoah toplantısında Avrupa’nın o karanlık yıllarında geçen çocukluğuna da değinen sarsıcı konuşması Şalom Gazetesi’ndeki şu haber metninde de yer alıyor: http://salom.com.tr/haber-94832-holokostu_anarken_yahudilik_gururumuzu_hatirladik.html
Doğduğu ve ömrünün çok büyük bir bölümünü geçirdiği Avusturya’da kendisine zaman zaman “pis kokan Yahudi”, “kışkırtıcı”, “intihara azmettirici”, “komünist” veya “ABD casusu” gibi tanımlar yakıştırılmış olan Karl Pfeifer’e doksanıncı yaşını bitirmeden az önce bu ülkeye “Yapılmış Hizmetler İçin Altın Şeref Ödülü”nün verilmesi, sevindiricidir kuşkusuz – hele bugünkü hükümet koalisyonunda “aşırı sağcı” olarak nitelendirilen bir partinin bulunmasına karşın! Buradan, gerçek demokrasilerde dürüst ve yılmayan aktivistlere gene de değer verildiğini anlıyor ve “keşke daha çok Karl Pfeifer’ler olsa” diyor, kendisiyle eşine daha uzun yıllar boyunca çalışma azmi, sağlık ve mutluluklar diliyorum...