Herkes konuşuyor. Ağzı olan, olmayan… her konuda fikri var. Ne olduğu ise hiç fark etmiyor… Önemli olan konuşmak...
Sadece konuşmak.
Pek bir seviyoruz konuşmayı. Tartmadan, düşünmeden, sonucunun ne olacağını, hangi yuvayı yıkacağını, hangi ailenin geçimini kötü etkileyeceğini bilmeden…
Önemli olan vakit geçirmek olsun işte… Ne fark eder ki? İki laf etmenin ne zararı olur allahaşkına?
Oluyor. Çok oluyor. Zararı çok büyük… Bu yüzdendir ki dinimizde büyük bir günahtır laşon ara... Aileleri yıkar, dağları devirir… Sen konuşur gidersin ve izi çok derin kalır.
Ben İsrael'de bu en çok yardıma ihtiyacımız olan zamanlarda göçün sancılarını üzerimizden atamamışken, anadilimizi konuşan bir avuç insanın birbiri hakkında bu kadar rahat atıp tutmasını anlayabilmiş değilim. Üstelik enerjilerini çalışmaya, üretmeye, İbranice öğrenip İsraelli olmaya yönelteceklerine bu tarz konularda sıkışıp kalmaları da ne kadar yazık.
Oysa yapacak o kadar çok iş var ki... Daha bebeğiz, emekliyoruz, yolun taa başındayız.
Bizler yok olmaya yüz tutmuş, kabuk değiştirme sancıları çeken bir cemaatin bireyleriyiz. Bizlerin kendi kimliğimizin doğum sancılarını çekerken başkasının sürecini zorlaştırmaya hakkımız yok.
Bilip bilmeden laf üreteceğimize, tek evimize, memleketimize yararımız dokunsa fena olmaz hani...
Hem hayat kolaylaşır, hem de kafamızda dolaşan gereksiz kelimeler ve düşüncelerden yer açılır daha önemli şeylere.
Bir düşünün. Hayat sandığınızdan çok daha basit… Her gün aynı, herkesin hayatı kendine…
Elmalar ve armutları karıştırmayın… Rahatlayın biraz. Sonuçta ikisi de meyve öyle değil mi ama?