YAŞAM  VE  ÖZGÜVEN
top of page

YAŞAM  VE  ÖZGÜVEN


Merhaba sevgili okuyucularım, işte yine birlikteyiz. Bu geçen on beş gün sizlere neler getirdi bilemiyorum ama bizim günlerimiz yine oldukça hareketliydi.

Konserden hemen sonra telefonda ve sosyal medyada tebrik yağmuruna tutulduk. Takdir edersiniz ki bu çok gurur verici ve sevindirici bir şey, nedir ki insana farklı sorumluluklar yüklüyor. Yeni şeyler üretmek, yeni olasılıkları değerlendirmek gibi.

Bu arada yeni bir kitap yazmaya başladım. Bu kitap aslında benim otobiyografim ama gerisinde 62 yıllık sosyal ve siyasal yaşanmışlıklar var. Yani arka planda Türkiye’de yaşanan olaylar, insanın içindeki ikircikli duygular. Gitmek mi zor, kalmak mı zor? Bazı şeyler yaşanmadan anlaşılamıyor. Zamanında giden de, ya da olduğu yerde sayan da, tam olarak birbirini anlayamaz. Karşılıklı atışmalar, sataşmalar, suçlamalar, aşağılamalar oluşur.

Son zamanlarda özellikleri toplumumuzu ilgilendiren sosyal medya sitelerinde, bu tür tartışmalara sık sık rastlar oldum. Hani bir araya gelseler, insanlar neredeyse kafa göz bir birlerine girecekler. Biliyor musunuz bu beni çok rahatsız ediyor. Bu yazışmaları okuduğum zaman midem bulanıyor. Biz ne zamandan beridir “siz”, “biz” olduk? Ben küçükken, hatırlarım babam “Kol İsrael” radyosunun Ladino dilinde yayınlanan haberlerini dinlerken, parazitler arasında uzaklaşan konuşmaları dinlemek için, radyonun içine girerdi adeta. Eğer savaş ortamı varsa, evdekiler sevinci ve hüznü hep gözyaşları içinde dinlerlerdi. Ben o küçücük yaşımla yarı anlar, annemlere sorular sorardım. Minik yüreğim pıt pıt atardı.

O zaman siz-biz yoktu. Biz ne zaman böyle olduk? Siz-biz diye bir şey yok. Biz hepimiz bütün dünya üzerinde biriz, hep bir olarak kalacağız. Kendimizi değil –bizi- düşüneceğiz. Dünyanın her hangi bir yerinde, bizi incittikleri zaman, hep beraber incineceğiz. Beraber gülüp, beraber ağlayacağız. Tanrı’nın koruyucu gölgesi hepimizin üzerindedir. Unutmayın, sürüden ayrılanı kurt kapar.

Şimdi biraz da Eurovision’dan söz etmek istiyorum. Büyük bir tesadüf eseri, yarışmanın yayınlanacağı gün, yani cumartesi günü arkadaşlarımızla sinemaya gittik.” I Feel Pretty” adında romantik komedi bir filmdi. İşin aslında ben böylesi filmlerden fazla hoşlanmam. Yani çok gençken severdim ama şimdilerde beynimi terleten konulardan hoşlanıyorum. Her ne ise…

Filmin ana teması “özgüven” di. Yani eğer kendine güvenin tam ise, fazla güzel, bilgili veya cazip değilsen bile, eğer özgüvenin varsa, bazen ummadığın zirvelere tırmanabilirsin. Bu kadar tesadüf olamaz dercesine, o gece evde Eurovision Şarkı Yarışması’nı izledim. Sahneye çıkan başta dört sunucu genç kadın ve ülkelerini temsil eden şarkıcı kızlar, hepsi de afet-i devrandı. Sonra sahneye bizim Neta Barzilay çıktı. O anda ortalık yıkıldı. Kız herkesi ezdi geçti. Birinci oldu. Hem de halkoylarıyla. Hani politik oyunlar var diye ısrar edip dururuz ya her sene, valla ben artık buna inanamıyorum. Yetenek ve özgüven ikilisi bütün barajları yıkıyor.

Televizyonda yayınlanan bir röportajda Neta’nın annesi şöyle anlatıyordu. Kızının, okul yılları çok kötü geçmiş. Şişman bir çocuk olduğu için her zaman arkadaşları tarafından dışlanır, onla alay ederlermiş. Genç kızlık ve askerlik dönemi de çok parlak değilmiş. Ama kızın çok önemli bir yeteneği varmış. Güzel sesi. Neta, yaşamakta olduğu Ramat ha Sharon’daki bir özel müzik okuluna giderek enstrüman çalmayı öğrenmiş, müzik bilgisini çok geliştirmiş.

Dürüst olmam gerekirse, Neta ve şarkısını önce çok yadırgadım. Bu konuyu büyük oğlumla konuştuğumda, bana çok kızdı ve adeta bağırarak bu ön yargım yüzünden beni çok ayıpladığını söyledi. Vallahi ağlamaklı oldum. Bu tombul kız yüzünden oğlum bana kızmıştı. Nedir ki ben her zaman kendimi çok sorgularım. “mea culpa” yaparım. Eve geldiğimde You Tube’u açtım, Neta’nın oradaki tüm şarkılarını tek tek dinledim. Hepsi de çok özel… kendine özgü… çok çekici… hele” A-Ba-Ni-Bi” şarkısını tek telli bir gitarla ve parmaklarıyla perküsyon yaparak, öyle bir yorumlamış ki ağzım açık kaldı. Şarkıyı soft jazz şeklinde yorumlamış. Müthiş!

Yine aynı konuya geldik. Yaşıtlarının bir zamanlar alay ettiği kız, dün gece Kikar Rabin’de söylediği “Toy” adlı şarkısıyla herkesi yerinden hoplattı. Başbakan Netanyahu onu kutladı, hava alanında devlet erkanı gibi karşılandı. Kız da her şeyin tadını doya doya çıkarıyor. Müthiş bir özgüveni var, o denli ki insana şirinlikten öte, güzel görünüyor. Tatlı, neşeli ve sevimli…

Hayatta her şeyden bir ders çıkarmak lazım; en olamazlar bile bir gün olur, hem de en iyisinden olur. Yeter ki biz inanalım, çalışalım ve etrafımızdaki herkese, hak ettiklerinden daha fazla anlam yüklemeyelim.

Kalın sağlıcakla. Tanrı hepimize iyilikler dağıtsın. Ama, size ve bize değil, HEPİMİZE!

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page