MOŞİKO: Gerçek bir yaşam ve Aliya Öyküsü
top of page

MOŞİKO: Gerçek bir yaşam ve Aliya Öyküsü

Romanya asıllı bir dostumdan dinlediğim bu gerçek yaşam öyküsünü aktarmak istiyorum. Romanyalı dostumun komşusu Türkiye kökenli… Dilerseniz adını Moşiko koyalım.

1979 yılının başları. 12 Eylül İhtilali evveli. Türkiyede, değil üniversitelerde, liselerde bile sağ- sol çatışmalarında gencecik öğrenciler öldürülüyor. Çatısmalar ve terör tavan yapıyor. Bu durumdan ciddi rahatsızlık duyan bir kitle yurtdışında bir ara vermenin yollarını arıyor.

Bunların arasında hedeflerine İsraeli veya Avrupa ülkelerini koyan bazı Yahudiler de var. Mühendis diplomalı Moşiko da İsrael’de daha kolay iş bulurum deyip, daha evvel göç etme kararı almış üç çift arkadaşının kervanına katılarak, 79 yılının Şubat ayında İsrael’e ayak basıyor. Bu İsrael’e ikinci gelişi. İbranice kelime haznesi Şalom kelimesinden ibaret...

Bildiği şarkıysa sadece Hava Nagila.. Ne dindar, ne de siyonist.

Onbir aylık bir sürede lisanı öğreniyor ve tam süre dolduğunda mesleğiyle ilgili bir şirkette işe alınıyor.

Göçmen yurdundan bir eve taşınma zamanı geliyor. Beyaz eşyaların satın alınması gerek.

Allenby’de bir dükkâna girip eşya bakıyorlar eşiyle. Çok kırık İbranicesiyle dükkân sahibine ödemelerin nasıl yapılabileceğini soruyor. Aldığı cevap aşağılayıcı; “ Okuma yazman yok mu?” diye soruyor nazik dükkân sahibi. “Bak, şuradaki tabelada yazıyor”. Ağlamamak için kendini zor tutup dışarı çıkıyor; cevap verecek kadar İbranicesi yok çünkü. Yılmıyor. İyi ki ülkede buzdolabı satan başka yerler de var.

İşe giriyor. Lisan sorunu özellikle pazarlamada çalışan biri için büyük problem... Yılmıyor, yavaş yavaş müşterileriyle iyi bağlar kurmayı başarıyor. Unutamadığı olaylardan biri de Roş Haşana bayramında ülkede adet olduğu üzere kendisine verilen bayram primi. Bugünün parasıyla belki de elli şekel birşey. Pek de bir mühendise veya satış müdürüne verilecek bir bayram hediyesi değil. Yılmıyor, devam diyor. Bu arada 79 yılında onun gibi ülkeye göç edenlerin büyük kısmı gerek geçim zorluğu yüzünden, gerekse de Türkiyede asayiş durumu düzeldiğinden, anavatanlarına dönüyorlar.

Moşiko inatçı -veya sebatkâr. Yılmıyor, devam diyor. Yıllar yılları kovalıyor. Moşikomuz zamanla kendi işini kuruyor, branşında çok iyi bir yere gelmeyi başarıyor. Yaşlandıkça şirketin taze kan gereksinimi artıyor. Sadece üç oğlu var Moşikonun. İsraelde oğulların işe girme olasılığı Türkiye’dekinden çok daha düşük. Hiçbiri istemiyor işi. Ne de olsa liberal bir ülkenin liberal ebeveynleri çocuklarını iş konusunda zorlıyacak değiller ya. Bu durumda değişik seçenekler masaya konuyor ve sonuçta şirket bir holdinge satılıyor.

Geçenlerde, tam yetmişinci doğum gününü kutladığı sabah, Moşiko ilk işe girdiği patronundan bir telefon alıyor. Gerçi aldığı yüksek (!) bayram hediyesini unutamıyan Moşikonun ex patronuyla ilişkisi iyi ama yine de patronunun onun yetmişinci doğumgününü kutlamak amacıyla telefon etme olasılığı sıfıra yakın.

Moşiko yanılmıyor. Patronunun telefon etme sebebi bambaşka. O gün işe yeni bir eleman almış eski şirketi. Bu eleman da mühendis, bu da genç ve en önemlisi bu da yine Türkiye’den çok kısa bir süre önce gelmiş bir Türk göçmen. Onu bildirmek için aramış. Tarih tekerrürden ibarettir diyenler ne de doğru demişler...

Aradan hemen hemen iki nesil geçmiş. Yeni bir göç dalgası bir miktar Türk Yahudisini daha İsrael kıyılarına getiriyor. Bizim Moşikonun yeni göçmenimize oranla avantajı ne, biliyor musunuz?

Ne oğulları ne de torunları yeni göçmenimizin çektiği sıkıntıları yaşamıyacaklar, artı, tam anlamıyla aidiyet hissettikleri bir ülkeye sahip olacaklar.

Yeni göçmenlerimizin de yolları açık olsun!

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page