Batı Avrupa’nın Yeruşalayim yanılgısı
top of page

Batı Avrupa’nın Yeruşalayim yanılgısı


Geçtiğimiz hafta BM Genel Kurulunda 128 üye Trump’ın Yeruşalayim kararına karşı oy kullandı. Yaptırımı bulunmayan bu karar uygulama yönünden fazla bir anlam ifade etmemekle birlikte şu gerçeği ortaya koymaktadır; kuruluşundan bu yana 70 yıl geçmesine rağmen pek çok ülke hala İsrail’in kendileri gibi egemen ve bağımsız bir devlet olduğu gerçeğini içlerine sindirebilmiş değiller. Bu olgunluğa erişmeleri de hayli zaman alacağa benziyor.

BM Genel Kurulunda, karar lehine oy kullanan ülkelerin Yahudilik ile Eretz İsrael, Har HaBait (Tapınak Tepesi) ve Kotel HaMaaravi (Ağlama Duvarı) arasındaki tarihi bağı inkâr etmeleri şaşırtıcı değil. *

Arap dünyasına göre İsrail haritadan silinmesi gereken bir ülke olunca kendi başkentini belirleme hakkına da sahip olmaması son derece doğal...

Oysa Batı Avrupa ülkelerinin Yeruşalayim’in başkent olarak tanınmasına karşı tutumları ne Hıristiyanlığın tarihsel yapısından kaynaklanan antisemit geçmişleri, ne geçmişteki pogromlar, ne Nazi vahşeti, ne de günümüzde henüz tam olarak bertaraf edilemeyen nefret tohumlarının varlığı ile açıklanabilir. Ne yazık ki bazı Avrupa devletleri henüz Trump’ın açıklaması ile ortaya konmak istenen mesajı anlayabilmiş veya daha doğrusu benimseyebilmiş değiller.

Ortadoğu coğrafyası ortaya çıkan IŞİD, Şii terörü gibi unsurlar nedeni ile yeni tehditlere gebe iken, aynı zamanda bu oluşumlar bölgede farklı dengelerin ortaya çıkarmasına da neden olmaktadır. Sünni ülkelerin önemli bir kesimi temel sorunun Filistin-İsrail ihtilafı olmadığını, Şii ve İran’ın gerçek tehlikeyi oluşturduğunu anlamış durumda. Mısır, Suudi Arabistan gibi ılımlı Sünni devletler ile İsrail’in çıkarlarının bu açıdan örtüştüğü ortadadır.

Bu durum henüz söz konusu ülkeler tarafından alenen dile getirilmemekle birlikte Mahmud Abbas’a İsrail ile bulunacak iki devletli çözüm dışında da farklı çıkış yollarının desteklenebileceği türünden mesajların halının altından iletildiğinden şüphe yoktur. Trump’ın uyuşmazlığın çözümü yolunda kullandığı “tek devletli veya çift devletli” ifadesi bir dil sürtmesinden ibaret olarak algılanmamalıdır. Ürdün ise sınırında bir terör devletine dönüşebilecek ve hanedanlığını tehdit edebilecek bir güç yerine İsrail’i komşu olarak görmeyi tercih edeceği açıktır. **

Fransa’nın başını çektiği Avrupa ülkeleri ise eski gözlükler ile durumu değerlendirmekte, tüm sorunların kaynağı olarak hala Filistin-İsrail uyuşmazlığını görmekte, İran faktörünü bilerek veya çıkarları gereği hasıraltı etmektedirler. Durum öyle olunca da İsrail-Filistin uyuşmazlığının çözümlenmesi için İsrail’e baskı yapmanın stratejik doğruluğuna inanmaktadırlar.

Ancak şimdilik Trump’ın kararına karşı çıkan Avrupa ülkelerinin bu tarihi yanılgıdan dönmeleri kaçınılmazdır.

Holokost inkârı bu defa yeni bir kılığa bürünerek Yeruşalayim’in inkârına dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Tarihin akışını değiştirmek ve çemberi geriye çevirmek mümkün değildir. ABD bayrağı Yeruşalayim’deki elçilik binasında dalgalandığında bu Berlin duvarının yıkılmasına benzer tarihi bir an olacaktır.

*) Kent yalnız Yahudiler için değil İsa’nın göğe yükseldiği farz edilen Kutsal Mezar Kilisesi nedeni ile Hıristiyanlar ve Kubbet-us-Sahra ile Mescid-i Aksa sayesinde Müslümanlar için de büyük önem taşımaktadır.

**) Barış yolunda klişeleşmiş ifadelerin dışında çözüm yollarının arandığını belirtirken bu satırların iki devletli çözüme karşı olduğum şeklinde algılanmaması gerekir.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page