top of page

1917 (Balfour) ile 2017 Bağımsızlık Referandumları


100. yılını idrak ettiğimiz Balfour Deklarasyonu İsrail devletinin kurulmasına giden yolu açtı ise neden 2017 Irak Kürdistanı ve Katalonya referandumları aynı umutları aşılamıyor?

1917’de Büyük bir dünya savaşının sonuna yaklaşılıyordu. Aynı yıl Rusya Çarlığı çöktü, bir iki yıl içerisinde Avusturya Alman ve Osmanlı imparatorlukları yok oldu. Kaotik ortamda, biraz da ABD Başkanı Wilson’un ilkeleri sayesinde, onlarca yeni (veya eskinin devamı) ülke bağımsızlıklarına kavuştular. Birçoğu da söz verilmesine rağmen bağımsız olamadılar (Ermenistan, Kürdistan vb). İngiltere Yahudi Yurd’una (Jewish Homeland) yeşil ışık yakarken büyük devletlerden itiraz gelmedi. Bugün 2017’deyiz. 2. Dünya Savaşından sonra kurulan düzen ana hatlarıyla halen geçerli. Ortadoğu’da oluşan ülkelerin hemen tamamı İngiliz ‘Foreign and Colonial Office’ tarafından tasarlandı. İsrail karşıtlığı dışında kurulan devletler (veya irice emirlikler) komşularından veya Güvenlik Komisyonu üyeleri tarafından dışlanmadılar. Bir ara karışık ortam 1. Körfez Savaşında meydana geldi ve fırsattan istifade Kuzey Irak’ın Kürt halkı yarı-bağımsızlıklarını kazandılar.

Esasında İngiltere Yahudilerin Filistin’de yerleşmelerine yol açan deklarasyondan 1930’ların sonlarına doğru pişmanlık duyarak vazgeçmeye başlamıştı bile. Fakat ‘atı alan Üsküdar’ı geçer’ misali Yishuv, kurumlarını kurarak güçlendiriyordu. 1912’de Technion ile başlayan üniversite akımı, 1918’de Yeruşalayim’de İbrani ve 1934’de Rehovot’ta Weizmann Enstitüsü ile devam etti.

Sohnut (Yahudi Ajansı) 1929’da tesis edildi ve devletin kuruluşuna kadar yarı hükümet görevi görüyordu. Koruma ve savunma amaçlı Haganah 1921’den beri faaliyete geçmişti. İsrail Merkez Bankası’nın 1954 yılında kurulmasından önce ayni vazifeyi yüklenen Leumi (Ulusal Banka) 1902’de Yafo’da Anglo-Filistin bankası olarak ilk şubesini açıyordu.

Tüm bu kurumlar işleyecek olan bir devletin ilk nüveleriydi. Bağımsız olmak isteyen diğer milletler de örgütlenmelerini bu düzeye getirmişler miydi?

Irak Kürdistan’ı bir dereceye kadar kendini geliştirdi. Parlamentosunu kurdu, savunması için Peşmergaları örgütledi, 1968’den sonra üniversitelerini açtı...

Fakat eksik olan Kürt Diaspora’sının yoğun bir şekilde Kürdistan’a dönmemesiydi. Belki Yahudilerle önemli fark dış Kürtlerin ülkelerini benimseme konusunda çekimser davranmaları ve yaşamlarını, zorluklara rağmen, Kürdistan Kürtleri ile eş tutacak kadar milliyetçi olmamaları.

Tabii Kürtlerin kendi aralarında farklı diller konuşmaları ve birleştirici bir öykü ve geleneğin yavaş gelişmesi de geciktirici nedenlerdendir. Yahudi diasporasının eğitim düzeyi ve yaşadıkları ülkelerde önemli görevler edinmiş olmaları da Yişuv’un gelişmesinde hayati rol oynamıştır.

İsrail’in kurulduktan sonraki düşmanları da tüm güçlerine rağmen yaşam için savaşan Yahudiler’den daha baskın çıkamadılar. Kürtler ise İran ve Türkiye gibi kuvvetli ordularla başa çıkmak zorunda…

Coğrafi olarak denize açık olmanın avantajını da unutmayalım. Gerek göç gerekse silah ve gıda ikmali, ayrıca havadan destek bakımından Akdeniz sahili elzemdi. Kürdistan bu konuda şanslı değil.

Shoah’ın dünya vicdanında bıraktığı suçluluk duygusu ise Halepçe katliamı ile kıyaslanamaz.

Bundan böyle yeni ülkeler kurulamaz mı? Kurulur, fakat Büyük Devletlerin ve bölgesel güçlerin ayaklarına basmamak koşuluyla.

Bu açıdan 1917’in en güçlü devleti olan İngiliz İmparatorluğunun himayesini kazanmış olmak Hayim Weizmann için yeterliydi. Mark Sykes ona “bir oğlumuz oldu” müjdesini verdiğinde Weizmann Lord Balfour’un mektubunu pek beğenmemişti. Söz verilen yalnız “çaba” gösterileceğiydi, kurulmasına garanti verilmiyordu.

Fakat süreç başladığında Ben Gurion’un tespiti şu oldu: “Mesele Goyim’in ne söylediği değil, Yahudilerin ne yaptığıdır.”

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page