top of page

Üç şehir üç duygu seli; Paris, Tel-Aviv, Lisbon (1)


ree

Paris aşkı, Tel-Aviv çoşkulu enerjisi ile yaşamı, Lizbon ise hüznü ile köklerimiz idi...

Bir şehri en iyi taksi şoförleri anlatır, nezaketi ise  uçakta dirsek sınırında oturduğunuz kişi ile ölçebilirsiniz...

Ne demiş Şilili ‘Pablo Neruda’ o meşhur şiirinin ilk dizelerinde

‘Yavaş Yavaş ölür seyahat etmeyenler’

Ve ben de böylece o çok sevdiğim konfor alanımdan çıktım.

Ve yollara koyuldum ve bu aralıkta neler oldu, neler düşündüm ve hissettim ve tabbi okudum hadi bakalım bir gözden geçirelim.

 

Merhaba sevgili dostlar,

Yukarıdaki cümleleri kızımın Tel-Aviv’deki dev ağaçlarla, serçe, saka ve bir yığın adlandıramadığım çeşitli kuş cik cik leri  çevrili yemyeşil balkonunda bir yandan kahvemi yudumlayıp diğer yandan da yazdım. Şehrin ortasındaki bu noktada bu kadar kuş cıvıltısı duymanın Telaviv’de olduğum sürece Tel-Aviv’in sahip olduğu mucizelerden bir tanesi daha diye geçirdim aklımdan ve yukarıdaki cümleleri yazdığım bu noktada yani Tel-Aviv’de, daha Lizbon’un o tatlı hüznünü ve geçmişimin köklerini hatırlatan rüzgarını henüz duyumsamamıştım.

 

İlk durak Montreal havaalanı. Transat hava yolu ile Montreal’den Paris uçacak idim. (Ve bu arada kızımın minik köpeği Minik’de benimle Tel-Aviv’e kızıma doğru yol alıyordu. Heyecanlı idim ilk defa minik bir köpek ile uçacaktım.)

 

Transat şirketine her açıdan vereceğim puan, uçağın Paris’e inişi hariç, beş üzerinden yalnızca “1” olurdu. O “1” puanı da, uçağın Paris’e son derece yumuşak ve başarılı bir iniş yapması nedeniyle verdim. ¿Bir daha Transat mı? Asla!

Bu “asla” nın birçok nedeni var elbette; burada hepsine girmeyeceğim ama bunlardan biri, normalin çok üzerinde kilolu bir yolcuya bir değil, iki kişilik yer satmaları gerekirken, kar etmek uğruna zavallı kadını tek koltuğa sığdırmalarıydı. Bana düşen orta koltuğun sağ yanındaki bu hanımefendi, oldukça kilolu olmasına rağmen son derece zarif ve düşünceliydi. Uçuş boyunca beni rahatsız etmemek için kollarını havaya kaldırdı, hatta bir süre sonra kollarını kendine sarar şekilde tutarak ortak kullanmamız gereken kol dayanağını bana bıraktı.

Uçağın koltuk aralıkları çok dardı, uçak da tıka basa doluydu. Allahtan klostrofobim çok ileri düzeyde değil.Ama tüm olumsuzluklara rağmen, yanımdaki bu nazik hanımefendinin davranışı bana insanlığın hâlâ var olduğunu hatırlattı.Nezaket…

 

Paris’i bir çoğunuz belki de deneyimlemişinizdir; benim  ilk  deneyimimdi ve  seyahatimi planlarken kendime müze ve sergi gezmeleri yapmayacağım ile ilgili bir söz vermiştim. Amacım gezeceğim şehirleri sokak sokak dolaşmak, insanları gözlemlemek ve lezzetlerini tatmaktı ama tabi ki Paris’e gelip Eyfel’i ziyaret etmemek olmazdı, Eyfel’i ziyaret ettik; hava güneşli ve soğuk değildi. Ancak buna rağmen Parislilerin birçoğunun kışlık mantolarını, üstelik kaşmir, deri ceketler ve bot ve çizmeler ile boy gösterdiklerini gördüm ve tüm hanımların olmaz ise olmazı  boyunlarına sardıkları envayi çeşit renkte ve malzemede kaşkol ve fularlar gözüme çarptı.

 

Ben ise yol boyunca yanıma sadece beyaz peluş yumuşak bir kaban hırka karışımı bir dış giyim ile idim, fularım ve peluş, beyaz şapkam ve düz çizmelerim ile atmosfere uygun olduğumu söyleyebilirim. Bu arada renkli ayakkabı ve botlar, özellikle kırmızı, ve pantalon üzerine kadın erkek giydikleri uzunlu, kısalı etekler, evet yanlış okumadız pantalon üstüne etek çok  revaçta  ve adeta sözleşmiş gibi iki adet çanta taşıyorlar, biri ufak kol veya boyun çantası zannedersem içine kredi kartı ve otobüs metro kartlarını koyuyorlar, diğeri ise omuzlarındaki heybeler.  Kafede yanı başımda oturan genç adam heybesinden kitabını çıkardı, belki de o heybelerde işlerine giderken yanlarında götürdükleri öğlen yemeği vardır diye düşündüm.

 

Yola çıkarken kendime verdiğim ikinci sözlerden biri yanıma fazla birşey almamaktı. O nedenle sadece ufak bir carryon ile seyahet ettim. Ve yolculuk sonunda az eşya ile seyahet ettiğim için kendime teşekkür ettim. Çünkü uçaklar arası aktarmalarda elimin kolumun dolu olması ve ağır valizler ile uçmak nefret ettiğim bir durum. Hava alanında elinizdeki valizi teslim edip, boynunuzda da hafif bir çanta ile sadece okuyacağınız bir kitap ve pasaportunuz tabbi bir de gereken ilacınız ile uçmak çok akıllıca ve konforlu. Böylece etrafınıza ve ana odaklanabiliyorsunuz.

 

Paris’e gelince kafelerinde uzun uzun oturmaya bira içmeye, ve inanılmaz lezzetli ekmekleri ile tereyağını ve yemeklerini deneyimlemeye bayıldım. Şehir canlı, genç yaşlı kafeleri doldurup bira içmeye bayılıyorlar. Sabahın erken saatlerinden itibaren kafeler dolu dolu. Bir de şehri saran bisikletler, her yaşta bisikletli şehri sarmış durumda. Eski binaları beni büyüledi, sokaklara yazarların isimleri verilmiş Emile Zola sakağı bunlardan bir tanesi, hemen fotoğrafını çektim. Dükkanların önünde oturan yaşlılar ise sanki bir romanın sayfalarından fırlamış gibiler.

 

Gelelim Paris’in taksi şöförlerine... Havaalanından adımımızı Paris’e attığımız ilk andan, dönüş yoluna kadar hep bir ağız olmuşçasına Paris’in artık güvenli olmadığından bahsediyorlardı.

Aynı uyarıyı otelimizin resepsiyonunda çalışan  İranlı ve aksanımızdan belki de Türk kökenizimiz olduğunu anlayarak bizle Türkçe konuşan ve Türkçe konuşmaya ve geliştirmeye meraklı hanım resepsiyonist de yaptı.

‘Lütfen dikkat Paris kapkaççı dolu’

Gerçekten de akşam yemeğinden sonra yürüyerek dönerken yollar ıssızdı, köşe başlarında bir yığın güven vermeyen tipler vardı ve polis arabaları ise ortalıkta cirit atıyordu. Kısaca kendimizi güvende hissetmedik.

 

Otelimize yakın bir sokak vardı, kafelerin ve pastanelerin sıralandığı aynı zamanda da envai çeşit ürünün satıldığı bir pazar yeri yanında konumlanıyordu. Ben pazar yeri ile pek ilgilenmedim ama pastanalerindeki Tereyağlı gevrek Paris’in simgesi olan Croissant benim favorim oldu, (Du Pain et des Idées). Tabii Kİ  Pain au chocolat, Çikolatalı kruvasan; kahveyle mükemmel gidiyordu, ikinci favorim Baguette – Paris’te gerçekten ekmek başlı başına bir sanat. Denemelisiniz, Poilâne veya Le Grenier à Pain.

 

Bu arada eklemeliyim ki Paris’in insan profili tamamen değişmiş, çok fazla gözle görülecek bir artışta Paris’in dokusu ile uyuşmayan bir göçmen kitlesi her noktada göze çarpıyor.

Tek bir yazıda size üç şehri anlatmaya yerim yok. O nedenle isterseniz Tel-Aviv ve Lisbon’u diğer yazımda konuşalım. Tabii Hafia’yı da eklemeliyim.

Şimdilik Hoşça kalın sağlıcakla


Rahel Çela B.

 

IYT dip not :

İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.

 Bir önceki yazımı okudunuz mu?

ree

 











Yorumlar


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page