top of page

Yarı gerçek – yarı düşsel dört roman…





Robert Schild


 

“Kitap Kurdu” köşemiz yılda artık sadece 12 kez yayımlandığından, sıramı bir değil, toplam dört ilginç kitabı irdelemekle değerlendirmek istedim… Ama sıkıntı yok – bu yazı dört misli uzunlukta olmayacak; seçkilerimi size ancak kısa kısa tanıtmakla yetineceğim!..

 

 

Bilmem, sizler Stefan Zweig veya Irving Stone gibi yazarların kaleminden gelen biyografik romanları benim kadar sever misiniz? Kimi öne çıkan kişilerin yaşamlarını ayrıntılı biçimde anlatırken, kurmacaya asla yer vermez onlar... Benim bir “tık” daha çok hoşuma giden, özellikle sevdiğim önemli sanatçıların yaşamlarını yetkin biçimde incelemiş yazarların, onların özgeçmişlerine düşsel bazı mekânları, kişileri ve olayları katmalarıdır! Nasıl mı, aşağıda göreceksiniz… 

         



 

Beğendiklerimin ilki, Amerikalı yazar Mitchell J. Kaplan’ın George Gershwin hakkındaki belgesel romanıdır. 1898 ile 1937 yılları arasında yaşamış olan ve özellikle “Porgy and Bess” operasıyla çeşitli müzikalleri, yanı sıra iki önemli piyano konçertosu ve bir orkestra süiti ile pek sevilen ABD müzik dağarının bu önemli bestecisinin, bekâr yaşamının son yıllarında tanıştığı, ülkenin ünlü bir bankerinin eşi olan piyano sanatçısı Kay Swift ile müzik ve gönül ilişkilerine değiniyor RHAPSODY romanı. Döneminin varlıklı kentsoylu çevreleriyle yaşamlarını da irdeleyen, o çağın birçok bilinen sanatçısına rastladığımız bu zengin anlatıda, Gershwin’in sevgilisine atfettiği “Oh, Kay!” müzikaliyle caz tınılarına da yer verdiği, onun etkisiyle kotardığı “Rhapsody in Blue” piyano konçertosunun oluşumunu izliyoruz. Bu yetenekli çiftin arasında gelişen güzel, ancak hüzünle sonlanan aşk ilişkisi, iyi araştırılmış ve kaleme alınmış bir tarihi kurgu çerçevesinde sunuluyor ilgili okurlarına…

 

 

 

Aynı türde sıra dışı diğer bir çalışma, İngiliz yazar Alison Anderson’un kaleme aldığı, odağında ünlü Rus yazarı Anton Çehov’un (1860-1904) bulunduğu THE SUMMER GUEST romanıdır… Burada, yavaş ilerleyen bir beyin tümörü nedeniyle gözleri artık görmeyen Ukraynalı genç Zinaida Mikhailovna, ailesinin kırsal malikanesine iki yaz mevsimi boyunca kendi geniş ailesiyle kiracı gelen genç yazar ile samimi, ancak salt edebiyata dayalı ilişkilerine tanık oluyoruz. Bir bölümü, Zinaida’nın Çehov ile konuşmalarıyla onlardan edindiği izlenimlerini içeren günlüğünden oluşan roman, o iki genç insanın birbirleri için güvenli birer sığınak bulduklarının altını çiziyor. Kitaptaki gelişmelerin ışığında, Çehov’un büyük bir roman üzerinde çalıştığını öğreniyoruz; ne var ki öykü ve tiyatro yapıtlarıyla bilinen yazarın böyle bir yapıtı, hiç yayımlanmamıştı! Ustalıklı bir şekilde 19. Yüzyılın sonuyla günümüz arasında kurgulanmış olan bu çok başarılı roman, Rus asıllı bir İngiliz yayıncının, 2014 yılında gizemli bir şekilde ortaya çıkmış olan bu günlüğü İsviçreli bir çevirmene göndermesiyle başlıyor…

                                     

 

Diğer ilginç bir roman, İngiliz yazar Lindsay J. Ashford’un kaleminden gelen THE WOMAN ON THE ORIENT EXPRESS, ünlü polisiye roman yazarı Agatha Christie’nin yaşamından ilginç sayfalar sunuyor okurlarına… 1926 yılında bir hafta boyunca İngiltere’de kayıplara karışmış ve ardından ilk eşinden boşanmış olan yazar, yaşamında temiz bir sayfa açmak için 1928’de kılık değiştirerek, Doğu Ekspresi ile Bağdat’a doğru yola çıkar. Ne var ki bu trende sırları olan tek kadın, Agatha değildir: Aynı kompartımanı paylaştığı Katherine’in ilk evliliği de düş yıkımıyla sonuçlanmış ve onu yalanlarla dolu ikinci bir ilişkiye itmiştir. Yeni evlenen ama başka bir adamın çocuğunu taşıyan genç Nancy, hamileliğini gizlemeye çalışırken, tam bir umutsuzluğun eşiğindedir… Her üç kadın geçmişlerini diğerlerinden saklamakta, sırlarını korumakta kararlıdır. Ancak bu oldukça uzun tren yolculuğu boyunca, yaşamlarının koşut çizgileri kesişmeye başlar ve Bağdat’a vardıktan sonra, Agatha’nın da ikinci kocasıyla tanışacağı bir arkeolojik gezide yakalandıkları kum fırtınasında karşılıklı doruklara ulaşır… Duygusal karmaşıklıklar, gizemli mekânlar ve gerilim dolu gelişmeler içeren bu roman, kısmen gerçek, ancak çoğu düşsel olan öyküsüyle keyifle okunuyor…

                                             

 

Gene büyük beklentiler ile okumaya başladığım, Çin/ABD’li yazar Weina Dai Randel’in romanı NIGHT ANGLES, beni düş kırıklığına uğrattı! Oysaki, Nazilerin 1938 yılında Avusturya’ya yerleştikten sonra yerel Yahudi halkına çektirdiklerine dayanamayan Çin Cumhuriyeti’nin genç Viyana Başkonsolosu Dr. Fengshan Ho’nun, onlara sağladığı Çin vizeleri sayesinde Shanghai kentine sığınmalarını sağlamış olması, gerçek olduğu kadar, övünülmesi gereken bir öyküdür! Berlin’deki Çin Büyükelçisi’nin kendisine, “Üçüncü Reich” ile sorunlar yaratmama talimatından kaçınarak, binlerce Avusturyalı Yahudi’yi mutlak ölümden kurtarmasını düşsel kişi ve olaylar aracılığı ile aktarırken, klişelerin içinde boğuluyor ve bu romanı yarıda bırakmaya özendiriyor okurlarını!

 

Ne yazıktır ki bildiğim kadarıyla, hiçbiri Türkçeye kazandırılmamış (ve İbranice çevirilerine de rastlamadığım) baştaki üç romandan büyük keyif aldığımı, onları özgün dillerinde okumak isteyenlerin, tümünü Amazon Kindle’den kolayca indirebileceklerini veya değişik yollardan ısmarlayabileceklerini belirtmek ister, bol kitaplı günler dilerim…

 

***

Affınıza sığınarak, biraz da reklam yapabilir miyim ? Bundan iki yıl önce yayımlanan Stefan Zweig’ın Veda Mektubu başlıklı kitabımda da gerçek/kurmaca bileşimlerinden oluşan 15 öykü yer alıyor – gerilim, bilgi işlem, mizah ve tarihi konuları kapsayan, bazıları beklenmedik sonuçlar içeren sıra dışı hikâyeler… İlgi duyanlar, bu kitabı İsrael’de şu link’imizden https://www.turkisrael.org.il/iyt-kitap Türkiye’de ise örneğin www.kitapyurdu.com gibi internet kitapçılarından edinebilir. Keyifli okumalar dilerim… :)




























Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page