Bilmem, Netflix kanalında gösterilen “Kulüp” dizisinin 7.-10. bölümlerini içeren ikinci kısmını izlediniz mi... Ayrıca, birinci kısmı için bu köşemde yayımlanan eleştiri yazım da gözünüze çarpmış mıydı? 17 Kasım tarihli bu yazıma (https://www.turkisrael.org.il/single-post/kul%C3%BCp-dizisinin-d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnd%C3%BCrd%C3%BCkleri ) gelmiş olan olumlu/olumsuz tepkilerin bazıları, dizideki tarihler arasındaki uyumsuzluğu yerdiğim bölüme karşı çıkıyor, kimileri ise bu yanlışlığı açıklamaya çalışıyor!
Kısaca özetlemek gerekirse: Efendim, dizideki olayların “1955’lerde geçmesi” şu bakımdan mümkün değil, zira konu edilen Varlık Vergisi Kasım 1942’de ilan edildi, başkişi Matilda’nın işlediği cinayet ondan sonra oldu, ardından (kuşkusuz belirli bir süre alan) duruşması oldu ve ona verilen uzun hapis cezası ancak 17 yıl yattıktan sonra çıkan genel af ile sonlandı... Dizideki olaylar ondan sonra başlıyor – yani matematiksel olarak bunlar 1960’lı yılların başından önce geçemez! Dolayısıyla, 1955’de gerçekleşen 6-7 Eylül pogromu, bu olay silsilesinden sonra değil, önce olmuş olmalıdır!!
Bu eleştirime gelen tepkiler, “o kadar önemli mi bu?” ile “bu dizi bir belgesel değildir, sadece bir öyküyü işliyor” arasında yer almıştı (bir dostumdan öğrendiğim kadarıyla, bu son açıklama bizzat dizinin bir senaristinden gelmiş!).
Bu konuya bugün yeniden değinmemin nedeni ise şu: Dizinin ikinci kısmının yayımlanmasından hemen bir gün sonra, değerli bir film eleştirmeni, “Dizinin 10. bölümü 6-7 Eylül faciasına yer vererek, konunun 1955 yılına çekilmesinin son derece zekice ve isabetli bir karar olduğunu doğruluyor...” diye yazmaktadır. Başka bir yerde ise, senaristinin bu diziyi bir “belgesel” değil, “kurmaca”, hatta “zamansız bir konuda” olarak nitelendirdiğini yazıyor.
“Zamansız” ifadesini, açıkça, anlayamadım... Dizideki o pek melodramatik öykünün çerçevesi, Türkiye’nin belirli bir dönemini oluşturuyor – yani, düpedüz “zamanlı”dır bu sekanslar!
Aynı eleştirmen dostumuz, “Dramatik tansiyonun yükseltilmesi için bazı eklemelerin yapılmış olması, öyküye zenginlik katması yönünden olumlu” savını da ileri sürmesi üzerine, benim yanıtım şöyle olabilir: Bunlar “eklemeler” değil, basbaya tarihi saptırmalardır! İddialı olmak isteyen bir dizinin böyle bir hatayı bile bile yapması, Netflix gibi saygın bir dağıtım şirketinin de buna izin vermesi şaşırtıcı değil mi?
Film eleştirmeni olmamakla birlikte, bir beyaz (veya gri) perde yapıtının da “3P”ye uymasını düşünürüm hep: “logical plot, capable persons & good production” – yani konu tutarlı, aktörler yetenekli ve yapım iyi olmalıdır... “Kulüp” dizisinin (bir bölümü tiyatro kökenli) aktörlerinin çoğu gerçekten üstün bir performans gösteriyor ve yapım özellikle o dönemi çağrıştıran sanat yönetimi ile gerçekten dört-dörtlüktür.
Ancak konuya gelince, yukarıda değindiğim bu önemli yanlışlık, naçiz midemi bozdu! Bakınız, bu dizinin a) bugüne dek, kimi ırkçı nedenlerle hep abartılı/yanlış gösterilmiş olan Türk Yahudisi portresini daha gerçekçi biçimde çizmesi, hiç kuşkusuz yerli sinema sanatında bir devrim yaratmıştır ve b) “resmi tarih”i bir kenara bırakarak, özellikle azınlıklara karşı (bazıları “resmi” olarak) takınılmış kimi olumsuz davranış ve de yaptırımları cesurca ortaya dökmektedir – ki bu yaklaşım da alkışlanacak bir yönelimdir. Ne var ki, konunun bazı klişelerin içinde boğulmasının yanı sıra tarihi tutarsızlığı, bağışlanacak bir hata olamaz!
Son olarak – ne yapılabilirdi? Belki senaryoyu öyle şekillendirmek gerekirdi ki, 6-7 Eylül tarihi onun tutarlı bir yerine otursun. Veya, madem Varlık Vergisi öykünün kökenini, 5-6 Eylül pogromu ise finalini oluşturacaksa, senaryoyu ona göre uyarlamak gerekirdi – ancak bunun ayrıntılarına girmek, bu köşenin boyutuyla yazarının bilgisini/becerisini aşar kuşkusuz!
Comments