Trump, Erdoğan, Netanyahu – Aşırı Özgüvenin İntikamı
top of page

Trump, Erdoğan, Netanyahu – Aşırı Özgüvenin İntikamı


(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)







6 Ocak 2021: Washington DC’de Senato ve Kongre’nin ortak toplantısında Kasım 2020 Başkanlık seçimlerinden zaferle çıkan Biden’in görevi üstlenmesinin onaylanacağı gün. Trump, kaybettiğini hazmetmemiş haliyle hala ‘’Büyük Yalan’’ iddiasını sürdürüyor ve seçime hile karıştırıldığını, oy makinelerinde ona verilenlerin rakibine kaydedildiğini, sandıklarla oynandığını ileri sürüyor. Açtığı onlarca davanın ve israrını sürdürdüğü kanunsuzlukların hiçbiri FBI ve mahkemeler tarafından “kayda değer” bulunmuyor. Kanıt yok, iddialar boş!


Buna rağmen o meşum 6 Ocak günü, toplanmalarına eski Başkan’ın gaz verdiği onbinlerce Trump taraftarı güvenlik güçlerini alt ederek Kongre’yi basarlar ve Başkan Yardımcısı Mike Pence ile Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’yi gaspetmeye çalışırlar. Saatler süren baskın esnasında Amerikan demokrasisi ve kurumları durur, basit bir süreç olan onay işlemi ancak ertesi gün tamamlanır.


Amerikan demokratik geleneklerine bu akılalmaz saldırıyı araştırmak üzere kurulan ve her iki parti üyelerinden oluşan “6 Ocak” komitesi geçtiğimiz hafta 3ncü kamuya açık yayınını yaptı. Trump’ın kendisi için çalışan çoğunlukla Cumhuriyetçi bürokrat ve danışman tanıklıklarının giderek ortaya koyduğu senaryo ise eski Başkanın uzunca süredir hazırlanan bu darbe girişimi sayesinde iktidarı yeni seçilen Başkana devretmeye niyetinin olmadığı!


Trump hep böyle miydi? Yönetimi esnasında izlediği politikalardan bazılarını ben de beğeniyordum: Çin’in Amerika’ya ucuz ürün satarak sanayisini çökertme politikasına gümrük duvarı çekme, Avrupa ülkelerinin savunma bütçelerinin yükseltilerek ABD’nin yükünün hafifletilmesi, Orta Doğuda Araplar ile İsrail’liler arasında “İbrahim Mutabakatı”nın tesisi gibi.


Fakat seçimleri kaybettikten sonra hiçbir kanıtla desteklenmeyen yalanlar, aşırı özgüven sahibi Trump’ın (isterseniz narsist veya özsever de diyebilirsiniz) kendisini uçuruma sürükleyecek yola girmesinin engel tanımadığını gösteriyor.


Yalnız kendisinin en iyisini bildiğine inanan bu politikacılara başka ülkelerde de rastlıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Trump gibi iktidarının ilk yıllarında gerçekleştirdiği atılımların genel rağbet görmesinin kurbanı olmuş ve tek başına aldığı kararların ülkeyi hiperenflasyona ve yaygın yoksulluğa götürmekte olduğunu kabul etmek istememiştir.


Türkiye Cumhurbaşkanı ile eski ABD Başkanı arasında kişilik benzerlikleri bolca: Hitabet güçleri, onlara inananları büyüleme yetenekleri, az okuyarak çok bilmeleri, içgüdülerinden hareketle kurulu düzeni altüst etme becerileri, iktidardan düşmeleri halinde bölgelerinde hatta dünyada büyük kaos çıkacağı inancı ve nihayet ilk hükümet olduklarında çevrelerine topladıkları liyakatli sorumluların zamanla ayrılmaları sonucu hatalarını söyleyecek cesurane çıkışlardan yoksun kalmaları.


Netanyahu da bu kategoriye sokulabilir mi? Özgüven yüksekliği itibariyle eşdeğer irtifalarda gezinmelerine rağmen Bibi’nin tahsili, okuma-yazma kültürü, dünya güç dengelerini iyi tahlil eden tarih dağarcığı ve ekonomik başarıları hiçolmazsa bilgi temelinin daha sağlam olduğunu ispatlıyor. Fakat ne pahasına olursa olsun iktidara tutunma hırsı diğer iki Başkana eşit.


Bu üçlünün en büyük eksiklikleri ülkelerinde kendilerinden başka hiçbir siyasetçinin onlardan daha başarılı olabileceği ihtimalini göz ardı…hatta red etmeleri. Özgüvenlerinin aşırılığı görüş açılarını daraltıyor ve bu durum aleyhlerine çalışıyor.


Başkanların azami iki dönemden fazla seçilememe şartı iktidar sarhoşluğunu anayasalar yoluyla sınırlamak için getirilmiş...

…Veya 1949 – 1963 arası Batı Almanya Şansölyesi Konrad Adenauer’in deyimiyle: “Bir daha Hz İsa bile gelse tüm yetkiyi bir kişi ve yanındakilere verecek kadar aptal olmayacağız”.










Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page