Seçim öncesi anketlerin de öngördüğü gibi Biden ABD’nin kırkaltıncı Başkanı oldu.
ABD Trump’ın tam tersine, birleştirici, ve dünya da daha duyarlı, sağduyu sahibi, dürüst ve sevilmemesi zor bir Başkana sahip oldu. Hayırlı olsun.
Bu haftaki yazımda seçim sonuçlarının İsraeli nasıl etkileyebileceği konusuna odaklanmak istiyorum. Hatta odak noktamı daha da küçülterek İsrael Arap barışına konuşlandırmaya çalışacağım.
Öncelikle şunun altını çizeyim. BAE, Bahreyn ve Sudanla yapılan antlaşmaların birer barış antlaşması olmadığı bunların olsa olsa sadece birer normalleşme deklarasyonu olduğu muhtelif çevrelerde belirtildi. Bu tespitte gerek Trump’a, gerekse Netanyahu’ya -ne yaparlarsa yapsınlar- karşı olanların da katkısı vardı sanırım. (Doğrusu, iki lideri de hazmedemiyen milyonlar var, bu yazı haklı veya haksızlıklarını tartışmıyor). İddia edilen şuydu: Savaş halinde olmayan, müşterek sınırları dahi olmayan iki ülke barış değil olsa olsa normalleşme antlaşması imzalayabilir.
Acaba ?
Biraz kurcalayalım.
Yıl 1971: BAE birinci devlet başkanı Şeyh Zayed bin Sultan Al Nahyan’dan alıntı:
”Düşman İsraele karşı koyma konusunda sorumluluk almayan hiçbir Arap ülkesi, Siyonizme karşı yapılan savaşta güvende olamaz.”
Yıl 1973: Yom Kipur savaşında İsraeli destekleyen ABD’yi protesto eden aynı şeyh Amerikaya petrol sevkiyatını durdurma kararı alır.
1970’li, seksenli yıllarda, intifadanın doruk noktalarında BAE Filistinlilere yirmi milyar dolar cıvarında destekte bulunuyor. Bu paralarla Filistinlilerin okul ve hastahane kurduklarını zannediyorsanız yanılıyorsunuz.
Savaş hali illa da bir ülkeye savaş açıp oraya askerlerini yollamak değildir. Proxy’lerle, desteklediğiniz terör grupları veya çetelerle de bir ülkeyle savaş halinde olabilirsiniz. Örneğin günümüzde İran’ın Hamas ve Hizbullah gibi terör örgütlerini desteklemesi de İsraelle savaş halinde olmasının bir belirtisidir. Cyber savaşlar da bu tanıma dahildir.
Bahreyne gelince, ilk temas Yosi Sarid’in 1994 yılında Bahreyne yaptığı bir kültür ziyareti. 2007 yılında AJC ile görüşen Bahreyn Dışişleri Bakanı Filistinlilerin İsrael topraklarına dönmeleri gerektiği tezine sıcak bakmadıklarını belirtir. 2017 yılında Bahreyn Arab Birliğinin İsrael boykotunu resmen red eder ve vatandaşlarına İsrael’e seyahat etme serbestisi verir.
Sudana gelince bir evvelki yönetimin Al Kaida terör örgütüyle ilişkileri ve İsraele düşman tutumu hepimizin malumu. Uzatmayayım.
Gelelim Trump, Biden, Netanyahu ve Ortadoğu’da barış çabalarına.
Son barış antlaşmalarına yol açan momentumu ne/neler yarattı?
Trump – Obama/Biden yönetimi farklılıkları bu gelişmelere nasıl yol açtI?
Obama iktidara gelir gelmez 2009 yılında ilk ziyaretlerini Nisan ve Haziran aylarında sırasıyla Türkiye, Irak, Suudi Arabistan ve Mısır gibi Müslüman çoğunluğa sahip ülkelere yaparken, İsrael’i ancak 2013 yılında ve o da aynı zamanda FÖY’ni de ziyaret ederek yaptı. Bu davranış geçmiş teamüllere aykırıydı ve İsrael’le barışı zaten devamlı olarak red eden Filistin Özerk Yönetimine verilen olumlu bir mesajdı. İsrael’in değil, siz (ler)in yanınızdayız.
Dahası, zamanın Dışişleri Bakanı John Kerry “Filistinlilerle barış olmadan Arap dünyasıyla bir barış sözkonusu olamaz ve herkesin bunu anlaması zorunludur” derken “hayır”cı FÖY’ne en önemli kozu veriyordu.
Bunlara değinmemin nedeni Biden’in o zamanlar Obama’nın Başkan Yardımcısı olması ve bu seçimlerde de Obama’nın Biden lehine tüm ağırlığını koyması.
Trump ve Netanyahu ikilisi değişen jeopolitik durumun da yardımıyla statükoyu nasıl bozdu?
Şii İran’ın nükleer ve emparyalist emelleri, pek çok Arap ülkesinde mevcudiyet kurup bunu giderek güçlendirmesi, ABD’nin güçlerini Ortadoğu’dan çekmeye devam etmesi bölgenin sünni Arap ülkelerini değişik düşünmeye sevketti.
Netanyahu açısından: Baştan beri Kerry’nin doktrinine tamamen karşıydı ve yıllar süren çabaları sonucu Filistinliler olmadan da Araplarla barış yapılabileceğini ispatladı. Bu bir süreçti. Arap liderleriyle yaptığı gizli görüşmelerle “İsrael Devleti diye bir varlık yoktur. İstilacı Siyonist rejimi ise düşmanımızdır” narrative’i / öyküsü sona erdirildi. O ülkeyi tanımaz ama öte yandan da onun temsilcileriyle görüşürsen o ülkeyi de kabul etmiş olursun.
Bugün itibarıyle Arap Birliğine bağlı 22 ülkeden beşiyle barış halindeyiz.
(Bizi düşman sayan Hizbullahın Lübnanıyla da deniz sahası görüşmeleri halen sürüyor.)
Yiğidi öldür, hakkını yeme!
Trump’a gelince; iktidara geldiğinde kartlarını değişik oynadı.
Değişikliklerden biri İranlaydı. İran’ın lehine olan ve zaten uymadığı nükleer sınırlamalarla ilgili antlaşmayı sona erdirdi. Sonuç: İran parası Rial 2020 yılında değerinin yarıdan fazlasını yitirdi. Ülke haftada 200 milyon dolar bütçe açığı veriyor. Ortadoğudaki terör faaliyetlerini finanse etmekte zorlanıyor. İranın kuklası Hizbullah’ın lideri Nasrallah otuz yıldan beri ilk kez Lübnan vatandaşlarından bağış istemek zorunda kalıyor.
Bu arada İsrael’in bölgedeki Sünni ülkelerle barışının sonucu olarak Eilat- Aşkelon boru hattının açılması durumunda İran’ın Hürmüz Boğazını kapatarak dünya enerji dengesini altüst etme tehdidine son vereceğini de bir kenara kaydedelim.
Başkan Trump bir yandan FÖY’ne cömert bir kalkınma ve barış planıyla elini uzatırken, öte yandan İsrael’e verdiği sözleri de tuttu. Pazarlığın seyrini değiştirdi. İsrael’e Batı Şeria’da ilhak olanakları da sununca, ona ödün olarak verebileceği bir koz vermiş oldu. BAE ve Bahreyn durumu kavrayıp sorunu fırsata çevirmesini bildi. Trump’ın iktidarda kalması durumunda İsrael’le barışa imza atan beş ülkenin yanına yenilerinin de eklenmesi son derece olasıydı. Ve bu durum Ortadoğu Barışı için bir “game changer/ oyun değiştirici” olmaya adaydı.
Buna karşılık başkanlık koltuğuna oturacak Biden Obamanın geçmiş Ortadoğu yaklaşımını aynen uygular mı?
Torunlarına olan sevgisi onu duygusal yönden İsrael’e daha çok bağlar mı ?
Kendi ülkesinde pek çok dahili sorunu çözmesi gereken bir Başkan Ortadoğu sorununa ne kadar zaman ve ilgi ayırabilir?
Endişem Obama’nın devamı şeklinde hareket edecek bir Biden -Harris yönetiminin Ortadoğu Barışı için elzem bu olumlu momentumu sona erdirmesi ve hatta belki de tersine çevirmesi.
Bundan sonrasını bizler değil, zaman gösterecek.
Comments