SINIF BAŞKANI KORKULU RÜYA MI DOST MU?
- TÜRKİYELİLER BİRLİĞİ התאחדות יוצאי תורכיה
- 2 gün önce
- 2 dakikada okunur

İlkokul yıllarımıza gidelim. Bir sınıf başkanı seçilirdi. Herkesin sevdiği, bu iyi niyetli güzel gönüllü sevilen öğrenci, ileriki günlerde herkesin kabusu olurdu. Öğretmen sınıf başkanını görevlendirir konuşanları tahtaya yazdırırdı. Sonra gelsin küsmeler, gelsin ikilikler. Öğretmen kendi elleri ile sınıf başkanını diğer öğrencilerden ayrıştırırdı. Çocuklar da, öğretmenden aldığı güç ile eli kuvvetlenen bu başkanı sevmezler bazen oyunlarına bile almazlar, bazıları da yanında olmayı ve tahtaya yazılmamayı garantilemeyi yeğlerlerdi. İşte o günlerde atılan yanlış tohumlar ile çocuklar hayatın pek de hoş olmayan yüzü ile tanışırlardı.
Daha sonraki yıllarda tahtaya konuşanlar değil konuşmayanlar yazılmaya başlandı. Konuşan öğrenci kendini ifade ettiği gibi topluma da katılıyor fikrini söylüyordu. Bunun dozajı bazen “yaramazlık” olarak nitelendiriliyordu. Ancak verilen cezalar ile susturulan çocuk ileriki yıllarda ya protestolarını artırıyor, ya da içine kapanık bir çocuk haline geliyordu. Konuşmayan öğrenci azla fikirni söylemediği için nasıl bir yeteneğe sahip olduğu bile belli olmuyor. İşte sınıf başkanı bu konuda tekrar devreye giriyor bu arkadaşını tespit ediyor ve öğretmenin yardımı ile öğrencinin derse katılımı sağlanıyor. Teneffüste sessiz sakin öğrencinin oyunlara katılmasını sağlayan sınıf başkanı artık korkulu rüya değil bir dost, arkadaş oluyordu.
Günümüzde halen sınıf başkanı sistemi var mı bilmiyorum ama konuşanı susturmama eğilimi ile susanı konuşturma eğilimi eğitimcilerin önde gelen misyonları arasında olmalı. Elbette belli kriterlerin doğrultusunda çalışmak ayrı bir bilgi birikimi ve eğitimden geçiyor. Bu konuda çalışanların dikkatli olmaları da çok önemli.
Eğitim farklılıkları sadece bireylerin belirlediği bir süreç değildir. Bulunduğumuz coğrafyadan başlayarak, mensup olduğumuz topluluk ve hatta aile yapısı eğitim farklılıklarını ortaya koyar. Kırsal kesim ile şehirler, teknolojik materyale ulaşım, kültürel ve tarihsel gelişim bir bölgenin eğitiminin düzeyinin belirler. Cinsiyet farkı bile eğitim için bazı durumlarda kriter olarak kabul edilir. Sanırım bu düşünce artık günümüzün konusu olmaktan çıkmak üzere…
Eğitim üzerine konuşmak hatta yazmak benim haddimi epeyce aşar. Ancak çocukların özgüvenini geliştirmek adına kendilerini ifade etmeleri gerektiğini söyleyebilirim. Çocuklar konuşabileceklerini anladıkları anda iletişim kurarlar. Bu durum da ancak onların güvenini kazanmak ile devam eder. Her çocuğun ilgi alanı farklıdır. Çocuğun ilgi alanını keşfetmek ve o konuda konuşmalarını sağlamak daha sonraki yıllarda yenilikçi ve problem çözücü bireyler olma potansiyeline sahip olmalarına olanak verir.
“Bu ne” diye soran çocuğun bir nimet olduğunu bilin. “Neden” diyen çocuğunuza asla “of” almayın. Bilmediğiniz bir konu ise birlikte öğrenmeye çalışın. Bir bilene sormayı kendinize gurur meselesi yapmayın. Çocuk o zaman uzmanına danışmanın doğru olacağı bilgisi ile büyüyecek ve zamanı gelince doğru kişiye danışmayı kendine yol haritası olarak belirliyecektir.
Çok güldüğü için ayıplanan bir çocuğun yıllar sonra hiç gülmeyen bir kişiye dönüştüklerine, avukat mı olacaksın diye büyütülen çocuğunun zaman içinde hakkını aramaktan dahi imtina ettiklerine, toplumun baskısı ile bazı meslekleri seçmekten bile çekindiklerine şahit oldum.
Çocuklar bir potansiyel ile doğar. Bu enerjinin doğru kullanılması sadece kendi için değil, toplum için ve dünya için büyük bir nimettir.
Hangi çocuğun tıp alanına hizmet edeceğini, hangi sanat dalı ile uğraşıp dünyaya ışık saçacağını kestirmek mümkün değil ama onları desteklemek ailelerine ve eğitimcilere verilen bir görevdir.
Çocuklarımıza sahip çıkalım.
Feride PETİLON
Bir önceki yazımı okudunuz mu?
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Yorumlar