SARA YANAROCAK’IN YENİ KİTABI TORUNUMA MEKTUPLAR
top of page

SARA YANAROCAK’IN YENİ KİTABI TORUNUMA MEKTUPLAR



Sara Yanarocak ile otuz yılı aşkın bir Şalom dostluğumuz var. Sara, 1955 yılında İstanbul’da Kadıköy’de doğdu. Tarihte iz bırakan Yahudi kadınların anlatıldığı “Biz Kadınlar” (Gözlem, 1998), Tevrat ve Kabala’daki öyküler üzerine yazdığı “Yakarılar, İlahiler ve Öyküleri” (Gözlem, 2001) kitaplarını yayınladı, “Yahudilikte Kavram ve Değerler” (Gözlem, 1994) ve “Şalom’un 60 Yılı” (Gözlem, 2007) kitaplarının eş yazarıdır. Yazılarına Şalom gazetesi, sarayanarocak.com web sitesinde ve İYT internet sitesinde devam ediyor.



Sara Yanarocak son olarak da “Torunuma Mektuplar” kitabını yayınlandı. Yazarın yaşam felsefesini ve hayattaki duruşunu yansıtan eser Avlaremoz’un da ilk kitabı olma niteliğini taşıyor.




Sevgili Sara yeni dönem Şalom’un en eski yazarlarından birisin. Bu serüven nasıl başladı ve yaşamında sana nasıl yön verdi, seni nasıl etkiledi?


Şalom Gazetesine ilk yazımı 1990 yılının aralık ayında vermiştim. Sıklıkla bir araya geldiğimiz Yusuf Altıntaş’ın önerisiyle ilk defa yazmaya başladım. Şalom gazetesindeki ilk yazım “Gezilerimde Gözlediklerim” isimli bir logo altında her hafta yayınlanmaya başladı. Yayınlanan ilk yazımın adı “Yeruşalayim” idi.



Bu diziyi daha sonra onlarca dizi izledi. Bu arada “Kavram” sayfası yaratıldı ve bu sayfanın editörü oldum. Bu işe hala devam ediyorum. Dile kolay 32 yıldır neredeyse her hafta kavram sayfasında yazılarım yayınlanıyor. Yaklaşık son 10 yıldır bayram yazılarını Nazlı Duenyas’a devrettim. Bu hem ona yeni ufuklar açtı hem de benim omuzumdaki yükü azaltarak, arada nefeslenmemi sağladı.


Şalom yaşamımın kilometre taşlarından biridir. Şalom bana istikrarlı ve çok çalışkan olmayı öğretti. Daha öncesinde de çok fazla okuduğum halde, o dönemden sonra adeta mesleki diyebileceğim derin tarihi, judaik, mistik araştırmalara yöneldim. O zamanlar internet yoktu. Sayısız İngilizce Judaik kitaplar okudum. Tevrat’ı, Tanah’ı, David’in Mizmorları’nı, Kohelet’i, Mişle’yi, Şir Aşirim’i, Pirke Avot’u neredeyse hatmettim. Talmud, Kabala, Yahudi Tarihi, edebiyatçılar, bilgeler, öğretiler…bazen sabahlara kadar kitap okurdum/okuyorum. Çok çalışmadan bir yere varmak ve orada muteber bir insan olabilmek imkânsız. Kişinin hiç durmayan bir makine gibi çalışması, sonsuz ve elden geldiğince sürekli olarak kendini donatması lazım. Hiçbir şey yoktan var olmaz. 32 seneden bu yana Şalom benim için bir yaşama biçimi.


“Torunuma Mektuplar” adlı yazı dizisini Şalom’da yayınlamaya başladığın günü anımsıyorum. İlk torunun Guy David henüz birkaç günlükken kalemi eline aldın ve ona bir hoş geldin mektubu yazmak istedin. Ve bu mektupları takriben iki yıl sürdürdün. Bu mektupları kaleme alırken amacın neydi?



“Torunuma Mektuplar” ilk torunum Guy David’in 30 Kasım 2009 yılında doğmasıyla başladı. İçim büyükannelik duyguları, sevinç ve aşkla doluydu. Açıkçası canım ona bir mektup yazmak istedi. Sevinçle ilk mektubu Şalom Gazetesi Kavram Sayfası’nda yayınladım. Bu mektup büyük yankılar yarattı. Telefonlar susmuyordu. Okuyan herkes, onların da hislerine tercüman olduğumu söylüyordu. Sonunda beş ay sonra, ikinci mektubu yazdım. Kısacası bunu benden okuyucularım ve sevenlerim bana dayatmışlardı.


Kitap kırk beş mektuptan oluşuyor. Son mektubu on yıllık bir aradan sonra Guy’ın Bar Mitzva’sından önce kaleme aldın. En baştan torununa böyle özel bir armağan vermeyi düşünmüş müydün?



Yaklaşık iki yıl boyunca, zaman aralıkları ile kavram sayfasında yayınlanan mektuplar aslında 48 tanedir. Fakat küçük oğlumla birlikte yaptığımız çalışmada bunun üç tanesini ayıkladık. Bunları daha sonra yayınlanacak olan otobiyografimde kullanacağım. Ama yayın aşamasında Guy’a son ve yeni bir mektup daha ekledim. Aslında mektuplar çoğaldıkça bunları bir kitap yapmayı hep düşlerdim. 2022 yılı buna tatlı bir ortam sağladı. Torunum Guy’ın 13. yaşı yaklaşıyordu. Ona ebedi bir hediye vermek istedim ve Bar Mitzva hediyesi olarak bunu ona armağan ettim. Malum Latince “Verba volent, scripta manent” diye bir özdeyiş vardır. Anlamı “Söz uçar, yazı kalır” demektir. Benim dileğim torunlarımın, bir gün ben olmayacağım zaman bile, ellerinde somut bir büyükanne hatırasının kalması. Kendi çocuklarının ve torunlarının bu kitabı görmesidir.


Mektuplarında Buddha’dan Mevlana’ya, Maksim Gorki’den Bertolt Brecht’e, John Lennon’dan Can Yücel’e çeşitli düşünür ve yazarlardan alıntılarla duygularını, düşüncelerini, tecrübe ve birikimini gelecek nesillere aktarıyorsun. Bir gencin eğitimi ve yaşam öyküsünün arka planında Voltaire’in bütün felsefe ve filozofisini aktardığı “Candide” adlı bir genç hakkında kaleme aldığı ünlü kitabı aklıma geldi. Bu mektuplar aracılığıya Sara Yanarocak’ın dünya görüşünü aktarmaya çalıştığını söyleyebilir miyiz?


Elbette, bu mektuptaki tüm ifadeler benim hayat görüşümü ve yaşam felsefemi içeriyor. Mektupların ilk paragrafları hariç, kesinlikle torunuma özel değil, tamamen benim düşünce, fikir ve yaşama biçimimin dışa vurumu. Ben kendi oğullarımı da aynı görüş ışığında büyüttüm ve eğittim. Babaları da bana destek verdi. Oğullarımla her zaman gurur duydum. Beni hiç hayal kırıklığına uğratmadılar.


Önemli kişilerin deyişlerine yer vermem ise, benim onayladığım düşüncelere paralellik göstermeleri. Malum çok okuyan bir kişi olarak, önemli bulduğum fikirleri özel not defterime kaydederim ve yeri gelince onlarla yazıma daha fazla değer katmaya çalışırım.


Voltaire’in” Candide” ve J.J. Rousseau’nun “Emile” adlı kitapları bunlara örnektir. Ama torununa, bu tip mektupları yazan, belki de ilk büyükanne olduğumu düşünüyorum.


Mektuplarında uzakta olmanın özlemi var. Torunlarından uzakta yaşayan bir büyükanne olmak nasıl bir duygu. Ve tabi ki onlara kavuşup birlikte aynı ülkede yaşamanın mutluluğu nasıl bir duygu?


Doğrudur. Guy David ardından kardeşi Maya ve küçük oğlumun kızı Sary doğdukları zaman henüz İstanbul’da yaşıyorduk. O ilk yıllarında onları her gün takip edebilme olanağım yoktu. Sürekli burnumda tütüyorlardı. Hatta bir dönüşümde Guy’ın küçülmüş bir tulumunu valize koymuştum. Onu sık sık koklardım. O dönemlerde “skype” revaçtaydı. Onları her gün görür ve konuşurduk. Özlem bazen tepemi aşardı. Bir süre sonra, Rishon Letsiyon’da bir ev satın aldık, döşedik, 3’er ay dönüşümlü olarak İstanbul-İsrael arasında mekik dokuduk. Nihayet 2017 yılının Kasım ayında aliyamızı gerçekleştirdik. Havaalanında çocuklarımızın karşılama töreni unutulmazdı. Guy eşim David’in omuzuna yatmış ve tam bir saat boyuna kollarını boynundan çözmemişti.


Şimdi sevgili Tanrı’ma her gün şükrediyorum. Çocuklarım ve torunlarımla aynı gökler altındayım. Her Cuma akşamı onlara uzun sofralar kuruyorum. Hepsi çok zeki, terbiyeli ve sıcak çocuklar. Bize sıcacık sevgilerini aktarıyorlar.


Mektuplarında çok değerli tavsiyelerde bulunuyorsun. Cahillerle ve çarpık davranışlar içinde olanlarla tartışma diyorsun. Benim tanıdığım Sara da öyle yapar. Bağnaz olma diyorsun. Ağzından maksadını aşan laflar çıkarma diyorsun. Torunun mektuplarını okuyacak kadar lisana vakıf mı? Bu dünya görüşlerini Guy ve diğer torunlarına günlük hayatta, pratikte nasıl aktarmaya çalışıyorsun?


Torunlarım Türkçe anlayıp konuşabiliyorlar. Nedir ki bu ağır cümleleri okuyup anlayabilecek kadar değil. Fakat babaları bu mektupları adlı adınca onlara anlatacaklarını söylüyorlar. Belli olmaz, belki bir gün bu kitabı İbraniceye de tercüme ettirebiliriz.


Pratikte ta küçüklüklerinden beri onlara büyük insan muamelesi yapıyorum. Onaylamadığım bazı davranışlarının doğru olmadığını onlara anlatıyorum. Zaten genelde aileleri tarafından çok düzgün kişiler olarak yetiştiriliyorlar. Çocuklarımın, annelik ve babalık rollerine hayranım.


Ben de galiba, kendi annemden gördüğüm ve benim de çocuklarıma uyguladığım gibi tatlı/sert olmaya çalışıyorum. Büyütüldükleri sisteme aykırı davranmanın doğru olmadığına inananlardanım.


Torununa son mektubunda kardeşlik duygusuna çok önem vermesini öğütlüyorsun. İki oğlun var. Büyük oğlun Soni’nin kardeşi Hay’ın kitap imza gününde iki kardeşin ne denli duygulandığına hep birlikte tanık olduk. Kardeşliğe dair duygularını nasıl aktarırdın?


Kardeşlik çok kutsal bir şey. Düşün ki aynı rahimden çıkıp, aynı evde sevinci, hüznü ve ev yaşamını paylaşıyorsun. Çocukluk ve kardeşlik duygusu, yaşamımızın en kaygısız ve sevgiyle kuşatılmış dönemlerini kapsar. Yıllar içinde farklı yolların ve tercihlerin olabilir, fakat kardeşin, kalbinin en önemli köşesinde saltanatını sürdürür. O yüzden çocuklarıma sık sık birbirlerinin elini hiç bırakmamalarını, hiçbir şeyden etkilenmeden ilişkilerini sürdürmelerini, tekrar tekrar tembihlerim. Mesela ablam benim için kutsallarımın arasındadır.


“Torunuma Mektuplar” kitabını Türkiye ve İsrael’deki dostların nasıl edinebilirler?



Kitabı almak isteyen okuyucular, “Torunuma Mektuplar” adlı kitabıma İYT’den ulaşabilecekleri gibi, benim web sitemden de: www.sarayanarocak. com adresiyle ulaşılabilir. Aslında bir kültür gecesinin çerçevesinde İYT’nin dernek binasında kitap tanıtımı ve imza günü yapmayı çok arzu ediyorum. Satıştan İYT’nin burs fonuna katkıda bulunmak istiyorum. Türkiye’de ise googledan “Nadir Kitap” tıklanırsa kitabım satın alınabilir. Ayrıca “Avlaremoz” tarafından yayınlandığı için; info@avlaremoz.com adresinden temin edilebilir.


Yeni projelerin diye sormayacağım. Anılarını kaleme aldığın “Kadıköy’lü Küçük Sara” hem bloğunda hem de Avlaremoz’da yayınlanıyor. Onu kitaplaştırmayı düşünüyor musun?


Evet “Kadıköy’lü Küçük Sara”yı da kısa bir süre yayınlamayı planlıyorum. Aslında kafamda çok şey var ama, bunu zaman gösterecek.

































Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page