Ortadoğu’nun iki M. Abbas’ı ve Farklılıkları
top of page

Ortadoğu’nun iki M. Abbas’ı ve Farklılıkları



Abbaslarımızdan birincisi Mansour Abbas;

İsrael kasabası Magharda doğmuş, 48 yaşında bir İsrael vatandaşı. 17 yaşında camilerde vaaz vermiş bir politikacı. Dişçilik Fakültesi mezunu, Siyasal Bilimler master öğrencisi.


Ülkedeki İslam Hareketinin kurucusu Şeyh Darwiş’in takipçilerinden. (Bu hareketi Hamas’ın bir uzantısı olarak algılayanlar var. Hareketin kuzey kanadı militan bir çizgi takip ederken, Abbas’ın liderliğindeki güney kanadı daha pragmatik ve şiddet karşıtı bir yaklaşım sergiliyor).


Halen Kneset’teki muhafazakâr İslam Partisi Raam’ın lideri. Güncel önemini özellikle son seçimlerde Netanyahuya karşı kurulan ortak cephede Benett ve Lapidle bir antlaşma imzalayarak iktidardaki koalisyona destek vermesinden alıyor. Bu davranışı İsraelli Arap partileri için bir ilk teşkil ediyor. Bildiğim kadarınca hiçbir Arap partisi bugüne kadar hükümete girmeye sıcak bakmadı. İsrael’deki Arap yurttaşlarının yaşam seviyesini arttırma mücadelesine girmektense çoğu Arap milletvekili ülkede beşinci kol faaliyetine girişip İsrael dışında yaşayan Filistinli halkın temsilcisi rolünü oynamayı yeğledi. Bol slogan, bol söylem, bol gösteri ve ülke Araplarına sıfır katkı.


Mansour’u bu klasikleşmiş Arap milletvekillerinden ayıran pragmatik tutumu. Onun önceliği İsrael’de yaşayan Arapların yaşam seviyelerini yükseltmek. Arap toplumunun gereksinimlerine cevap verdikleri sürece İsraelli partilerle işbirliği yapmaya hazır. Somut amaçların peşinde. Örneğin insancıl nedenlerle Filistinli ailelerin birleşmesine yardımcı olmak gibi. -Söylentilere göre- Arap toplumundaki artan şiddet olaylarıyla mücadele edebilme amacıyla bütçeden 15 milyar dolarlık bir pay alarak Arap yerleşim bölgelerindeki her türlü altyapıyı geliştirmek gibi.


İsrael Filistin çatışmasında görüşleri tamamen Filistin lehine olsa da bu pragmatizmini engellemiyor.


Sıradışı davranışları da var:

2020 yılının Nisan ayında Knesette Yahudi milletinin Holokost’la yaşadıkları trajediyi dile getiriyor ve felaketzedelerle empati kuruyor.


2021 yılının aralık ayında İsrael’in bir Yahudi devleti olarak kurulduğunu ve böyle kalacağını belirtiyor. (Ve tabii Kneset’teki diğer Arap milletvekillerinin hışmına uğruyor.)


Abbas geçmiş anlaşmazlıkları rafa kaldırıp, Yahudi Devletinin artık bir gerçek olduğunu algılayıp ileriye dönük çalışmaktan bahsediyor. Tabii bu yaklaşımıyla Abbas üzüm yemektense bağcıyı dövmek siyasetinden vazgeçmeyen Filistinliler için, meşru bağımsızlık mücadelelerine ihanet eden bir “İyi Arap”.

Mansour Abbas İsraellilerle ortak paydamız bizi ayıran öğelerden daha fazla diyor ve kendisini şöyle tanımlıyor:

İslami harekete mensup, gururlu bir Müslüman Arap ve İsrael yurttaşı.


Gelelim ikinci Abbas’ımız Mahmoud Abbas’a:

2005 yılından beri Filistin Özerk Yönetiminin başındaki M. Abbas, 87 yaşında ve Sfad doğumlu. Ailesi 1948’deki savaşta Suriyeye kaçmış. Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu.


Abbas 50’li yılarda Katar’dayken Filistinle ilgili siyasal faaliyetlere başladı. Arafatın öncülüğünde Fatah’ın kurulmasında rol aldı. Sovyetler Birliğiyle çok yakın ilişkileri oldu.


Yossi Beilin’le birlikte ilerdeki bir İsrael – Filistin barışının temelini teşkil edecek bir taslak hazırladılar.


Arafat’ın ölümünden sonra onun yerini aldıysa da selefinin ayakkabılarının ona birkaç boy büyük geldiğini düşünenler pek çok. Demokratik bir şekilde seçildiyse de son yıllarda Hamas’ın iktidarı ele geçirmesini önlemek için seçimleri devamlı ertelemesi demokrasi ruhuna gölge düşürmüştür. Hamasla inişli çıkışlı ilişkilerde ama devamlı rekabet halindedir.


Adaşı Mansour Abbas’ın Holokost konusundaki tutumunun tam aksine doktora tezinde açıkça belirttiği Holokost inkarcılığı ona gerek Yahudi gerekse batılı toplumda çok puan kaybettirmiştir.


Bence en olumlu tarafı kısmen kagıt üzerinde kalsa da şiddet karşıtı olması ve İsrael güvenlik güçleriyle teröre karşı işbirliğinde bulunmasıdır.


Neden “kagıt üzerinde kalsa da” dememe gelince:

İsraele karşı terör olaylarında yaşamını yitiren, yaralanan veya yakalanıp hapsedilen tüm teröristlerin ailelerine maaş bağlamıştır. Bunlar maddi ve manevi destek görürler F.Ö.Y. tarafından.


Filistinli çocukların eğitim müfredatında hala İsrael’e karşı kin, nefret, intikam duyguları vurgulanarak aşılanır.

Etkinlik gösterebildiği tüm uluslararsı forumlarda İsraele karşı eylem ve boykot isteklerini yineler, devamlı olarak İsrael’in tutumunu diğer ülke yöneticilerine şikayet eder, politik baskı uygular.


Tıpkı Arafat gibi İsrael’le kalıcı ve adil bir barış konusunda mehter takımı gibidir. İki ileri, bir geri. 2008 yılında zamanın başbakanı Olmert’in yaptığı tarihin en cömert barış teklifini -tıpkı selefi Arafat’ın yıllarca önce yaptığı gibi- reddetmiş ve kaçmayı tercih etmiştir. Zaten Arafat’a oranla otoritesi ve karizması çok daha zayıf bir Abbas’ın istese de İsrael’le barış için kendi toplumunun çoğunluğunun desteğini alabileceği de çok şüphelidir.


Kısacası Mansour’un tutumu İsraelli Arap toplumuyla daha olumlu ilişkilerin kurulabilmesi için bir ümit gibi görünse de Mahmoud’un liderliği döneminde Filistinlilerle kalıcı bir barışa ulaşılabilmesi çok uzak bir olasılık gibi görünmektedir.


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page