top of page

Monsieur Aznavour: Sessiz Kameranın Ardındaki Çığlık

 

 

Bir Belgeselden Fazlası: Hafızanın Şiirsel Haritası

2024 yapımı Monsieur Aznavour, klasik anlamda bir belgesel değil, bir ruhun sessizce tuttuğu günlüğün sinematografik hali. Yönetmen Marc di Domenico, dünya çapında tanınan şarkıcı, besteci ve oyuncu Charles Aznavour’un kişisel arşivinden yola çıkarak, bir ömrü izleyiciye anlatmaktan çok hissettiriyor. Filmde kullanılan görüntüler, Aznavour’un 1948 yılından itibaren kendi kamerasıyla çektiği yüzlerce saatlik 8 mm kayıtların bir kolajı niteliğinde.

Bu kayıtlar, ne yalnızca şöhreti ne de başarıyı belgeliyor. Aksine, içe dönük bir bakışın, bir göçmenin, bir kaybedenin ve bir arayış içindeki sanatçının yolculuğunu sunuyor. Film, Aznavour’un hem sahnedeki ihtişamını hem de özel hayatındaki kırılganlığını gözler önüne seriyor.

 

 

Şarkıların Ardındaki Yalnız Adam

Charles Aznavour, Ermeni asıllı bir göçmen ailenin çocuğu olarak Paris’te dünyaya geldi. Fransa onu sahiplendi ama o hiçbir zaman tam anlamıyla ait hissetmedi. Filmde bu aidiyetsizlik hali, tren istasyonları, otel odaları ve yalnız yürüyüşlerle betimleniyor. Göçmenlik yalnızca köklerin kaybı değil, kimliğin de sürekli sorgulanmasıdır; Aznavour bunu hem şarkılarında hem de kamerasında yaşamış bir isim.

Film, özel hayatına da zarif ve dokunaklı bir biçimde değiniyor. Üç evlilik ve altı çocuğa rağmen, Aznavour’un yaşamı asla tam bir huzur vadetmiyor. Özellikle oğlu Patrick’in 25 yaşında aşırı doz nedeniyle ölümü, film boyunca doğrudan dile getirilmese de, izleyicinin üzerine çöken bir hüzün olarak hep orada.

Édith Piaf: Hayranlıkla Karışık Bir Yaralanma

Aznavour’un müzikal kaderi, gençliğinde tanıştığı efsanevi Édith Piaf ile değişti. Piaf, onun yeteneğini erkenden fark etti; ama aynı zamanda dış görünüşüyle dalga geçti. "Sen yıldız olamazsın, çok çirkinsin" demişti ona. Aznavour bu sözü kariyeri boyunca unutmadı. Filmde bu anı, öfke ya da intikam duygusuyla değil, melankolik bir olgunlukla anıyor. Piaf’ın reddi, onun yıldızlaşmasının önüne geçmedi, aksine itici güce dönüştü.

Unutulmaz Bir Sahne: Hafızanın Sessizliği

Filmin ortalarında siyah-beyaz bir görüntü belirir. Aznavour bir otel odasında yalnızdır. Işık perdeden sızar, sigarasının dumanı loş odada süzülür. Elinde bir fotoğraf: genç yaşta kaybettiği oğlu Patrick’in resmi. Kamera sabit kalır. Uzun bir sessizlik… Ne anlatıcı konuşur, ne müzik girer. Bu sessizlikte, bir babanın içindeki sonsuz boşluk yankılanır.

Ve sonra, Romain Duris’in sesiyle Aznavour’un kelimeleri fısıldanır:

“Ben hep yazdım... çünkü konuşamadım. Hep çektim... çünkü bakmak yetmedi. Kendime baktım, sevdiklerime, kaybettiklerime... Hepsine. Kamera benim hafızamdı; ama bazen unutmamak daha ağırdır, unutmak değil.

Sonuç: Bir Şarkıcının Değil, Bir İnsan Ruhunun Belgeseli

Monsieur Aznavour, bir hayat hikâyesinden çok, bir varoluşun izlerini sürer. Ne alkışlar, ne plak satışları, ne ödüller... Bu film, bir adamın iç dünyasındaki derin yankıları, yalnızlıkla yoğrulmuş şarkılarını ve sessizce tuttuğu yasları anlatır.

Bu film, Aznavour’un hayatını bilmeyenler için belki zor bir izleme olabilir. Ama onun müziğiyle büyümüş ya da kendi iç dünyasında kaybolmuş her ruh için bu yapıt, bir aynadır. Bir ömrün sesi kadar, suskunluğudur da.

Bilgi kaynağı: ChatGPT

Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page