Laurent Gounelle: Seni Her Şeyin Mümkün Olduğu Yere Götüreceğim
top of page

Laurent Gounelle: Seni Her Şeyin Mümkün Olduğu Yere Götüreceğim



Laurent Gounelle: Seni Her Şeyin Mümkün Olduğu Yere Götüreceğim

Stella Namet Abulafya




Gözlerinizi kapatın ve bir düşünün... Öyle bir yer var ki orada kötü hiçbir şey yok!

Nefret, intikam, kıskançlık, hırs, açgözlülük bilinmiyor...

Orası her şeyin mümkün olduğu yer ve ben sizi oraya götüreceğim desem inanır mısınız?


Yazar Laurent Gounelle " Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer " kitabını okuduğum zaman anlatım tarzına, hikayenin konusuna hayran kalmıştım. Bu yazarın okudugum ikinci kitabı. Kalemini konuşturup kelimelerini çoşturmuş.


Sistemi derinden ama basit cümlelerle eleştirirken, sizi sorgularınızla içine çeken kitabın sayfalarında ilerledikçe, sistemin nasıl kölesi olduğumuzu , popüler kültür adı altında başkalarının dayatmaları ile insanların düşünmeyen kuklalara dönüştüğünü farkediyorsunuz.


Konu basit bir hikaye gibi başlasa da psikolojik olarak derinleşiyor.


Baş kahraman Sandro, üniversitede felsefe üzerine ders veren bir öğretim görevlisi. Karısı Amazon Ormanları'nda vahşice öldürüldükten sonra kendisini toparlayamıyor. Hayatının aşkının ölümünden sorumlu tuttuğu kabileden intikamını almadan hayatına devam edemeyeceğini biliyor ve kararını veriyor. İşini bırakıp tehlikeli, sonuçlarını bilemeyeceği bir maceraya atılıyor. Üstelik üniversitenin rektörünün onu ciddi şekilde uyarmasına rağmen:


''Amazon ormanlarından asla geri dönülmez.''


Amazon Ormanları'nın en derin ve en karanlık yerine gidebilmek için adamlara ihtiyacı var ve 4 kişiyi bu iş için parayla tutuyor. Amazon ormanlarında yerlilerin köyünün yanına kamp kuruyorlar. Sandro'nun bildiği, bu yerliler, eşini tanrılarına kurban etmişlerdir.


Adamlar yolda Sandro'nun gerçek niyetini öğrenip para karşılığında ona yardım etmeyi teklif ediyorlar. Amaç, Amazon ormanlarında yaşayan ve kötülüğün ne olduğunu bilmeyen kabileden karısını öldürdükleri için intikam almak ve onları yok etmek. Peki nasıl?

Öldürerek?

İşkence ederek ?

Türlü türlü katliam planları yaparak?


Buraya kadar ki kısımda, eşinin intikamı için akla gelmemiş planları olan filozofun intikam planına ortak oluyorsunuz. Haklı, bende olsam dedirten cümleleriniz olacak.

Oysa Amazon’daki kabileyi ve bu planları uygulanırken yerlilerin hayatlarını nasıl değiştirdiğini , insanlar değişirken kendisi ile olan mücadelesini, dayatılan dönüşümü izledikçe yüreğiniz sıkılacak ve işte derin sorgular orada başlayacak.


Seçtiği intikam yöntemlerinin ondan sevdiğini alan vahşilere çok kolay, hatta fazla kolay bir son olduğunu düşünmesi, onu bambaşka bir plana sürüklüyor. Filozof, karısının ölümüne sebep olanların mutluluğunu elinden almak için onları kıskançlık, rekabet, haset ve hırs gibi hiç bilmedikleri kavramlarla tanıştırmaya karar veriyor. Sandro’nun planı, onları yaşamlarının her saatinde, her dakikasında, her saniyesinde, ömürlerinin sonuna dek mutsuz etmek.


Bu emeline ulaşmak için de işe önce kabileye mutsuz haberleri yaymakla başlıyor. Gün içinde olup biten her türlü kötü olay, felaket akşam bir araya toplanıldığında anlatılmaya başlanıyor. Bu size de tanıdık geldi mi ? Her gece kötü olayların anlatılarak insanları dünyanın ne kadar kötü bir yer olduğuna inandıran haberler…

Yağmuru 'kötü hava' diye adlandırmayı, yeni biten otlara 'yaban otu' demeyi, bazı kokulara 'kötü koku' demeyi.


İkinci adım ilkel yaşam koşullarına sahip kabiledekilere kulübeler inşa ediyor ve bu kulübelere bölmeler yaparak kişilerin birbirlerinden uzaklaşmasını, bağlarını azaltmasını sağlıyor. 4 duvar arası güvenli mesajını öyle şirinlikle dayatıyor ki, altlarındaki yumuşak şilte, tepelerindeki tavan bir anda tek güvenceleri oluyor.


Değişimler bununla bitmiyor. Daha sonra köyün etrafına çitler çevirerek yerlileri ağaçlardan, bitkilerden, vahşi yaşamdan gittikçe uzaklaştırıyor. Tüyler ürpertici bir plan ve tek bir zorlama yok, korku ve kaygı ortamı yaratılınca herşey kendiliğinden oluyor. Sandro bu değişimi zevkle izliyor. Siz de satırlarda Sandro ile beraber zevkleniyorsunuz.

Plan oturmuş ve işe koyulmuştur.

Modern dünyanın tüm olumsuz duygularını taşıyan bu adama engel olmak ve halkını korumak kabilenin şamanı olan Elianta’ya düşüyor. Huzurlarınızda şamanın, filozofun ruhuna ulaşıp acısına deva olma ve kabilesini koruma çabasının okuru derinlemesine düşündürecek hikâyesi.


Yerlilerin algılarını koşullayarak artık o kadar de güzel bir dünyada olmadıklarını adım adım dayatıyor.

Yerliler düşüncelerinin uğultusuyla sağır olmuş, olup biteni işitemeyen, var olanı göremeyenlere dönüşüyor. Görülmemiş güzellikte bir dünyada yaşıdıklarını unutuyorlar.

Doğadan uzaklaştıkça kendi doğalarından da uzaklaşıyorlar. Ve daha önce hiç hastalanmamış olan yerliler nezle oluyor.


Ardından isteklerine kavuşabilmek için yerlilerin para kullanmasını sağlıyor. Alamadıklarında yaşadıkları mutsuzluk sizi derinden etkileyecek.


Parfümü icat edip birbirlerinin koku yoluyla iletişimini engelliyor..


Birbirlerinin kusurlarını gözler önüne seriyor. Bence bu anda gidip bir aynaya bakın.

'...bir yandan, bu şekerlemeleri yerlilerin gözüne sokarak onları hep arzulamalarını sağlayacağız. diğer yandan güzel bir vücudun ince olduğuna onları inandırmaya devam edeceğiz. Kısacası, güzellik standardı olarak inceliği dayatmayı başardığımıza göre onları şişmanlamaya teşvik etmek için elimizden geleni yapacağız!'' Bu satırlar ne kadar gerçek.


Ve kabileyi gittikçe modern hayata alıştırıp mutsuzluğa sürükleyerek sürüp giden bir hikayenin içindesiniz artık. Basit bir intikam romanı harika bir manevra ile karşınızda. Okuru şaşırtmak bir yazar için en güzel ödüldür zira o dakikadan sonra, “Acilen işlere ara verip okumalıyım, gerçekten her şeyin mümkün olacağı bir yer var mı, öğrenmeliyim,” diyecek kıvama geliyorsunuz.


Bu romanı bitirdikten sonra bulunduğumuz durumdan delicesine korktuğumu hatırlıyorum. Nereye gidiyoruz demiştim, Biz dünya telaşına öyle bir dalıyoruz ki doğanın güzelliklerini, ufak olaylarla mutlu olmayı unutuyoruz. Yapraklardaki çiy tanelerinin güzelliğini, kuşların şakımaları ile neşelenmeyi , bulutların arasından çıkan güneş ışınlarının muhteşemliğini fark etmeyi Elianta’nın sözleriyle yeniden hatırlıyoruz.


Gözümüzün önünde olan fark etmediğimiz güzellikleri ve mutlulukları düşünün.

Yaşayamadığımız bu an geçip giderken; geçmişi unutamayan bizler, gelecek kaygısından hırpalanan bizler, kendimize neler yapıyoruz farkında mıyız?

Hatırlatırım basım tarihi 2014, bu gün 2021 ve hemen hemen aynı hislerle donanmış haldeyiz değil mi? Korona zamanında elimizde kalan tek şey olan içşel mutluluğumuzun gelecek kaygısına dönüştürüldüğünü düşünenlerdenseniz, belki de bizi mutsuz eden en büyük şeyin bu 'modern hayat' olduğu gerçeğiyle yüzleşme zamanındasınız. Bu durumu sorgulamak için, hayatımızın ne şekilde ilerlediğinin farkına varabilmek için herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Nasıl mutsuzluğa sürüklendiğimizi dışarıdan bakıp da görebiliriz böylece.


Laurent Gounelle'nin ne için yaşadığımızı, koşturduğumuzu, savaştığımızı yüzümüze çarpmasini sevdim. Gündelik hayattaki amaçlarımızın bize ne derece hizmet ettiğine, insana ve insanın anlam arayışına dair, size ilham kaynağı olacak olağanüstü bir roman.

Bu arada kitabın sonlarında karısının gerçekten nasıl öldüğü hakkında şaşırtıcı bir gerçek çıkıyor ortaya. Ben o kadarını söylemeyeceğim :)

Keyifli okumalar ve güzel farkındalıklar,


***



Orjinal Adı: Le Philosophe Qui N'était Pas Sage

2014, 316 sf. Yayınevi: Pegasus


***

Bir sonraki yazı: 1 Aralık 2021

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page