top of page

HOLOKOST DÖNEMİNE AİT AZ BİLİNEN ÖYKÜLER




 

Holokost dönemi bütünsel olarak ele alındığında genellikle: Toplama ve Ölüm kamplarından,bireysel bazı kaçış öykülerinden,Varşova Getto’sundan söz edilir.Aşağıda okuyacaklarınız ise pek az bilinen, gözden kaçmış bazı ilginç olayları anlatıyor.Anlatmakla tükenmez olayları içeren karanlık Holokost döneminden birkaç  olayı sizlerle paylaşmak dileğindeyim.

 


 

HİTLER YARIM KAN YAHUDİLERİ ARYAN STATÜSÜNE DAHİL ETTİ

Naziler,1933 yılında Almanya’da yükselişe geçtikleri zaman,Yahudi’lere derhal ayrımcılık ve zulüm uygulamaya başlamışlardı.Gerçek Yahudiler onlar için problem olmasa da,yarım kan Yahudiler(Mischlinge) olanlara dikkatli davranmak gerekiyordu.1933 yılında çıkartılan yeni - Ayrımcılık Yasaları -gereğince orduda bir kriz baş gösterdi.Tam kan Yahudi askerler doğrudan ordudan ihraç edilirken,yarım kan Yahudiler kendi aralarında üç kategoriye ayrıldılar.İlk iki kategoride olanlar,Yahudi’likleri inkar edilmiş, (Genehmigungen) Alman oldukları onaylanmış ve görevlerinde terfi ettirilmişlerdi.Üçüncü ve en düşük kategoriye sahip olanlar,savaş bitene kadar,asker olarak ordudaki görevlerine devam edeceklerdi.İkinci kategoride olanlar orduda daimi olarak kalabilecek ve terfi edebileceklerdi.Üçüncü kategoridekiler kendilerini saf kan (Deutschblütig) Alman olarak tanımlayabileceklerdi.Bu askerler

Aryanların tüm haklarından yararlanabilecekler,Nazi partisine üye olabilecekler,hatta toprak sahibi olup,ekilebilir arazileri satın alıp,tarım yapabileceklerdi.İlk iki kategoriye neredeyse tüm yarım kan Yahudiler dahil edilmişlerdi.Hepsi kontratlarına imza atmış , önlerinde yükselmelerini önleyecek hiçbir mani kalmamıştı.Savaştan sonra Hitler,her birinin mahkemelerine katılıp,onların lehine tanıklık edecekti.Savaş süresince,eğer gerektiği gibi davranırlarsa,savaş bitiminde saf kan  Alman olarak kabul edileceklerdi. Ayrıca çıkartılan ek bir kanunla, asker eğer Yahudi  babanın ,sahte baba olduğunu öne sürerse,yani öz babasını reddederse,yine Alman olarak kabul edilecekti.Bu,dikkat çekici ve yalanlarla örülmüş bir kanun maddesiydi.Fakat bir çok davada işe yaramış ve Yahudi babanın reddedilmesiyle sonuçlanmıştı.

 

MUSSOLİNİ’NİN  İTALYAN’LARI,HİÇ  BİR  ZAMAN  NAZİ’LERLE  AYNI  FİKİRDE  OLMAMIŞLARDI

2.Dünya Savaşı başladığı zaman, İtalyan’ların faşist diktatörü Benito Mussolini, Hitler’in,antisemitizm yörüngesinin içine girmişti.Yahudilerin aleyhine çıkardığı bit takım yasalarla ,Yahudilerin sosyal yaşamda ve ekonomik sahalarda ayrımcılığa tabi tutulmaları sağlandı.Fakat gerçek İtalyan halkı bu yasalara pek aldırmadan,kanunlardaki boşluklardan yararlanarak,Yahudi’lere kolaylıklar sağlamaya devam ediyorlardı.Mesela eski savaş muharipleri,eski faşist partisi üyeleri,onların çocukları,torunları,yakın ve uzak akrabalarını bile kayırıp,yeni ayrımcılık yasalarından muaf tutmaya gayret gösteriyorlardı.Yahudi’leri göz altına almıyorlar,onları koruyorlardı.Kısacası,İtalyan’lar Mussolini ile aynı fikirde değillerdi.-Nihai Çözüm Kanunu- İtalya’da tam kapasite ile çalışmıyordu.İtalyan’lar kısmen de olsa,bir çok Yahudi’yi ölümden kurtarıyorlardı. Savaş devam ederken, Naziler 1943 yılında, Mussolini’yi iktidardan düşürüp,İtalya’yı işgal edince,ülkedeki Yahudi’lerin hepsi ölüm kamplarına   gönderildiler.

 

Çok trajik bir ironi olarak diktatörün İtalyan’lara  uygulatamadığı  Holokost’u, Alman’lar ülkeyi istila ettikleri zaman kendi elleriyle uyguladılar.

 

ALMAN ASKERLERİ LUBAVİÇ RABBİSİ’NİN HAYATINI KURTARDILAR

1939 yılının sonbaharında,Alman Ordusunun, Polonya’yı işgal etmesinden hemen sonra,ABD’de yaşayan Lubaviç Tarikatının önderleri,Polonya’da ikamet etmekte olan Lubaviç Rabbisi ile müritlerinin kurtarılması için hummalı bir faaliyete girişmişlerdi.Onları salimen ABD’ye getirtme çabasındaydılar.Amerikan Kongresi üyeleri,başkanın sekreteri Cordell Hill,Latvia büyük elçiliği ve İsveç hükümetinin bazı Yahudi asıllı ileri gelenleri birlikte hareket ederek,Alman hükümetine baskı yaptılar.Lubaviç Rabbisinin,ailesinin ve en yakın çalışma arkadaşlarının ,Polonya’dan göç etmesine izin vermesi için zorladılar.

 

Naziler her ne kadar kurulan bu ilişkilere ve baskılara karşı çıkmaya çalıştılarsa da,bazı seçilmiş kişilerin kurtarılmasına engel olamadılar.Nazi İstihbarat Servisi (Abwehr) başkanı Amiral Canaris ile irtibata geçildi.Canaris,bir yarım kan Yahudi olan Binbaşı Ernst Bloch’u,Polonya’lı  Rabbiyi bulması için görevlendirdi.Görevli grubun içinde ayrıca,Polonezce,Fransızca ve Rusça bilen çeyrek kan Yahudi asker Johannes Hamburger,yarım kan  Polonyalı  Yahudi askerler Klaus Schenk  ve Binbaşı Johannes Horatzek de vardı.Sonuncusu,Varşova’daki Nazi İstihbarat Bürosunun şefiydi.Bunlar Alman üniformaları giyerek,Varşova’daki Lubaviç liderini araştırmaya başladılar.Sonuç olarak Rabbiyi buldukları zaman,ona durumu açıklayıp,gizlice onu götüreceklerini açıkladılar.Avrupa dışına çıkartılan Rabbi ve şürekasını oldukça tehlikeli ve zor bir yolculuk bekliyordu.Yol boyunca bir çok kez SS’ler tarafından durdurulup ,sorgulama ve kontrollerden geçtiler.Subaylara,bu Yahudilerin,nasıl olup da 1.sınıf vagonlarda seyahat edebildiklerini,neden ayrıcalıklı oldukları,hangisinin en önemli kişi olduğunu soran,sarsıcı araştırmalara maruz kaldılar.Binbaşı Bloch her şeye rağmen kafileyi Latvia sınırına salimen getirmeyi başardı.Rabbi ve yanındakiler,orada bekleyen bir İsveç gemisine bindirildiler.Yolcular  ABD’ye  ulaştılar.

 

Rabbi  ve yoldaşları yol boyunca onları her türlü kötülükten  koruyan Binbaşı Bloch’un, Nazi maskesi altında çok iyi bir Yahudi olduğunu veya Tanrı tarafından görevlendirilmiş bir iyilik meleği olduğunu düşünüyorlardı.

 

JAPON BİR DİPLOMAT KARiYERİNİ HİÇE SAYARAK, KENDİNİ YAHUDİLERİ KURTARMAYA ADAMIŞTI

Chinne Sugihara,Eylül 1939 yılında,Litvanya’nın Japon Büyükelçiliğinde ,ikinci konsolos olarak görev yapıyordu.Savaşın ilan edilmesiyle birlikte Sugihara’nın ofisi,umutsuz Yahudi’lerle dolup taşmaya başladı.Bu insanlar,ülkeden çıkıp canlarını kurtarmak için transit vize talebinde bulunuyorlardı.Bu iş, hiç de kolay değildi,çünkü ülkenin bütün komşu sınırları,Hitler ile bağlaşıklık anlaşmaları imzalamışlardı.Sugihara daha öğrencilik yıllarından itibaren,doğu ile batı kültürlerinin etkileşimi ile yetişmiş,kendini her zaman batılı ve medeni bir zihniyetin parçası olarak hisseden bir diplomattı.

 

Japonya Hükümeti her ne kadar Hitler ile aynı safta savaşıyor olsa da,genç diplomat kalbinin sesini dinleyerek,6000 kadar Yahudinin pasaportlarına Şangay vizesini bastı. Mir Yeşivası’nın  öğrencilerinin neredeyse hepsi bu sayede Holokost kıyımından kurtulmuş oldular.

 

Savaş bittikten sonra,Sugihara da diğer Japon elçilik mensupları ile birlikte,Romanya’da kurulan bir Rus esir kampında,uzun bir süre savaş esiri olarak tutuklu kaldı.Çok uzun bir süre sonra Siguhara,özgürlüğüne kavuştuğu zaman,elçilikteki görevinden istifa etti.Çok iyi Rusça bildiğinden,Japon radyosunda,Rusça çevirmen olarak görev yaptı.Daha sonra 15 yıl Moskova’da yaşayarak Japon/ Rus ticaretini canlandırmakla görevlendirildi.1984 yılında,İsrail’in Kudüs şehrinde bulunan Yad Vashem - Holokost Müzesi yöneticileri tarafından,-Uluslararası  Dürüstlük Ödülü- ile taltif edildi.Ayrıca Kudüs şehrinin içinde bulunan bir parka onun adı verildi.

 

ALMAN  LİDERİ  ,  YAHUDİLERE  VE   İSRAİL’E ,  AMERİKALI’LARDAN  DAHA  FAZLA  DEĞER  VERİYORDU…

2.Dünya Savaşı’ndan sonra yıkıma uğrayan Almanya,kendini yeniden toparlamaya gayret ediyordu.ABD’nin Marshall Planı sayesinde ayağa kalkmış ve ekonomik olarak güçlenmeye başlamıştı.Savaştan zaferle  çıkan müttefik devletler,Almanya’ya destek oluyorlardı.Doğu Almanya SSCB’nin idaresi altında olduğundan,onlar Batı Almanya’nın yanındaydılar.Genç Yahudi Devleti İsrail de ,Avrupa’ya saçılmış,savaş sonrası sefalet içinde yaşayan Yahudi’ler için destek arıyordu.

 

Batı Alman Şansölyesi Conrad Adenauer,İsrail Devleti ve Avrupa Yahudi’leri konusunda çok hassas davranıyor,onlarla yakından ilgileniyordu.Bu çerçevede,İsrail Devletine 1 milyar dolar  ve Holokost kurtulanı Yahudilere yarım milyar dolar savaş tazminatı vermek üzere,Almanya ile İsrail arasında arasındaki müzakerelerden sonra  hazırlanan  bir ödeme planına imzasını atmıştı.(  Adenauer-Ben Gurion toplantısı,10 Eylül 1952/Luxemburg).

 

 ABD Hükümeti ve Başkan Eisenhower,1956 Arap-İsrail ,Sina Savaşı sırasında,İngiltere,Fransa ve İsrail aleyhinde kararlar alarak,Almanya’dan,İsrail’e yaptığı para yardımını kesmesini talep etti.Adenauer, bunu şiddetle reddetti.Batı Almanya’nın İsrail’e yaptığı yardımların politik kaygılar  içermediğini söyledi.

 

Aslında  Şansölye Conrad Adenaur’in Yahudilerle olan duygusal bağları ve sevgisi 1933 yıllarına dayanıyordu.1933’den hemen sonra,Nazi Partisi,o zaman Köln Valisi olan Adenauer’i görevinden azlettirmişti.Bunun nedeni Adenauer’in Nazi sempatizanı olmayışıydı.Genç vali ,işinden uzaklaştırıldığında ona en yakın iki dostu yardımcı olmuşlardı Alman Yahudisi olan Otto Kraus ve Daniel Heinemann,kendisine yüklü bir para yardımında bulunmuşlar,o da bu sayede Almanya’dan ABD’ye göç etme şansını bulabilmişti…

 

Son söz: Sevgili okurlarım bu satırlarla size nakletmeye çalıştığım birkaç ilginç ve az bilinen öykücüklerin sonuna geldik. Bu öykücüklerin aslında ucu bucağı yok.Belki ileri bir dönemde bunlardan bir demet daha paylaşma olanağı bulabiliriz…

Amaç: Unutmamak ve unutturmamak.  Slogan: Bir daha asla  !

Kaynak: Who Knew?! Unusual Stories in Jewish History/ Derleyen: Berel Wein-2010








Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page